|
|
Josephine'in kuzeni Aimée nasıl Padişah annesi oldu?Kategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Aynur Çağlı | 29 Haziran 2012 12:53:44 Aimée du Buc de Rivery, Napolyon Bonapart'ın eşi Josephine'in kuzeniydi. Karaibler'deki Martinik adasında birlikte büyümüşlerdi. Korsanların kaçırıp Osmanlı Sultanı'ne hediye ettiği Aimée, Padişah I. Abdülhamid ile evlendikten sonra Nakşidil Sultan adını aldı. 1785 yılında II. Mahmud'u dünyaya getiren Nakşidil Sultan, padişah annesi olmayı da başardı. Böylece Martinikli kuzenler iki büyük imparatorluğun kaderine damga vurdu. Biri Fransız İmparatoriçesi, diğeri Osmanlı sarayında padişah karısı ve annesi oldu.
Martinik’de tanınmış bir toprak ağasının kızı olan 1768 doğumlu Aimée, Fransa’da eğitim gördü. Doğum tarihi konusunda çelişkili tarihler (1763, 1768 ve 1776) öne sürülen genç kız, rivayete göre Fransa’dan memleketine dönerken, yolculuk ettiği gemi Mayorka açıklarında korsanların saldırısına uğradı. Cezayirlilere esir düştüğünde 13 yaşında olan sarışın, beyaz tenli ve iri mavi gözlü kız büyüleyici bir güzelliğe sahipti. Cezayir Beyi’nin Padişah’a hediye ettiği genç kız Harem’e geldiğinde neye uğradığını şaşırdı. Haremdeki yüzlerce kadın, Padişah’ın dikkatini çekebilmek için birbirleriyle yarışırken Selim’in annesinin kanatları altına aldığı Aimée, Padişah I.Abdülhamid’in huzuruna çıktığında çok genç ve deneyimsizdi. Daha ilk buluşmada güzelliği, zekası ve görgüsüyle padişahı mesteden Fransız dilberi, padişaha bir erkek evlat doğurunca Valide Sultan makamına oturdu. Bu arada Fransa’yı çok özleyen Aimée’nin vatan hasretini biraz olsun gidermek amacıyla haremdeki bazı bölümleri Fransız Rokoko stili dekore ettiği söyleniyor. Saraydaki acımasız ve kanlı entrikaların içinde yetişen ve pişen Nakşidil Sultan, oğlunu suikastlerden korumak için elinden geleni yaptı. Kocası I. Abdülhamid’den sonra tahta geçen yeğeni III. Selim, Fransızlara Osmanlı’nın kapılarını açtı. Fransız mühendisleri topçuluk okulunda işe başladı. Fransız donanması örnek alınarak yeni savaş gemileri inşa edildi. İlk kez bir Osmanlı elçisi Paris’e gönderildi ve İstanbul’da Fransızca gazete çıkarıldı. Bütün bu gelişmelerin Nakşidil Sultan’ın etkisiyle gerçekleştiğine inanılıyor. III. Selim, Yeniçeri isyanında öldürülünce yerine IV. Mustafa geçti. Padişahlığı çok kısa ömürlü olan IV. Mustafa isyanla tahttan indirildi ve Nakşidil Sultan’ın oğlu II. Mahmud tarafından idam edildi. 1808’de tahta geçen II. Mahmud ölünceye kadar (1839) Osmanlı İmparatorluğu’nun başında kaldı. Ömrünün son 5 yılında Padişah annesi olarak her türlü ayrıcalıktan yararlanan Nakşidil Sultan, 1817’de veremden öldü. İstanbul Fatih Camii’ndeki türbeye gömülen II. Mahmud’un annesinin koyu bir Katolik olduğu ve son nefesini vermeden önce Galata’daki Başpapazı gizlice saraya getirttiği iddia ediliyor. İddialar, bununla da sınırlı kalmıyor. 1867 yılında Fransa’ya giden Osmanlı Padişahı Abdülaziz’in Paris’teyken gizlice III. Napolyon’u (Josephine’in torunu) ziyaret ettiği öne sürülüyor. Fransız basınında Abdülaziz’le Josephine’in torununun akraba oldukları yazılıyor. Ve işin ilginç tarafı, Abdülaziz bu haberi yalanlamıyor. Fransa’da bugüne dek Nakşidil Sultan’la ilgili roman, biyografi, tarihsel anı tarzında 170 kitap yazılmış, onlarca belgesel yayınlanmış. 1989 İngiliz yapımı “Gözde” (Intimate Power) isimli bir film bile çekilmiş. 1990’da vizyona giren film Türkiye’de sansüre takılmış. Nakşidil Sultan ile I. Abdülhamid’in sevişme sahnesi kesildikten sonra filmin gösterimine izin verilmiş. Avrupa’da yayınlanan kitaplar, yukarıdaki hikayeyi gerçekten yaşanmış tarihsel bir olgu şeklinde yansıtmasına karşın, bazı Türk kaynakları bunun hayal ürünü ve söylentiden ibaret olduğunu iddia ediyor. Bu versiyona göre, Kafkas kökenli Müslüman bir ailenin kızı olan Nakşidil Sultan, I. Abdülhamid’in kız kardeşi Esma Sultan’ın yalısında, Müslüman terbiyesiyle yetiştirildikten sonra saraya gönderildi. Özellikle Fransız kaynaklarında, Aimée’nin kesinlikle Josephine’in kuzeni olduğu, Berberi korsanlar tarafından kaçırıldığı ve Cezayir Bey’ine teslim edildiği belirtiliyor. Martinikliler, Josephine ve Aimée ile gurur duyuyor, bu güçlü kadınların iki büyük imparatorluğun yazgısını değiştirdiğine inanıyorlar. Nakşidil Sultan’ın Josephine ile bağlantısı olmadığını söyleyenler ise “ortada kanıt yok” demekle yetiniyorlar. Peki, bu hikaye doğru değilse, nasıl oluyor da aradan iki asırdan fazla zaman geçmesine rağmen hala konuşuluyor? Hala kitaplar yazılıyor ve bu öykü insanların hayal dünyasını zenginleştirmeye devam ediyor. Kimilerine göre, bunun nedeni hikayenin kusursuz olması. Dünya güzeli bir bakirenin korsanlar tarafından kaçırılmasıyla başlayan ve içinde macera, heyecan, aşk, suikast, harem ve sultan gibi bütün gerekli öğeleri barındıran bu peri masalına inanmak çok kolay aslında. İngilizce makalelerden birinde gerçek mi, değil mi hiç önemi yok, çünkü “Müthiş iyi bir hikaye” (It’s a damn good story!) deniyor. Hakikaten öyle.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|