A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Görünenin ötesi...

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 1 Yorum | Yazar Yazan: Mustafa Alagöz | 20 Aralık 2007 23:19:18

Tanım yapmak düşünceyi dondurabilir. Düşünme tanımsız yol alamayacağı gibi orada kalamazda. Bilgi edinme süreci kendini sonuna kadar götürmeden tamamlanmış olmaz. Bu süreç algıyla başlayıp belirli aşamalardan geçerek anlamayla (kavrama varmakla) sonuçlanır.

İnsan bu bilme sürecine bağlı olarak gelişiyor. Doğal ve toplumsal dürtülerinin etkisiyle oluşan bilinç, uyaranlarıyla sınırlı kalıyor. Ancak farkında olma yetimizle,  var oluşu bilmek ve ötesine geçmek isteriz. Aklımızın soru üretip yanıt arama isteklerine  engel olamayız. Bir içgüdü varlığı olmanın ötesine geçip tinsel bir varlık olmaya buradan başlarız. Olmayanı oldurarak bir dünya yaratır ve onun içinde yaşarız. Böylece insan kendi belirlenimini dışından değil bizzat kendisinden alır ki, bu aynı zamanda onun özgürlüğüdür. Burada sözü edilen siyasi özgürlüğün kazanılmış olması değil; düşünen bir varlık olarak, kendi belirlediği iradesinin, değerlerinin, vicdanının ve tasarımlarının sahibi olan özgür bireydir. ‘Kendini bilmek’, ‘kendi olmak’, ‘özne olmak’ gibi kavramlar, bilinçli etkinliklerle gerçeklik kazanırlar. Var olanı olumsuzlayarak kendini üreten birey aynı anda kendi özgürlüğünü de yaratıyor demektir. Özgürleşmenin olanağı düşünme gücünde saklıdır; çünkü insana ait tüm üretimler önce düşüncede var edilirler. Duygular, sanatsal yaratımlar tinsel değerler hep düşünceden kaynaklanırlar ve onunla anlam kazanabilirler. Zihinde tasarımlanıp eylem yoluyla nesnel olgular haline getirilirler. Bu ister bir sanat eseri,  ister bilimsel buluş, ister politik bir proje olsun fark etmez. Belirli bir tasarım ne kadar öznel olursa olsun gerçekleştiği andan itibaren başka bilinçler tarafından değerlendirilmeye açık bir nesnedir. Bireylerin birbirini etkileyip dönüştürmeleri bu  ürünler aracılığıyla kurulan düşünsel ve duygusal ilişkilerle de oluyor. O halde şunu söylemek bir abartı olmaz: Niteliği yüksek ilişki, düşünsel etkinliklerle beslenen ilişkilerdir.  Özgürlük  insanın doğasında potansiye olarak vardır, ilişkilerle  açığa çıkar; dahası bitip donuklaşan bir olgu değil, sürekli var edilmesi, içeriği doldurulması gereken kesintisiz bir süreçtir.

 
Özneden özneye gidip gelen ve paylaşılan değerler insan üzerinde dönüştürücü etki göstererek  yaşamı zenginleştiriyorlar. Doğada bulamadığımız ve hiç bir zaman da bulamayacağımız tinsel değerler; bilimsel, dinsel, sanatsal ve felsefi etkinlikler aracılığıyla üretiliyorlar. Özgürlük, anlayış, sevgi gibi özsel niteliklerimiz bu alanlarda ele alınıp sorgulanıyorlar.
 

Varoluşsal  kaygılarımız bizi anlam arayışlarına itiyor.  Bu, bize, özneler arası ilişkinin sadece varlığımızı korumak için değil; aynı zamanda anlam ve değer oluşturmak için de zorunlu olduğunu gösterir. Doğada anlam yoktur, çünkü orası zorunluluk alanıdır. Doğadan hareketle doğayı aşarız, tinsellik dediğimiz  bu alan, var ettiğimiz kadar içinde yaşadığımız özgürlüğümüzdür. Özgürleşme yaratmayan  bir var oluş düşünülemez; içinde sevgi ve anlayışı (irfanı) olmayan bir özgürleşmede olamaz. Sanatın yaşamdaki belki de en önemli işlevi özgürlüğü sınır tanımaksızın kışkırtmasıdır. Bilincin önüne sorunları getirip düşünceyi devindirmesi, anlam arayışları için aklı sürekli uyarması, özneleşmemize ve yaşamı anlamlandırmamıza yol açıyor olmasıdır. Böylece aklı, donuk yargılara hapsolmaktan  kurtarabiliyor. İlkin özgürce yaratım biçiminde ortaya  çıkan sanatsal değerler giderek toplumsal düzeyde özgürlük taleplerine dönüşebiliyorlar. Tarihte bunun  örnekleri çokça bulunabilir.
 

Öteki sanat alanları yanında edebiyat  güçlü bir olanağa sahip; çünkü mesajını, öne çıkarmak istediği  bir düşünceyi  sözcüklerle ortaya koyabiliyor. Hayalgücüne dayalı, kurgusal bir yapısı olduğu için farklı anlayışları istediği genişlikte istediği derinlikte  dile getirebiliyor.
 
