|
Vicdan SesiKategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 07 Ağustos 2012 14:30:20 Ankara'da 1950'lilerin başında, bilhassa Turkiye Nato teşkilatına dahil olduktan sonra Amerika'nin iki enteresan teşkilatı, Türkiye'de faaliyete başlamıştı .Birinin ismi 'Tuslog' diğerinin ismi ise "Jusmat" olan bu iki teşkilat yapılanmaya başlamıştı. Genelde toplumda Amerikalıların bu teşkilatlarının çalısmaya başlaması, her ne kadar yurdum insanı tarafından hoş karşılansa da, Ankara'da ev kiralarının, bu teşkilatların Ankara'ya gelmesi ile katlanarak artış göstermesine, memur halk tarafından muhabbetle bakılmadı.
Bu teşkilatlarda çalışan Türk vatandaşlarının da "Friends of America" kapsamında yetiştirilmek üzere çalıştırıldığına inanmaktayım. Bu teşkilatların bilhassa Nato adı altında, Amerika'nın SSCB’den olası tehdide karşı korunması için Türkiye’ye yerleştirildiği hava dinleme radarları tesis edilmesi ile, Türkiye’ye bir yararı olmasından ziyade hedef noktası haline getirmesinin göz ardı edilmesini, genç nesil kabul etmemişti. Bu kurumlarda çalışan Amerikalılar'ın bütün ihtiyaçları Amerika'dan gelmekte, gümrüksüz Türkiye’ye girmekte, kendi mağazalarında gümrüksüz ve vergisiz, kendi paraları ile satılmaktaydı. Bu dükkanlara PX mağazaları denilmekteydi. Bu mağazalarda Amerika'dan gelen şişe suları bile vardı. Bir de Ankara’da Kızılırmak sokakla Olgunlar sokağın kesiştiği yerde bir Amerikan sineması vardı. Birinci vizyon filimler bu sinemada oynar ve biletler kendi para birimleri ile satılırdı. Onlara göre Türkler, yani yabancılar bu sinemaya giremezdi. Kızılırmak sokaktan Olgunlar sokağa döndüğünüzde köşe'de Kent Pastahanesi’nin bulunduğu binanın adı da Kent apartmanı idi. Bu binanın çatı katında okul arkadaşlarım kalırdı. Ben de bir süre onlarla birlikte bu mekanı paylaşmıştım. Kent apartmanının ikinci veya üçüncü katında çok önemli bir hakim oturmaktaydı. 27 Mayıs ihtilali sonrası kurulan Yassıada İhtilal Mahkemesinin, o tarihte Yüksek Adalet Divanı Baskanı olarak hakimi idi. "Sanıklar getirildiler, Bağlı Olmayarak Yerlerini Aldılar, Müdafiler Haazir, Yassıada bilmem ne tarihinde duruşmaya devam edildi" bu cümlelerin sahibi tok sesli Salim BAŞOL bey, bu binada oturmaktaydı. Meşhur Köpek ve Bebek davalarının toplumda açtığı derin yaralarla Savcı Altay Ömer Egesel’in açtığı davalar, sürdürülüp neticelendirilmişti. Kimileri hapishanelerde yattı, kimleri ise idam edilerek hayatlarını kaybetti. İşte bu davaları, hakim sıfatı ile Salim bey yürütmüştü. Aslında Salim bey bu davaları hukuk adına mı yürütmüştü, yoksa bir başka bir gerçek mi vardı işin içinde, bunu bugün artık herkes bilmekte ve acılarını yüreklerine gömmekteler. Yassıada duruşmaları sürecinde bir gün merhum Adnan Menderes, hakim Salim Başol’a "Sayın başkan içinde bulunduğumuz şartlar hiç de müsait değil" diye müşteki olmasına karşın, Salim Bey’in "Sizi buraya tikan irade böyle istemekte" diyerek kendi vicdanını rahatlatmaya çalıştığı da görülmüştür. Benim Salim Beyi apartman giriş ve çıkışlarımda gördüğüm tarihlerde, her sabah koyu lacivert takım elbisesini giyer, kıravatını takar, Kent apartmanından çıkar, Kızılay’a kadar yürürdü. Bir kaç kez onu takip etmiştim. Yollar boyunca başını yerden hiç kaldırmaz, iki elini arka da kavuşturur, düşünceli düşünceli yolları adımlardı. Kızılay'dan Mithatpaşa caddesine doğru gider, oradan yukarıya Kocatepe’ye gelirdi. Buradan Kızılırmak caddesine girerek evine doğru yürürdü. Kimseyle konuşmaz, bir yere de uğramazdı. Bu yürüyüşü bir de aksamüstü yapardı. Kent apartmanı altında bir de berber Hasan vardı. Salim Başol bey ayda bir defa Hasan’ın berber koltuğuna oturur, traş olurdu. Bir çok kez uzun uzun izlemiştim Salim Başol’u. Hani insan kendi kendine hesap vermek için sonsuzluğa dalar gider ya , iste öyle boşluğa bakan gözleri vardı. Gözlerinde hiç ışık göremezdim. Kimbilir hangi olayın vicdan muhasebesini yapmakta diye düşünürdüm. Salim BASOL un hayatının sonlarında hastalıklarla uğraşıp, 1990 senesinde vefat etmişti. Ülkemizde geçtiğimiz son bir kaç senedir iddianamesi bile ortada olmayan suçlardan insanlar tutuklu bulunmakta ve nedenini kendilerine bile izah edemedikleri bir cezayı, yargılanmadan çekmekteler. Bu konumda kaç kişinin olduğunu bilmemekle beraber, toplumda sıkça telaffuz edilen cemaat ve tarikat baskısı ile yapılan tutuklama konusuna bir açıklık getirilmesi gerekir diye düşünmekteyim. Cezaevlerinde tutuklu olarak kalan suçlu veya sanık olarak tutuklu insanların sayısında, hüküm giyenlerle birlikte son 10 sene içinde 62,000 sayısından 127.000 sayısına çıkıldığı bir hakikattir. Suçları henüz isbat edilememiş sanıkların, tutuklu olarak ceza evlerinde geçirdikleri süreler konusunda birilerinin vicdan muhasebesi yapması gerektiğine inanmaktayım. Orada yaşanan günlerin manevi hesabını kim ve nasıl verecek? 30 Kasım 1925 senesinde çıkan ve tekke ve zaviyelerin faaliyetlerine son veren kanunun intikamı alınıyor hissi veren bu davranışlarda, zaman içinde Salim BAŞOL gibi sokaklarda vicdan muhasebesi yapan emekli hukukçuların dolaşacağını düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|