![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
|
Yeni bir dizi izlemeye başladım. Karadayı....
![]() Özverili anne, evinde, mahallede geçiyor ailesine adanmış yaşamı. Kocasından, çocuklarından büyük saygı görüyor. Büyük oğlu Mahir’i de kendileri gibi yetiştirmişler. Babası gibi kabadayı, kunduracı, özverili, çalışkan, anne gibi sevgi dolu, üstüne bir de heybetli, yakışıklı. Karadayı. Fakat, işler bir gün fena halde ters dönüyor. Nazif Bey, hiç biri ile bir ilişkisi olmamasına karşın, savcı, polis, mafya ilişkilerinin ortasında tuzağa düşürülüyor, bir Cumhuriyet Başsavcısını öldürmek suçundan idamla yargılanmak üzere tutuklanıyor. Ailesi, onu yakından tanıyan dostları inanmıyor ama önemli olan yargının kararı. Oğul Mahir yemin ediyor babasını kurtarmaya. Onun ya masumluğunu kanıtlayacak ya da kaçıracak. Öncelikle suçsuzluğunu kanıtlayabilmek için canını dişine takıyor.... Adliye’ye giriyor, yargıcı tanımak istiyor öncelikle. Bundan sonrasını söylemeyeceğim. Sıkılmadan izleyebildiğiniz uzun bir dizi. Adliye, hapishane, mahalle, mekan İstanbul, 70ler... İzlemek çin daha ne ister insan! Ana konu Nazif Bey’in nasıl kurtulacağı. Biz izleyenler biliyoruz, cumhuriyet başsavcısını kim öldürdü, niye öldürdü, ne pislikler dönüyor. Ne Nazif Bey, ne Mahir, ne yargıç ne de aileden herhangi biri biliyor. Kendi halinde bir aile Kara ailesi. Yaşadıkları mahalle, yaşam biçimleri ile zararsız, üstelik iddiasız, umutları bile alçak gönüllü insanlar. Birbirlerine bağlı, çalışkan, sevgi dolular.... Böyle insanların, mutlu, sağlıklı, beladan uzak yaşaması gerekir değil mi? Nazif Beyin başına gelenler, ailenin darmadağın olması insanın içini kanatıyor. Devletin içinde güçlerini, görevlerini kötüye kullanan savcı, polis, bakan olması, onlarla işbirliği yapan mafyanın, medyanın varlığı hep bildiğimiz, iyice kanıksadığımız durumlar. Bu filmi izlerken niye içim böyle çok yanıyor diye düşünüyorum. Elbette, Kara ailesi yalnızca düş gücünün bir ürünü değil. Öyle olsaydı, güle oynaya izleyebilirdim. Böyle pislikler yaşanmıyor nasıl olsa diye... Yüzyıllar boyunca, her kültürde, nice aile kimsenin ruhu duymadan dağıldı kimbilir. Bazıları romanlara, öykülere konu oldu. Oldu da bitti diyebilsem, yine rahat rahat izleyebilirdim. Yaşanan tüm pisliklerden insanlık ders çıkardı, önlemini aldı. Bizim ülkemizde de artık bunlar yaşanmıyor, yaşanamaz diyebilseydim. Güe oynaya izleyebilirdim. Ama oluyor, oluyor, oluyor.... Bitmiyor. Bir türlü bitmiyor. Karadayı filminin geçtiği dönemde, güvenilebilecek bir adalet sistemi var yine de. Çoğunluk görevini düzgün yapmaya çalışan, arada yanlışları olsa da kötülükden uzak durmayı seçen, seçecek olan insanlardan oluşuyor. Kötüler bile hala onurlu, dürüst davranış perdesi ardında gizleniyor. Yalnızca açığa çıkarılmaları gerekiyor onlardan kurtulmak için. Ya şu anda, 2012’de Türkiye’de? Tüm suçları görevlerini yapmak olan, ya da siyasi duruşları, iktidar oyunu