|
|
Abidin nişanlanıyor Ankara'daKategori: Kültür/Sanat | 1 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 08 Aralık 2012 00:55:46 Adana'nın yolları Ankara'dan geçer ve asla boş geçmez. İşte ispatı : Abidin Dino 1943'ün soğuk bir şubat gününde, ayazda ve bembeyazda, sürgün yeri Mecitözü'nden yeni sürgün kenti Adana'ya geçerken Ankara'da birkaç gün kalacak ve eli boş ayrılmayacak :
Çünkü Abidin kendi elleriyle kader ağlarını örüyor : Ankara’ya varmadan birkaç gün önce, yeğeni, Leyla Abla’nın biricik oğlu, aynı zamanda neredeyse en yakın arkadaşı hatta en küçük kardeşi diyebileceğim Rasih Nuri İleri’ye ilettiği bir mektupla Güzin Dikel isimli sevimli ve şirin ve aynı zamanda İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nin çiceği burnunda asistanına haberi uçurmuştur : « Ankara’ya gel lütfen, görüşmemiz lazım. » Unutmadan eklemeliyim : Güzin Dikel o günlerde İleri ailesiyle aynı apartmanda oturuyor. Zaten Abidin’le de bu vesileyle tanışıyorlar : Birkaç yıl önce. O da ayrı bir hikaye. Başka bir gün anlatırım. Ama şu kadarını yazmama da izin veriniz : Güzin bizzat kendisi bana anlattı : « Abidin’in müthiş bir karizması vardı. Herkesi hatta evcil hayvanları bile etkileyen bir karizma : Kedileri, köpekleri bile… Abidin’le tanışır tanışmaz o karizmasına hayran oldum. Aşkın başlangıcı da karizmadır bana kalırsa. Karizmaya hayran olunca bir daha da kopamıyorsunuz. Ben de öyle oldum işte. » Bunlar çok sevimli sözler. Güzel ve hoş sözler. Ama bizim Ankara’ya kadar gitmemiz lazım : O nedenle isterseniz biz önce yeniden İstanbul’a ve Güzin’e dönelim : Güzin, Rasih’ten Abidin’in davetini alınca hemen kararını veriyor : Gitmeliyim ! Tamam annesi durumu biliyor, birkaç yıldır Abidin’le sıkı ve hakiki bir flört yaşamasına, Abidin’le arkadaşlığına ve hatta evlenmesine iyi gözle bakıyor ama babası bu işe fena halde karşı : Damat adayı öyle sıradan biri değil ki kardeşim : Bir defa adam sürgün. Ve dahası « azılı ve asla dönmez cinsinden komünist ». O günlerde polis kayıtlarında Abidin hakkında aynen bunlar yazılı : Güzin’in babasına bunu bizzat aktaran da o günün İstanbul Emniyet Müdürü. Yani öyle sıradan biri de değil. Adam çok tedirgin bir biçimde haberi iletiyor : « Abidin Dino’nun dosyasında aynen böyle yazılı » demeyi de unutmamış adam : Çiçek Pasajı’nda iki tek ve bir kokereç arasında… Olacak şey mi ? Böyle adama kız mı verilir ayol? Hele babasının babasının yıllarca sürgünlerde perişan olmuş bir adam olduğunu anımsarsak, hele Abdülhamid belasından hem dedesinin hem babasının neler neler çektiğini bilirsek. İşte Güzin’in babası böyle bir insan. Böyle bir baba olsanız kızınızın bir sürgünle evlenmesini asla istemezsiniz. Bu kesin. Ama aşk ta söz dinlemiyor ki kardeşim ! TARİHE BAKACAK OLURSAK DURUM HEMEN ANLAŞILIYOR : Çünkü Güzin’in babasının babası « Lastik » Sait Efendi