|
Kral ÇıplakKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 30 Eylül 2012 13:46:32 Ne yazmam gerek, neyi ele almam gerek, veya ülkenin hangi yarasını dile getirmem gerek bir türlü seçemedim. Hangi konuyu ele alsam, bir benim inandığım doğrular bulunmakta, bir de yönetenlerin kendi doğrusu, birbiriyle çelişmekte. Ülkemde rakamlarla öyle bilgiler verilmekte ki inanamazsınız. Ülkemde İç ve dış ticaret hacmini konuştuğumuz zaman, ülkemin üretim rakamlarında bir benim bildiğim değerler var, bir de ekranlardan siyasilerin verdikleri.
Aralarında ciddi fark bulunmakta. Bu arada transit ticaret hacminden de kimse bahsetmek istememekte. Aralarında ciddi fark bulunmakta. Bu arada transit ticaret hacminden de kimse bahsetmek istememekte. Ülkedeki sanayi ürün üretiminin, enerji üretimi ile paralel gelişmiş olması gerekir. Enerji üretim açığı sanayi üretimi artışı ile ortaya çıkar. Uzun süredir böyle bir enerji açığı ortaya çıkmamış durumda. Sanayinin bir çok dalı bilhassa tekstil konusunda Türkiye'de yapılmış yatırımlar ele alınırsa fabrikaların 24 saat çalışıp üretim yapması gerek diye düşünürüm. Tekstil sektöründe enerji girdilerinin çok yüksek olmasından, maliyetler rekabet edilebilir seviyede olmamakta. Trakya’da, İstanbul Edirne yolu üzerinde, bulunan tekstil fabrikalarının bir bölümünün kapıları kapalı. Tekstil sektöründe çalışan sanayi kuruluşları konularının içine başka dalları almamışsa kapanmaya mahkum bırakılmıştır. Bu yollarda öyle fabrikalar izliyorum ki yürekler acısı, çürümeye terk edilmiş tesisler. Burada yapılan yatırımlar, ülke kaynakları kullanılarak gerçekleştiğinden üzüntüm daha da artmakta. Fabrikalarını kapatan tekstil sanayicileri, pamuğu yurt dışından almakta, Romanya'da üretim yapıp satmaktalar. Hatta gecenlerde bir arkadaşım tekstil üretimini bırakıp, yurt dışında enerji üretimine geçtiğini söyledi, hak verdim. Otomotiv sanayi dalını ele aldığımızda, durum hiç de farklılık göstermemekte. Sanki otomobil üretici devi bir ülke olduğumuzu gösterdikleri ülkemde, bu sanayide ciddi üretim var amma buraya katma değer olarak fazla bir girdimizin olmadığını görmekteyiz. Varsa bu girdi, mutlaka %20den çok daha aşağıda olduğunu düşünmekteyim. Tamamını yapamaz mıyız diye sorulsa, dev otomobil üreticileri bize bu imkanı verir mi, vermez mi orası şüpheli. Çünki kendi ekonomileri sallanırken, işsizlik sorununa çare ararlarken bu can simidi bize yedirmezler. Tarımda da durum değişik değil, ülkemin bir çok yöresi tarım ürünleri ile tanınırdı. Ege’de tütün, pamuk, üzüm ve incir ana ürünlerdi. Adana’ya indiğimizde ovanın adı ÇUKUROVA, ürünün adi pamuktu. Anadolu’dan Adana’ya tarım işçileri pamuk toplamaya gidip para kazanırlardı. Hatta Adana’da yerleşik önemli bir çok ailelerin, İçanadolu’dan pamuk icin göç ettikleri söylenir. Son otuz senedir yaptığım seyahatlerde bu ovaların başka konulara kaydığını görmekteyim. Organize sanayi bölgesi adı altında kimi yerde küçük işletmeler, kimi yerde büyük işletmeler, sanayi yatırımlarını bu verimli toprakların üzerine kurmaktalar. Biz pamuk, ve tütün, ithal eden ülke durumuna düşmekteyiz. Karadenizin önemli tarım konularından bir tanesi fındık, diğeri ise çay. Findık ürettiğimiz doğru amma fındığımıza Almanya’nın Hamburg şehri sahip çıkmakta. Çay üretiminde ise biz üretimi yapıyoruz amma söz sahibi değiliz. Sıkı durun bu sene bamya ve bezelye ithal ettik, hem de bir zamanlar bu sebzeleri ihraç ettiğimiz ülkelerden yaptık bu ithalatı. Sadece tarımda mı? Hayvancılıkta da