Futbol merakım yatılı okulda gelişmişti. Öğleden sonra ders bittiğinde, top sahasına iner, futbol oynamaya çalışırdık. Toz toprak içinde normal ayakkabılarımızla oynadığımız bu oyundan zevk alır mıydık bilmiyorum amma, aklımızca oynardık. Hatta çift kale kurar, kıran kırana top oynardık. Genelde kalemize, konuyu fazla bilmese de topu elle tutmayı çok seven bir arkadaşımız geçerdi. O tarihlerde zamana bağlı bir oyun olmaz, 3 golde yarı devre ve kale değişimi, 6 golde biten oyunlar oynanırdı. Akşam karanlığı bassa da gözümüzün görebildiği zamana kadar oynardık.
Bu oyun ancak yemek zili ile kesilirdi. Okulun bahçeye bakan tarafında bulunan ve ‘The Bell Company of Chicago’ firması tarafından imal edilmiş bulunan çan, çapı çok geniş olduğundan, çok uzaklardan da duyulabilirdi. Bu zil, bir arkadaşımız tarafından çalınırdı. Kendisine Zangoç lakabı, bir öğretmen tarafından takılmıştı. Daha sonraları Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olup, uzun zaman dışişlerinde büyükelçi olarak çalışan bu arkadaşımızı yakın bir tarihte ebediyete gönderdik. Yemek zili çaldığında her etkinlik durur yemeğe giderdik.
Yemeğe geç gelmek, bir yatılı talebe için hata olurdu, çünki gelmiyenin yemeği paylaşılırdı. Okulun bir futbol takımı vardı. Genelde şehirde ortaokulumuzun dengi bir başka okulun futbol takımı olmadığından, lise takımları ile maç yapardık. Ben takımda sol bek oynardım. Neden solbek oynardım, onu bu gün bile bilmem. Solak değildim, ama sol ayağımı sağ ayağım kadar kullanabildiğimden olsa gerek, ben hep sol bek yerinde oynadım. Yatılı okulda etüd salonunda bir radyo vardı ve bu radyodan bir talebe mesuldü. Genelde milli maçları bu radyodan dinlerdik. Parazitli olan naklen yayından verilen milli maçları dinlerken stadyumu hayalimizde canlandırırdık.
O tarihlerde, daha sonraları tanıdığım Halit Kıvanç anlatırdı. Tarifleri ve anlatım şekli o kadar güzeldi ki, biz o sahayı görmesek de, orada yaşardık. Sadece oynanan oyunu değil, takımların sahada sıralanışından anladığı takım taktiğini bile izah ederdi. Bazı anlatımlarında golün gelebileceğini tahmin bile ederdi. Bazen maç var diye hocalarımızı kandırdığımız bile olur, ders yerine radyo başına toplanırdık. Kimi zaman da hoca radyonun sınıfa getirilmesini kabul eder, o da bizlerle beraber maç heyecanına katılırdı.
Yine böyle bir gün, bir 17 Şubat 1957 günü Türk Silahlı Kuvvetleri Ordu Milli Futbol takımımızın, Amerikan Milli Futbol takımı ile dünya şampiyonası maçı için karşı karşıya geldiğini hatırlarım. O günki kadroda kimlerin olduğunu pek hatırlamasam da, bir isim benim hafızamda yer etmişti. Takımın bel kemiği, sağ orta sahada görev yapan Mustafa diğer bir namı ile Beton Mustafa idi. Maçın başlaması ile Ordu Milli takımımızın maçtaki kontrolü ele aldığını dinlemiştik. Maçın bütün kaderi Beton Mustafa’nın gayretleri ile neticeye götürülmüştü. İlk gol atıldığında maçı dinleyen arkadaşlar hep beraber havaya sıçramıştık. Bunu, uzun seneler devamlı milli maçlarda kaybetmemiz sonrası elde ettiğimiz üstünlük diye yormuştuk.
Bazı arkadaşlarımız Amerikan Ordu Futbol takımının her hangi bir mahalle takımından farkı olmadığını söylemeye kalksalar da, neresinden bakarsanız bakın, konu futbol ve de bir milli maçta galip geliyorduk. İlk golden sonra ikinci gol gelmişti. Derken üçüncü golü geldi. Bu golü anlatırken Halit Kıvanç’ın bile kelimelerinde mutluluktan uçtuğunu anlayabiliyorduk. Goller ne üçte bitti, ne de dördüncü golde.
O gün, gol kelimesine ne kadar susamış olduğumuzu anladık. Ne biz, ne de Türk Ordu Milli Futbol Takımı gole doymak bilmiyordu. Kısa bir zamanda 10 golü geçtik. Oyunun ilk yarısı geride kaldığında neredeyse bir düzine gol atılmış ve Amerikan Ordu Futbol Takımı ile antreman maçı oynar gibi olduğumuzu ifade etmekteydi Halit Kıvanç. Bu maçı lokomotif gibi sırtlayan Beton Mustafa’nın, maç boyunca sahanın sağ koridorunu çok iyi kullanıp Türk Ordu Milli Futbol takımının 19 gol atmasında en önemli payı olduğu şüphe götürmezdi.
Bu maç 1957 senesinde oynandı. Tam tamına 19 gol atıldı. Türk Silahlı Kuvvetlerin Ordu Milli Futbol Takımı tarihinde erişilebileceği en büyük başarı olduğuna inanmaktayım. O tarihte Amerika Ordu Milli Futbol takımına karşı o maçı biz kazandık amma, aradan tam 55 yıl geçti, bir başka olay yaşandı Türkiye’de
Balyoz! Rakipler 55 yıl sonra intikamını aldılar 19 golün, bu Balyoz adlı maçta ordumuz 20 gol yedi, hem de savunmadan yoksun bırakılarak diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.