Abdülhamid’in gazabına ugradı ve 24 Temmuz 1908’de « Hürriyet’in İlânı »na kadar yıllarca çok uzaklarda çölde güneş yüzü görmeden sürgünde ve zindanlarda « çürütüldü ». Buna maalesef ve hiç bir lügatta « yaşamak » denemez çünkü. Daha beteri bu nedenle bütün aile üyeleri perişan edildiler. Dede zindandan çıktığında yürüme yetisini bile yitirmişti ve ancak sedye ile taşınabilmişti : Oralardan İstanbul’a kadar…. Şimdi siz gelin bu adamı, yani Güzin’in babasını, kızının bir sürgünle evlenmesine neden izin vermiyor diye eleştirin. Biraz zor. Fakat Güzin’in babası şunu unutuyor : Sürgünden neredeyse ölmüş sanısıyla İstanbul’a getirilen « Lastik » Sait neşesinden ve muzipliğinden hiç bir şey yitirmedi. Ve yürümeyi de yeniden öğrendi ve daha epey yaşadı, hayatla ve ölümle ve dönemin « böyükleriyle » alay etmeyi sürdürerek. Yani sürgün ille ölüm de demek değil. Sürgünün bir de sürgün sonrası var madem ki. Tamam Güzin’in babasını anlıyorum. Ama aşk baba dinlemez. Babalar aşkı dinlemek zorunda. 1943’ün başında olsak bile. Nitekim öyle de oluyor : Bunun için Güzin düşünüp, babasına öyle kocaman, koskocaman bir yalan uyduruyor ki evlere şenlik, ve o nedenle babası da Ankara’ya hemen gitmesine peki demek zorunda kalıyor. Babasına aynen şöyle diyor : « Yarın Ankara’da Milli Eğitim Bakanı’nın da katılacağı bir toplantı yapılacak, benim de mutlaka katılmam gerekiyor. » Pes! Ve babası peki demek zorunda elbette. Ama Güzin’in hiç de şansı yok : İşe bakın ki ertesi sabah gazetesini açınca bir de ne görsün : « Milli Eğitim Bakanı Şehrimizde. » Yani İstanbul’da… Bizimkinde şafak atıyor. Ama neyse ki o haber babasının gözünden kaçıyor ve Güzin de paçasını ancak böyle kurtarabiliyor… Uff ! O yıllarda İstanbul’dan gece kalkan tren ertesi sabah Ankara Garı’na varırdı. Güzin’i Gar’da Azra Erhat karşılıyor. Azra ile Güzin mahalle ve ilkgençlik arkadaşı. İstanbul’da Edebiyat Fakültesi’nde birlikte dirsek çürütmüşler, « Küllük » senin Kapalıçarşı benim, Cennet Bahçesi hepimizin diye tramvaylarla veya yürüyerek kaldırımları ölçmüş, epey tozunu yutmuşlar… Azra, Ankara’da Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde asistanlığı kabul edene kadar. Azra o sırada Ankara’nın tam merkezinde Karanfil Sokak’ta oturuyor. Güzin’le birlikte bir taksiye atlayıp Gar’dan oraya gidiyorlar… Çünkü o akşam Abidin Güzin’i bu evde ziyarete gelecek… Güzin o evde bütün gün bekliyor, içi içine sığmadan. Çünkü niyeti Abidin’e nişan teklifi yapmak. İşe bakar mısınız lütfen : Kadın dediğiniz böyle olmalı : Abidin’e aşık ve ona nişanlanma teklifini bizzat yapacak. Fesuphanallah ! Adam hem de sürgün. Buna rağmen ! Bu kadın milleti de kardeşim ! Güzin kendi kendine senaryolar yazıyor, planlar yapıyor, tasarılar geliştiriyor… Güzin bu, çocukluğunda mahallenin erkek çocuklarıyla, kimi Rum, kimi Ermeni, kimi Levanten erkek çocuklarıyla top