|
|
Bir kış akşamında erken sevgililerKategori: Yaşam | 1 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 26 Temmuz 2012 08:23:02 Gökyüzünde mavinin laciverde dönmeden önceki eşsiz rengi... Akşam erken çöküyor şimdi. Sessiz sokakta sıralanmış ama içiçe geçmemiş evler... Kimi evlerin bacalarında duman gri ve şekilsiz, çekingen bir hayalet gibi... Soluk ve yavaş... Belli belirsiz yanık odun kokusu havada...
Göğe baktığınızda, yaprak dökmeyen Güney Yarım küre ağaçları gökyüzünün sarıp sarmalayan büyüklüğünü duyumsamanıza engel olamıyor. Aralıklı olarak sıralanmış sokak lambaları yeni yeni yanmaya başlıyor. Sokak sessiz ve birşeyler bekliyor sanki. Arada bir geçen arabaların farlarının önünde havanın sisi ışıklı, sarılı mavili, sınırları olmayan bir topa dönüşüyor. Canlanıyor sokak bir an, sonra gene alaca karanlık. Canlanması duyumsamaya göre değişen bir kavram. Kimi zaman sessizlik ve boşluk yaşamla dolu, kalabalıklar değil. Bazen festival yoktur, kalabalık yoktur ama oradaki tek kişi için yaşam odur. Hiç bilemezsiniz yaşamın kimin için ne olduğunu, nerede olduğunu... Yanımdan orta yaşlı bir kadın ve erkek geçiyor. Kadınla bakışlarımız kesişiyor, birbirimize gülümsüyoruz. Adamın boynunda atkısı başında beresi var. Montunun yakasını iyice kaldırmış. Öne eğik başı, asılmış yüzüyle canı istemeden, sanki kadın istediği için razı olmuş yürüyor. Kadınsa aldırmıyor, cıvıl cıvıl anlatıyor adama. Yürüyor kadın, belli. Bir yere gitmiyor... Yürüyor... Bakışında gülümseyişinde hissettiğim bu hali seviyorum. Sokağın caddeyle birleştiği yerde büyük mü büyük bir ağaç var. Kuşların toplantı yeri. Geçerken başınızı kaldırıp bakmadan durmanız mümkün değil. Bir araya gelmiş bir sürü kuş birşeylere itiraz ediyorlar. Ne gündüz ne gece olan bu tuhaf saatlerde birbirlerine ve kendilerine tahammül edemiyor gibiler. Artık ne dediklerini bile bilmeden, kimseyi de dinlemeden konuşan insanlara benziyorlar. Öyle bir gürültü. Köşeyi dönünce Christopher ve kız arkadaşıyla karşılaşıyorum. Elele, ağır ağır, zamanı olabildiğince yavaşlatmak istercesine yürüyorlar. İkisinin üzerinde de okul giysileri var. Belli ki okuldan sonra bir türlü birbirlerini bırakıp eve gidememişler. Daha yeni on beş yaşında Christopher... Erken sevgili onlar... Şimdi başka bir sokağa taşınmış eski bir komşunun oğlu. Christopher’ın genç ve beyaz yüzünde yıllar öncesindeki bir Paskalya sabahını görüyorum. Kapıyı çalıp oğlumu oynamaya çağıran, sonra içeri gelip bizimle kahvaltı eden Christopher... Adını soran anneme cevap verirken c’leri, h’leri, r’leri yutup “ostofa” gibilerden birşeyler söylediği için annemle aramızda adı hep Mustafa kalan... Kimi çocuğun aşkı erkenden yakalamasında herşeye ve herkese meydan okuyan birşeyler var. Bunu her çocuğun yaşaması gerekmiyor, ama hazırsa yaşamaya neden olmasın? Kendi okul yıllarımdan gencecik bir kızla oğlanı anımsatıyor Christopher’la kız arkadaşı bana. Akşamın erken çöktüğü tam bu saatlerde, okul dağıldığında lisenin deli dolu kalabalığının arasında görürdük onları. Nedense hep bahçe kapısının oralarda gözüm rastlardı. Oğlan kızın çantasını alır omuzuna asar, kendi çantasının yanında onu da taşırdı. Merak ederdik onları. Romantik gelirdi, bilmediğimiz tanımadığımız birşeyler vardı onlarda. Hoş ama biraz da hüzünlü. Aşkta ya da aşkı o denli erken yaşamakta bir çeşit hüzün vardı sanki. Suskun, neredeyse kederli, birbirlerine dokunmadan yan yana yürürlerdi. Gözlerimin önündeler yılların değiştiremediği, yaşlandıramadığı o liseli halleriyle. Kim bilir şimdi neredeler... Beraberler mi, ayrılar mı... Çok bilmiş bir küçük kız, tuhaf bir şekilde tanışmanın, aşık olmanın koşullarından biri olduğunu söylemişti bir gün. Ayağı kayıp düşerse, yakalayan oğlana aşık olması büyük olasılıkmış dediğine göre. Hele bir de boş zamanlarını aynı tuhaflıkta şeyler yaparak geçirmeyi seviyorlarsa tamammış. İkisi de gözlerini dikip uzayı seyretmeyi seviyorsa başka ne isterlermiş. Şimdi, buna kim itiraz edebilir... Birisi gözlerini dikip uzayı seyretmeyi seviyorsa öteki diskoteğin tavanında oynaşan renkli ışıklara bakmaktan hoşlanıyorsa mükemmel bir çift oluşturmayacak, zaten büyük olasılıkla bir araya bile gelmeyeceklerdir. Caddeye gelince her yer ışıl ışıl oluyor. Sessiz ve biraz yabanıl sokağın büyüsü kentin büyüsüyle yer değiştiriyor. Yeryüzü hep güzel... Hızla geçen arabalarda soğuk kış akşamında bir an önce eve gitmeye çalışan insanlar. Arabaların gürültüsüyle kuşların ötüşleri birbirine karışıyor. Şehrin sesi oluyor... Pizzacıdan, köşedeki kızarmış balık ve patates kızartması satan dükkandan, Thai lokantasından gelen kokular birbirine dolanıyor. Şehrin kokusu... Christopher’la kız arkadaşı uzakta gazetecinin önünde bir dergi kapağında birşeyler gösteriyorlar birbirlerine, gülüyorlar. Kızın at kuyruğu yapılmış saçının ucunu alıp yukarı kaldırıyor oğlan. Şehrin erken sevgilileri onlar... Zaman yolculuğu yaptırıyor insana böyle kış akşamları.
YorumlarEsen Akyel
{ 27 Temmuz 2012 07:59:22 }
Çok güzel bir yazı.Eskilere götürdü beni de.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|