durumun değişik olmadığını görmek üzüntümüzü arttırmakta. Geçtiğimiz son 40 sene evvel, küçük baş hayvanda 64 milyon, büyük baş hayvanda 24 milyon hayvan nüfusu istatistik değerleri bulunmakta. Yine o tarihlerde ülke nüfusu 35 milyondan daha az. Neredeyse adam başına iki koyundan fazla düşmekteymiş. Bugün 78 milyon nüfusa sahibiz, toplam küçük baş hayvan 23 milyon. Kurbanlık koyun ve büyük baş hayvan ithal etmekteyiz. Cumhuriyet tarihimizin içinde hayvancılığın, bir yöremizin geçmişte önemli bir geçim kaynağı olduğunu unutmamak gerekir. Bu kaynağı yok edersen, adam dağa çıkar onunla dağda uğraşırsın. Ülke üretimine katma değer sağlarken, şimdi onunla uğraşmak için ülke kaynaklarından önemli bir meblağı harcamak zorunda kalırsın. Türkiye'de bankalarda yatan külliyetli miktarda dövizi gayri safi milli hasılanın içine dahil edersen, fert başına inanılmaz rakamlar gelir. KOCAELI Üniversitesinden bir Araştırmacının yayınladığı bir tebliğde ülkemizdeki faiz politikası konusunda yabancı yatırımcıların bankalardaki paralarına ödediğimiz inanılmaz faizle adamları zengin ettigimiz iddia edilmekte. Yabancı bankalardan düşük faizle alınan fonların, Türkiye’deki bankalara yüksek faizle yatırılmış olduğu söylenmekte. Yabanci tacirler % 4.5 faizle dış ülkeden aldıkları fonları, Türkiye’de devlet tahvili ile % 9.80 faiz geliri elde etmekte ve bu aradaki faiz farkını ülkeden çıkarıp götürmekte. Bu rakamın 60 milyar dolara dayandığı iddia edilmekte. Bu konuda fazla bilgi sahibi olmadığım için tam olarak inanmasam da, verilen rakkamdaki iddiada bir gerçek payı olduğunu düşünmekteyim. İster öyle ister böyle, ülkemde bir pembe tablo gösterilmekte, bir de yazılan çizilen doğrular var. Bir yerde bir kısım zümre zenginleşirken, isterseniz buna imtiyazlı cemaat deyin, büyük kısım halk kitleleri, ellerindeki imkanlarla hayatta kalmaya çalışmakta. Sokakta yolda birbirileri ile kavga eden insanlar görmekteyim, geçim derdi olan adam en ufak bir münakaşada eşini bıçaklayıp öldürmekte, aşırı tepkili bir toplum yaşamına doğru sürüklendiğimiz ortada. Bu sosyolojik bakımdan doğru bir yaşam tarzı mıdır bilmemekle birlikte bizim aile yaşam tarzımızın birçok konuyu aynı zamanda hazmetmesi zor olduğunu düşünmekteyim. Yerleşik düzene göçebelikten geçişimiz, nereden baksanız 90 seneyi geçmemekte. Kendi yaşam tarzımızı bırakıp başka yaşam tarzlarını örnek almaya çalışmamızın, bize özgü toplum yaşamına uymadığını görmekteyiz. 600 yıl bir padişahın yönettiği ülkemize dünden bugüne demokrasi getirmenin bir çok bedeli olması gerekir. Kanımca bu bedelleri son 50 senedir ödemekteyiz. Bakın Elazığ ilimize giden Başefendiye bir vatandaş "Padişahım hoş geldin" diye bağırdı. Adamı yaka paça içeriye attılar. Bu cümlede bir miktar düşünmek gerekir, hatırlarsınız "kral çıplak" konulu bir hikayeye nasıl da uymakta. Adam gerçeği söylemekte ve bütün yurdun idaresi, bir kişinin inisiyatifinde etkin halde yönetilmeye devam edilmekte. İşçi katsayısı belirlenecek "son söz Başefendinin", doğal gaza zam yapılsın mı, yoksa yapılmasın mı, "son sözü Başefendi söyliyecek", bütçe açığını kapatmak için bazı kalem mallara zam yapılması gerekir, "bunu da Başefendi belirliyecek". Yeni yayınlanan enerji ile ilgili bir tebliğde, bir enerji santralı için yapılacak araştırma konusunda son müsaadenin yine Başefendilikten alınması gerekmekte. Elazığ’daki vatandaşı neden hapise attıklarını hala anlamış değilim, adam ‘’Hünkarım’’ demedi ki, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|