|
|
Anne Frank aslında nasıl biriydi?Kategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: Aynur Çağlı | 13 Ocak 2013 02:36:11 Avrupa'daki Yahudi soykırımın simgesi haline gelen Anne Frank'ın hatıra defteri 30 milyon baskı yaptı.1929 yılında Frankfurt'da doğan Alman Yahudisi Annelies "Anne" Marie Frank, 1945'te toplama kampında tifüstan öldüğünde 15 yaşındaydı. Bu akıllı ve duyarlı genç kızın kusursuz Almancasıyla kaleme aldığı günlükler, onlarca öyküye, kitaba, oyuna ve filme konu oldu. Yakında piyasaya çıkacak olan iki kitapta ve yeni filmde ise Anne Frank'in idealize edilen kimliğinin değil, gerçek kişiliğinin yansıtıldığı öne sürülüyor.
Anne Frank'in hala yaşayan 87 yaşındaki kuzeni Buddy Elias, dünya edebiyatının en tanınmış karekterlerinden biri haline gelen genç kızın anısını canlı tutmaya çalışıyor. Okullarda çocuklarla konuşarak ve seminerlere katılarak Anne'in nasıl renkli ve özgün bir kişiliğe sahip olduğunu anlatan Elias kuzeninden söz ederken gözlerinin içi gülüyor. Frank ailesi Nazilerin iktidara geldiği 1933 yılında kuşaklar boyunca yaşadıkları Frankfurt'dan ayrılmak zorunda kalarak Hollanda'nın başkenti Amsterdam'a kaçtı. Otto Frank, eşi Edith ve kızları Margot ile Anne Amsterdam'a yerleştiler. Ancak 1940 yılında Nazilerin Hollanda'yı işgal etmesi üzerine kaçmaları imkansız hale gelen aile, kendileri gibi kaçak olan dört Hollandalı Yahudi ile birlikte aile şirketine ait bir ofisin arkasındaki küçük evde gizlenmeye başladılar. Onlara yardımcı olan Otto Frank'ın Hollandalı iş arkadaşları kendi hayatlarını tehlikeye atarak Frank ailesine ve evi paylaştıkları kişilere düzenli olarak gıda ve giysi yardımında bulundu. 4 Ağustos 1944'te, Gestapo (Alman Gizli Servis Polisi), kimliği belirsiz bir Hollandalının ihbarı üzerine ailenin saklandığı yeri buldu. Yakalananların bir bölümü Auschwitz toplama gönderilirken Anne ile ablası Margot çalıştırılmak üzere Almanya'daki Bergen-Belsen kampına gönderildi. İki kardeş müttefik güçlerinin kampı ele geçirmesinden birkaç hafta önce tifüs nedeniyle hayatlarını kaybetti. Anneleri Edith 1945'in başında Auschwitz'de öldü. Yalnızca baba Otto savaştan sağ kurtuldu. Auschwitz kampına giren Sovyet askerleri tarafından serbest bırakıldı. Anne saklandıkları iki yıl boyunca tüm korkularını, kaygılarını, umutlarını ve bu gizli evde yaşadıklarını özenle günlüğüne aktardı. Frank ailesinin saklanmasına yardım edenlerden Miep Gies, baskının ardından apartmana gittiğinde parçalanmış eşyaların arasında aileye ait fotoğraf albümlerini ve Anne'in hatıra defterini buldu. Gizlendikleri ev basılmadan üç gün önce 1 Ağustos 1944'te günlüğüne “çelişkilerle doluyum” notunu düşen genç kız öncelikle babası, daha sonra da Yahudi yayımcılar tarafından dikkatle edit edilen kitaplarda yansıtıldığı gibi hayata bağlı, iyimser, kahraman ve örnek biri miydi? Yoksa birçok yaşıtı gibi bir yandan yeni keşfettiği cinselliğini anlamaya çabalarken öte yandan olağanüstü koşullar altında baskılara, korkulara, tehditlere