 
 
      
OKUMA METNİ VE OKUYUCU
 
Edebi bir metinle okuyucusu arasındaki ilişki başladığı noktada kalamaz. Yazılı metin kendini tamamlamış olarak önümüzde  durur. Eğer bir dönüşüm olacaksa bu okuyucunun zihninde ve yaşamında olacaktır. Okuyucu kendini dönüştürdüğü ölçüde okuduğu eseri de dönüşüme uğratmış olur (açık yapıt). Aklında oluşan sorularla, canlanan duygularla, çıkarsadığı gözlemlerle kendini yeni bir halde bulan birisi, dönüştürücü enerjiyle dolmuş demektir. Yüzleştiği söylemlerle, o ana kadar kendinde taşıdığı değerleri yeniden gözden geçirmeye yönelecektir. Diğer yandan onu, kendinde  taşıdığı değer yargılarıyla ve birikimleriyle anlamlandırmaya  çalışacaktır.  Her sanat yapıtı biricik olduğu kadar onunla ‘alımlayıcısı’ arasındaki ilişki de biriciktir. Sözünü ettiğimiz  dönüştürücü etki ne kadar yoğunsa  ilişki  o ölçüde organik, özgür  ve biriciktir.  Doğal bilincin aşıymasında, duyarlılığın gelişmesinde, genel olarak sanatın, özellikle edebiyatın  belirleyici bir gücü olduğu inkar edilemez.
 

Sadece mantık insanı  kurutuyor. Her şeyin planlandığı, mantıksal gerekçelere dayandırıldığı bir yaşam biçimi giderek anlamsızlık ve yalnızlık duyguları yaratıyor. Doyumsuz, tedirgin, güvensiz, birbirlerini özne değil nesne olarak gören atomize insanlar üretiyor. Diğer sanat dalları da dahil edebiyat, akıl kutusundan dışarıya açılan pencere gibidirler. Okunan şiirler, öyküler ve romanlar; düşünmeyi, alışılmadık olaylarla, ilginç insan tipleriyle, şaşırtıcı fikirlerle karşı karşıya getirip insanları, kendi bildiği gerçeği tek, yada en üstün görme yanılgısı karşısında uyarıyorlar.
 

Uzmanlık elbette olacaktır.  Deney-gözlem-ölçü  bilimin yöntemidir ve bilim araştırmalarının sonucunu ölçülebilir duruma getirmek durumundadır.  Ele aldığı sorunun sınırları belirli, dili kesin, söylemleri gösterdikleriyle-    nesnesiyle- sınırlıdır. “Evreni, hep incelemek istediğimiz nesne ve dünyanın geride kalan ve içinde bizim de bulunduğumuz bölümü diye ikiye ayırarak işe başlamak  zorundayız...” (W. Heisenberg. Fizik ve Felsefe. S. 34)Bu sınırlama  genel olarak edebiyat içinde geçerlidir; ancak edebiyat söylem biçimiyle, ele aldığı konuyu, nesne edindiği şeyleri  sınırlarının ötesine taşıyabiliyor.
 

Sanatsal etkinliğin kaynağı nedir? Başka bir ifadeyle insan sanatsal etkinliğe neden gereksinim duyar sorunu ayrı bir konu; ancak onun işlevi konusunda şunları söyleyebiliriz: İmgeler kullanarak her zaman uzak dünyalarla bağ kurabilme gücüne sahiptir. Dikkatleri o anda işlediği konu üzerinde yoğunlaştırırken; farklı dünyalara da yöneltebilir. Öznenin kendisinin de o ana kadar farkına varamadığı yanlarını açığa çıkarıp, düşünce  kalıplarını dönüşüme uğratabilir. Genel olarak sanatın, özel olarak edebiyatın bilinç üzerindeki özgürleştirici gücü buradan kaynaklanıyor olsa gerek. Akıl yetisini dumura uğratan  tek yanlı düşünme, önyargı ve bağnazlık gibi yöntemlerden kurtulmanın gücü yine aklın kendisinde saklıdır.
                           
 
‘Bir insanı anlamak için  onun kendini  nasıl belirlediğinden hareket etmek  gerekir’ ilkesinin,  yazılı metinler içinde  geçerli olduğuna inanıyorum. Böyle yaklaşılmazsa  düşünce önyargıyla, daha baştan kusur aramak eğilimiyle harekete geçebilir. Bilindiği gibi kusur bulmak fikir üretmek değildir. Eleştirel tutum, irdeleyen bir tutumdur. Neyin eksik kaldığı elbette belirtilmelidir; ancak burada kalmayıp ürünün daha yetkin olabilmesi için daha nelerin    bulunması gerektiği belirtilmelidir.

