Bir insanın yaşamı boyunca kazandığı hasletler vardır. Bazı el becerileri her ne kadar genetik olsa da, yani kalıtımla nesillere aktarılsa da, insan yaşadığı hayat boyunca başka edinimler kazanabilir. Kimi insanların kulak hassasiyeti vardır, notaları çok iyi ayırteder, hatta notaların ara seslerini bile kolaylıkla seçme yeteneği vardır.
Burada bir konuyu izah etmem gerek çünki Türk Sanat Musikisinde bazı bestekarlar nota bilmemelerine rağmen unutulmaz eserler vermişlerdir. Yaptıkları besteleri başkaları notaya dökmüş ve günümüze kadar ulaştırmıştır.
Bazı insanların sporda yetenekleri yine genetik olarak nesillere geçer. Sporcu bir aileden gelen bir çocuğun, mutlaka olmasa da, genelde spora düşkünlüğü doğaldır. Zaten büyük bir ihtimalle Gen Mühendisliğinin de oluşması, bu dalda insanların araştırma yapma arzusundan gelmektedir. Ne kadar çok istemişimdir bir enstrüman çalmayı, veya genetik araştırmada çalışmayı. Fırsat ve kısmet olmadığından yapamadım. Bu becerilerde araştırma yapmak için çalışan insanları kıskanmıyorum desem yalan olur. Bu insanların çalışmalarını gıpta ile seyrederim.
İstanbul’da Sirkeci Hüdavendigar caddesi üzerinde Osmanlı mimarisi ile yapılmış bir binada çalışan Adli Tıp Müessesesi Reisliği vardı. Başındaki Muzaffer Bey isimli kalın kaşlı, mavi gözlü babacan bir vatansever, reislik yapmaktaydı. Bu müessesenin biyokimya uzmanlığını çok genç ve güzel, sarışın, uzun saçlı bir hanım üstlenmişti. Ziyaret için odasına girdiğimizde kendisine çok saygı duyardık. Bilgili, kültürlü, bilhassa yaptığı işi bilerek ve severek yapan bu sarışın güzel hanımı, bu müessese ile bağdaştıramazdık. Bu kadar güzel bir hanımın isminin başında Doktor koyamazdık.
Kendisi çok ileri görüşlü olduğu için bir çok faili meçhul konuyu, adli tıp konusunda çözmeyi düşünür, devamlı yabancı yayınları takip ederdi. Çok ilgimi çekerdi, çalıştığı odanın kapısını pek örttüğünü hatırlamazdım. Ne zaman ziyaretine gitsem, kapısı açık, bizleri gördüğünde tebessüm ederek odasına davet ederdi. Genelde yayınlanan bazı tıbbi tebliğler bana çok hızlı erişir, ben de onları hemen Sevil Hanım’a götürürdüm. Bir ölüm vakasında kişinin zehirlenip, zehirlenmediğini saç teli, tırnak veya deri numunesinden teşhis edilebilme araştırmalarını temin ettiğimde kendisine iletirdim.
Kendisi ile sohbet bizim en sevdiğimiz ziyaretlerdendi. Çünki bizim anlattığımız konularda kendisi de bilgili idi. Daha sonraları kurulan Adli Tıp Enstitüsünün başına Sevil Hanım atandı. Çok yerinde bir atama olduğundan hepimiz sevinmiştik. Sevil Hanım bekar bir insandı. Oturduğu koltuğu dolduran bir duruşu vardı ve hafızamıza yerleşen Muzaffer beyi hiç aratmamaktaydı. Benim iş değiştirmemle beraber bu kısa süren, benim için, doyulmaz dostluk ve muhabbet kesilmiş oldu. Sevil Hanım belki de Adli Tıp’da en uzun başkanlık yapan kadın biokimyacı kimliğine sahipti. O tarihlerde bile insan yapısında genlere dayalı bir haritanın varlığına inanır, bu konuda yayınları toplardı.
Bu gün genetik mühendislik bölümü, insanların geleceklerini bile etkileyecek bir bilim dalı. Bazı bozuk genlerin devamının engellenebilindiği, hatta bu haritadaki bazı izlerin ortadan kaldırılarak, yeni bir haritanın ortaya konulabileceği tatbikatta görülse de, bu bilim dalının daha kat edeceği çok uzun yolu olduğuna inanırım. GDO lu yiyeceklerin insanlara ne tür etki edeceği bilinmese de, beşeriyetin, genleri ile oynanmış gıdalardan uzak durmasının gerekmekte olduğu kaçınılmazdır.
Ya insanların genleri ile oynanmışsa ve bu değişikliğe uğramış yeni bir nesil ve bu neslin sonrasının ne olacağını kestirmek, bu günden pek mümkün olmasa gerek. Bu çok önemli gerçekten kaçmamız mümkün değildir. İnsan oğlu yaşam sürecinde de değişikliğe uğradığı için, bu değişiklik genlere hangi hızda intikal eder, bu konuda bir fikir yürütmemekle birlikte, insanoğlu davranış bozukluğu göstermeye başladığında, hataları, hatalarla düzeltmeye çalışır, bu nedenle hata yapma normal davranış biçimi haline dönüşür.
On sene evvel komşularımızla hiç problemimiz yokken bu gün problemimiz olmayan yakın veya uzak bir komşumuz yok denecek kadar az. On sene önce 221 milyar dolar olan cari açığın bu gün 600 milyar doların üstünde olduğu gerçeğinden hareketle, yabancı ülkelerin para karşılığında bizlere bu coğrafyada yaptırmak istedikleri bütün eylemlerde, bizi maşa olarak kullandıkları açıkca görülmekte. Biz ise buna alet olmakta ve hiç bir olumsuzluk yokmuş gibi davranmaktayız.
Hani derler ya
‘Paranın Gözü Kör Olsun’, işte bunu demekle olmuyor, diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.