karşı koymaya çalışan ve zaman zaman öfkesine yenik düşen bir çelişkiler yumağı mıydı? Anne Frank'ın babası hayatta iken kızının anısı üzerinden para kazanılmasına karşı çıkarak bir vakıf kurmuştu. Simdi biri İsviçre'nin Basel kentinde diğeri Anne Frank müzesinin bulunduğu Amsterdam'da olmak üzere genç kızın adını taşıyan iki vakıf var. Birbirleriyle mahkemelik olan bu iki vakıfın yanısıra yazarlar da kapışmış durumda. Basel'deki vakıf, Otto Frank tarafından kurulduğu gerekçesiyle Amsterdam'daki tanımıyor. Amsterdam'da Frank ailesinin gizlendiği evin müze haline getirilmesine ve para musluğuna çevrilmesine karşı çıkıyor. Bir de Otto'nun sağlığında kendilerine tam destek verdiğini iddia ediyor. Amsterdam'daki Anne Frank Müzesi'ni 2012 yılında 1.5 milyondan fazla insan ziyaret etti. Bununla iftihar eden müze yetkilileri, Hollanda'daki çalışmaların yanısıra çeşitli ülkelerde düzenledikleri gezici sergilerle ve eğitim programlarıyla eğitmenleri ve öğrencileri ırkçılığa karşı bilinçlendirdiklerini söylüyorlar. Yeni çıkacak kitaplardan birinin yazarı olan Amerikalı Shalom Auslander, Anne Frank'in putlaştırılmasını yanlış buluyor. “Ben de Anne gibi kendisini lanetleyen bir Yahudiyim” diyen yazar, soykırımdan kurtulan Yahudilerin yaşadıkları korkuyu ve kabusu bire bir çocuklarına yansıttıklarını söylüyor. Anne'nin çelişkilerini, “Beni de uçurun!” türünden aşırılıklarını, “insanlardaki yoketme ve öldürme güdüsünün engellenemeyeceği” şeklindeki gözlemlerini, sert ve isyankar yanını öne çıkaran Auslander, gerçek Anne'in böyle biri olduğunu savunuyor. Anne Frank'in bu şekilde tanımlanmasından büyük rahatsızlık ve üzüntü duyduğunu belirten kuzeni Buddy Elias ise, hatıra defterinin tartışmaya yer bırakmayacak denli içtenlikle ve anlaşılır biçimde kaleme alındığını söylüyor. Kuzenine farklı misyonlar yüklemenin ve onun adını kullanarak maddi çıkar elde etmenin çirkin olduğunu vurgulayan Elias, Anne Frank'ın anısına saygı duyulmasını istiyor. Yeni kitaplar ve filmle gündeme gelen bu tartışmalar, tarihe malolmuş kişiler hakkında yazılıp çizilenlerin birbirinden farklı yorum ve yaklaşımlar içermesinin kaçınılmaz olduğunu bir kez daha gözler onüne seriyor. Oysa Anne Frank'ın anılarını okuyanlar, genç kızın içinde bulunduğu ruh haline ve gelişmelere bağlı olarak duygusal gelgitler yaşadığını ama herşeye karşın umudunu ve geleceğe olan inancını hiç yitirmediğini çok net görebiliyor. Anne, kültürlü ve köklü bir aileden geldiği ve iyi bir eğitim aldığı için çok okuyor ve çok da güzel yazıyordu. Yalın ve etkileyeci bir anlatımı vardı. Onun anılarını okurken uğradığı haksızlıklar karşısında öfkelenmemek, ona karşı şefkat ve sevgiyle dolup taşmamak mümkün değil. Genç kızın anıları, milyonlarca insanın tarihin bu karanlık sürecine ilişkin görüşlerini değiştirdi. İyimserliğin, cesaretin ve umudun simgesi Anne Frank yeni kitaplar ve yeni filmlerle gündemde kalmaya devam edecek.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|