oynamış, kafayla ne goller atmış, biliyor bu işleri yani ve epey taktik geliştiriyor : Nişan teklifi deyip geçmemeli. Ama akşam saati de bir türlü gelmiyor. Neyse ki mevsim kış ve Ankara’ya karanlık erken iniyor. Azra, şirin ve anlayışlı arkadaş, iki aşıkı başbaşa bırakmak arzusuyla evi Güzin’e terkedip, gidiyor… Karanfil Sokak’taki apartman giriş katında, ki o nedenle zaten Orhan Veli bu eve hiç bir zaman kapısından girmemiştir : Hep pencereden girip çıkmıştır. Arada bir « Bip, hop » diyerek. O ince bacaklarıyla bir Beykoz’lu için pencereden atlamak çocuk oyuncağı… Güzin, yahu bu akşam da ammmaaaa uzadı beee, bir türlü gelmiyor zaman da geçmiyor diye düşünürken tak tak kapı çalınmasın mı ? Güzin’in kalbi helecanlarda, ne helecanları canım heyecanlarda çatlayacak gibi, ama her ne olursa olsun, kapıya koşuyor. Bir de ne görsün karşısında BİR DEĞİL İKİ DİNO. Abidin ciddi adam. O gece oraya kız istemeye, nişanlanmaya gelmiş. Elbette böyle hayırlı bir iş için de yanına ağabeyi ve zaman zaman « Dev gibi adam » veya « Saray gibi adam » diye tanımladığı Arif Dino’yu alacak. O an orada başka kimi var ki ? Hal hatır sorulur böyle zamanlarda. Çünkü birbirlerini görmeyeli aylar olmuş : -İstanbul nasıl ? Leyla Abla, Suphi Nuri İleri, Rasih, Mina (Hani kendisini daha sonra Türkiye’nin « dinozoru » ilan edecek olan Mina Urgan) nasıl ? Boğaziçi’nin balıkları ? Çiçek Pasajı’nın balıkları ? Çayla simit ? Simitle çay ? Beyoğlu ? Kız Kulesi ? Derken Arif bu, birden ayağa kalkıyor. Resmiyet veriyor birdenbire kendi kendine : Çeketinin önünü ilikliyor. Ve -Seni Abidin’e istemeye geldim Güzin, diyor. Arif bu cümleyi telafuz eder etmez üçü birden makaraları koyveriyorlar : Çocuklar gibi katıla katıla gülüyorlar. Güzin kendini topluyor hemen ve bütün ciddiyetiyle bu defa kendisi kalkıyor ve nutuk atar gibi lafa giriyor : -Hayır olmaz asıl ben Abidin’i istemeye geldim, diyor. İşe bakar mısınız ? İşte bu gülmeler, birbirlerine takılmalar, alaylar, şakalar ve eğlenceler içinde Abidin’le Güzin veya Güzin’le Abidin nişanlanıyorlar : Ankara’da. 1943 Yılının çok karlı ve çok soğuk bir Şubat gecesinde. Ama o gece iki kardeş o evden ayrılırken içleri sımsıcacıktı. O gece o evde kalan ve ertesi gün İstanbul’a dönecek olan Güzin ise mutluluktan deli divaneydi. Şubat soğuğu mu dediniz ? Vız gelir tırıs gider… O an orada birkaç saatliğine bile olsa sürgün, savaş belası, kıtlık ve daha binbir dert bir parça olsa bile ertelendi. Sadece bir parça ... NOT : Abidin Dino ve Güzin Dikel Eylül 1943’te Adana’da evlendiler ve elli yıldan fazla sürdü bu birliktelik ve bu derin aşk.
Yorumlarnihat ziyalan
{ 03 Ocak 2013 07:35:23 }
sevgili şehmuz güzel, bu şiir yüklü yazıdaN ÖTÜRÜ SENİ KUTLARIM. ayorum çok okunan bir site. ara vermeden yazmanı rica ederim. sydney'den dostlukla
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|