 
Öncelikle bir metnin kendi  içinde neyi anlatmak istediğine bakmak gerekir. Kendi içinde tutarlı mı? fikirler açık mı? anlatmak istediği konuyu hangi derinlikte kavramış ona bakılmalı. Daha sonra onun içinde değerli, işe yarayacak bir şeyler  var mı diye incelenebilir. Kendi bütünlüğü ve tutarlılığı olmasa bile sağında solunda  faydalı fikirler bulunabilir.  Okuyucunun kendi fikirlerini oluşturması bu noktada başlar. Ne derecede olumsuzlama (olumsuzlama bir şeyi reddetmek değil, özünü yükseltmektir.)  yapılabileceği belirlenebilir. Böylece hem eldeki metin daha tam anlaşılmış olur, hem de ondan kalkarak yeni fikirlere ulaşılabilir.

 
Gücünü insanın doğasından alan özgürlük, adalet, güvenlik, mutluluk istekleri kendilerini sanatsal yaratımlar aracılığıyla da ortaya koyuyorlar. Farklı bir açıdan söylersek sanatın varlık zeminlerinden biriside  insanın  bu istekleridir. Yaşam var olduğu sürece bu istekler de var olacaktır. İnsanın doğasından doğup beslenen bu evrensel-özsel istekleri, kendilerine bir yol bulup dışarı taşarlar. Bu taşmanın estetik bir ifade biçimi olan sanatsal eylem ve sanatın kendisi özü gereği insancıldır.  Binlerce yılları  aşıp günümüze kadar gelen, aklımızı ve yüreğimizi canlandıran eserlerin varlığı bunu göstermiyor mu?

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 3 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

deniz { 31 Aralık 2007 05:17:41 }
sevgili mustafa, yazilarin oyle yogun ki, bir iki okuyusta pek cok guzel dusunceyi kacirmak olasi.

bugun o yogunlugun icinden gozume carpan bir tanesini cekip cikarmak istedim.

"Sanatın yaşamdaki belki de en önemli işlevi özgürlüğü sınır tanımaksızın kışkırtmasıdır."


ozgurlugun keyfi, tadi ile dolu nice yillara.....

deniz
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü
DEVLET-ULUSTAN FEDERASYONA, ekitap
Dünyada altın madenciliği nasıl yapılıyor, kazalar ne kadar yaygın?
Afganistan: Aktivistlerden kadınlar için online dergi

AB, Türkiye'ye verdiği mülteci fonunun nasıl harcandığını öğrenemiyor.
Avustralya Dışişleri Bakanı Wong: Filistin'i tanımaya hazırız.
İngiltere'de polis, silah ruhsatı almak isteyenlerin eşleriyle de mülakat yapmaya başladı.
Beterin beteri var!
Sağ popülistler ilk kez AB Parlamentosu'nun kontrolünü ele geçirebilir…

Türkiye AB’nin 6 milyar Euro mülteci yardımını nasıl harcadı, AB Sayıştayı’nın eleştirileri neler?
Yoksulluk sınırı bir yılda 24 bin TL arttı.
Türkiye son 20 yılda faize 563 milyar dolar ödedi
Uber Avustralya'da taksi şoförlerine 178 milyon ABD dolar tazminat ödeyecek
Çin 2024 ekonomi hedeflerini açıkladı

Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.
Franz Kolschitzky: Viyana Kuşatması'ndan Kalan Kahveleri Değerlendiren Girişimci
Kış güneşi arayan Britanyalıların adresi Türkiye

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI
TARİHSEL KİŞİLİK
TARİHSEL İNSAN
SÜREÇ VE TARİHSEL ÖZNE

'Yeşil İslam' Endonezya'yı iklim çöküşünden kurtarabilir mi?
İsviçreli kadınlar AİHM'de görülen iklim değişikliği davasında zafer kazandı.
Yorgun dünya artık yavaş dönüyor
Avustralya’daki dev yosun ormanlarını yapay zekâ koruyor
2023'te sıcaklık rekoru kırıldı

Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar
Sanal Gerçeklik, Artırılmış Gerçeklik , Metaverse, Sanal Uzay Nedir?

Bilim insanı Matthieu Juncker ekosistemi gözlemlemek için ıssız adada 8 ay tek başına kalacak.
Beynine çip takılan kişinin düşünceleri 25 dakika boyunca okundu.
14 Mart Pi Günü, Günün Kutlu Olsun Pi !
Tüm canlılar için en ideal sıcak
Avustralya’da 350 kişinin konuştuğu yeni bir dil gelişti

Türkiye artık yabancılar içinde ucuz değil…
2023'te 282 milyon insan açlık yaşadı.
Servet dağılımı adaletsizliği: Türkiye'de %1’lik kesim servetin %40’ını alıyor
BM Raporu: İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısında soykırım suçu iddiası
Doğurganlık oranında 'büyük düşüş': Ülkelerin % 97'sinde nüfusun azalması bekleniyor

GEÇİTKALE'DEN GELİYORDU...
GENÇ BİR YAZARA BİRKAÇ TAVSİYE
DEĞİŞİYOR, YOKSULLAŞIYOR
“KİRAZ ZAMANI” SERÇELER, KİRAZ AĞACIMIZ, RAZZİA
Enflasyon Rehberi

UCUZ ET
Hesap
---İST
SANDIK
TAKSİ DURAĞI

İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi
Dünyanın İlk Destan Kahramanı: Gılgamış


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git