oynayan güçlere karşı duruşları yüzünden içeri atılmış ne kadar çok insan var değil mi? Doktorlar, gazeteciler, öğretim görevlileri, subaylar, memurlar... Bu insanların önemli bir kısmı, alanlarında başarılı, topluma hizmetleri olmuş insanlar. Üstelik tamamen uydurma delillerle içerde tutuluyorlar. Delillerin uydurmalığı tarafsız kuruluşlarca kanıtlanmış da olsa, mahkum edildiler. Güzel türkçemizde dediğimiz gibi. Minareyi çalan kılıfı uydurdu, kılıf uymadı aslında minare sap gibi duruyor. Ama hırsızlar, yağmacılar uysa da ..... uymasa da ...... dediler, mahkumiyetleri kesinleştirdiler. İçerdeki o insanların hiç bir şansları yok artık.Bizim şansımız var mı? Biz dışardakilerin? Yarın, sonraki gün, hangi çıkar ilişkilerine kurban gideceğimizi biliyor muyuz? Ömrümüzün sonuna dek, alnımızın akıyla yaşayabilme umudumuz var mı? Çalışkan, dürüst, onurlu birer insan olarak geçimimizi sağlayabilecek miyiz? Kazandıklarımız bizi rahat ettirebilecek mi? Sevdiklerimizle, gönül ferahlığı, neşe ile paylaşabileceğimiz birer yaşamımız olabilir mi? Ya çocuklarımızın nasıl bir geleceği olacak? Onlara, dürüst, güvenilir, çalışkan birer insan olurlarsa, emek verirlerse, değer üretirlerse bu hayatta toplum içinde bir yere gelebileceklerini söyleyebilir miyiz? Çocuklarınıza ne öğütlüyorsunuz? Karadayı, geçmiş dünyanın karanlık, acı gerçeklerinden yola çıkmış bir kurgu. İçinde umut var. Can yaksa da yolun sonunda bir ışık görünüyor. Ya, Ergenekon, Balyoz, Odatv davasından içerde tutulan insanlar, onların aileleri için... Çocukları için? Biliyor musunuz, içerde tutuklu iki subayın delikanlı yaşta oğulları arka arkaya trafik kazasında hayatlarını yitirdi. Trafik kazası! Öyle mi? İşte bu çağın gerçekleri! İçinde hiç umut yok. Bir gün, filmi çevrilebilirse, hiç kimse izleyemeyecek. Ya inandırıcı bulmayacaklar ya da yürekleri öyle kanatacak ki, kimse hiç kimse izleyemeyecek. Canımız niye yanmıyor? Biliyorum, insanoğlu hem vicdanı olan hem de vicdanını her koşulda rahatlatabilen tek yaratık. Biliyorum, iyice dibe batsın ki çıkma umudu olsun bu toplumun diyenler var. Ülke, taşıdığı pisliklerle hesaplaşıyor diyenler, hep böyleydi diyenler... Bir toplumun dibe batarak aydınlığa çıkabileceğini sananlar, ya da bunu ilahi düzenin işleyişi olarak görenler... Yalnızca kendilerini kurtarabileceklerini, ellerini, yüreklerini temiz tutabileceklerini düşününenler... Bir toplum batarken ne çok masum insanın, kaç kuşağın canı yanıyor, aileler nasıl parçalanıyor, çocuklar nasıl savruluyor, onun bunun elinde yem oluyor biliyor musunuz? Ateş düştüğü yeri yakıyor yakıyor... Yaşamınızın herhangi bir anında, zalimle, yalancıyla, namussuzla işbirliği içine girdiyseniz, ya da onlara iyi niyetle bile olsa yol açtıysanız, ve hatta boyun eğmeniz gerektiyse bile... Vicdanınızı aklayabilir misiniz? *** Deniz Günal'ın feysbuk sayfası için: www.facebook.com/DenizdenDeryaya
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |