Ne zaman ülkemde bir tartışma ortamı olsa, ülkemin en yetkili kişileri hemen yurt dışına gitmeyi, alışkanlık haline getirmekte. Seneler süren, yüzlerce sanığı olan, yüzlerce tanığın dinlenmesi gereken bir davanın gerekçeli kararının açıklanması arefesinde, bir bakıyorsunuz en yetkili kişi, Afrika'da safariye gidiyor. 1400 sayfayı bulan gerekçeli kararda bir çok konuda kararın kanaate bağlı verilmesinin Hukuk anlayışına ters geldiğini ekranlarda konuşanlar söylemekte.
Mantık şunu göstermekte: Bir suçun mutlaka bir veya bir kaç delili olmalı, bu deliller dosyanın ekinde bulunmalı. ‘Biz dinledik, suç unsuru olabileceğine karar verdik ve bu nedenle cezayı buna göre tadat ettik’ anlamında bir söylem, ancak ortaçağdaki Engizisyon Mahkemelerinin işleyişine paralellik teşkil eder.
İşte Engizisyon Mahkemeleri hakkında literatürdeki tarif şöyle :
‘’Tutuklular sorguya alınmadan önce aylarca zindanlarda tutulurdu. Bu, herhalde sanığın direnme gücünü kırmak için önceden düşünülmüş bir planın parçasıydı. Mahkeme önüne çıkarıldığında sanıktan, doğruyu söylemesi istenir ve kendisinden Kutsal Örgütün sırlarını saklama sözü alınırdı. Kabul etmek sorgulamanın başlaması demekti, reddetmek ise zindana geri dönmek ve büyük bir olasılıkla bazı cezalara çarptırılmak anlamına gelirdi. Sorgulamaya geçilmesi halinde, mahkeme başkanınca birkaç soru yöneltilir ve tutuklunun yanıtları bir kâtip tarafından kaydedilirdi. Birkaç gün içinde sanık yeniden mahkemeye çıkarılır ve sorgulama devam ederdi. Sanıktan Kutsal Örgüte suçunu itiraf etmesi istenir ve engizisyoncuların elinde kanıtlar olduğuna, onun aleyhine tanıklık etmeye hazır tanıklar bulunduğuna inandırılırdı. Tutuklunun, ne kanıtların niteliğini ne de tanıkların kimliğini öğrenmesine izin verilmezdi.’’
Yargı süreci devam etmekte ve bu nedenle konu hakkında tartışma yapılmaması istenmekte. Fakat savunma avukatlarının basit anlattıkları bir kaç hususun üzerinde düşünmek gerekir. ‘’Bir suç, fiil oluştuğunda geçerlidir’’ denilmekte.
Fiil gerçekleşmiş mi ? Cevap hayır. Türkiye Cumhuriyeti Ordusunda hiç bir konu, üst kademelerin bilgisi dışında oluşmaz. Genel Kurmayın, söz edilen seminerde bir suç unsuru görmediğini ifade etmesine dikkat edilmeden, bu toplantı konusu ele alınarak, nasıl bir fiil oluşmuş gibi kanaate dayandırılır, bunu anlatmak için, bu topluma delil gösterilmesi gerekir. Eğer böyle bir fiilin gerçekleştiğini kabul edersek, sadece bir Genel Kurmay Başkanının değil, Dolmabahçe sarayında yapılan pazarlığın aydınlatılması da gerekmez mi diye bir soru insanın aklına gelmekte.
Vatandaşın hukuk ve kanun bilmemesi normaldir. Fakat kanun konusunda farklı uygulanmanın gerekçesini ona anlatmak gerekir. Şuna kesin inanmaktayım ki, Silivri mahkeme kararları ve gerekçeli kararı, Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerinin Hakimleri tarafından kaleme alınmamıştır. Bir mahkeme hata yapabilir, ve geçmişte bazı davalarda hatalar olmuştur. Bunu hoşgörü ile karşılamamız beklenebilir. Yalnız yüzlerce aileyi ilgilendiren ve onların mağdur duruma düşmesini haklı gösterecebilecek bir gerekçenin içindeki kanıtları, yurdum insanının görmesi gerekir .
Mevzu bahis davanın akıl ile yürütülmediğinin şüphesinin toplumda yer ettiğini, bu konuda hukukcuların fikir birliğine vardığını ekranlarda gördük. Aslında bu dava konusu, sözde delilleri, gizli tanıkları, davanın görülme şekli itibari ile sizlere ne anlatmak istendiğini, benim kadar sizlerin de anladığınızı düşünmekteyim.
Almanya’nın Rothenburg kasabasında kale içinde, Hermgasse sokağının üzerinde Ortaçağdan kalma bir Engizisyon mahkemesi, hapishane, ve işkence alet ve edavatın sergilendiği bir müze bulunmaktadır. Bir okulun, mutlaka iyi şeylerin öğretildiği bir kurum olma mecburiyeti yoktur. Silivri Hukuk Fakültesindeki derslerde, nasıl bir adaletin uygulandığını, kanun yorumlama derslerini izlediğimde, Rothenburg’da, kale içindeki Ortaçağ mahkemesi aklıma gelir diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.