|
|
Fransız Devrimi, Napolyon Bonapart ve İhtirasların Kadını JosephineKategori: Sergi | 0 Yorum | Yazan: Aynur Çağlı | 28 Haziran 2012 07:29:22 1789 Fransız Devrimi'nde genç bir subay olan Napolyon Bonapart (Napoleon Bonaparte), 1799'da ülkenin başına geçti. 1804'de ise kendisini imparator ilan etti. "Eğer dünya bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu" diyen Napolyon, Fransa'nın politik, sosyal ve kültürel yaşamını olduğu kadar tüm Avrupa'yı etkiledi. Melbourne'daki Ulusal Sanat Galerisi, NGV'de 7 Ekim'e kadar izlenebilecek olan "Napoleon, Devrimden İmparatorluğa" Sergisi, Napolyon dönemine ait zengin sanat koleksiyonuyla göz kamaştırıyor.
Sergideki tablolar, Napolyon’un sade ve alçak gönüllü bir asker iken hızla imparatorluğa ve krallığa yükselişini belgeliyor. Bütün eserlerde devrimden cumhuriyete geçiş sürecindeki farklı sanat anlayışı yansıtılıyor. Karısı Josephine’in pahalı zevkini ve lüks yaşam tarzını gözler önüne seren tablolar, porselenler, mobilyalar, mücevherler gerçekten görülmeye değer. Sergiyi gezerken tarihin en önemli politik süreçlerinden birini anlama şansınız oluyor. Devrim sonrası tüm Avrupa’yı saran heyecan dalgasıyla yeni keşifler gerçekleştiriliyor. Sadece sanayide ve bilimsel alandaki keşiflerle yetinilmiyor, dünyanın Avustralya gibi daha önceden keşfedilmemiş bölümlerine ulaşılıyor. Adaya İngilizlerden önce gelen Fransız kaşiflerin gözlemleri ve ülkenin yerli halkıyla bakir doğasını gösteren karakalem resimler vasıtasıyla Avustralya bağlantısı kuruluyor. Fransa’daki malikanelerin bahçesinde Avustralya’dan getirtilen egzotik çiçekler yetiştiriliyor. Bu çiçeklerin bulunduğu botanik kitapları da sergiye dahil edilmiş. 18. Yüzyıl’a damgasını vuran Aydınlanma Çağı, düşünce, toplumsal yaşam, kültür, sanat ve politika alanında köklü değişimlerin yaşandığı, aklın ve bilginin egemen olduğu bir süreçtir. Din ve tanrı merkezli bağnaz düzenlemelerin dinden bağımsız, akılcı, ilerici ve eşitlikçi bir yaklaşımla değiştirildiği, bilimin ve teknolojinin önünün açıldığı aydınlanma dönemi Fransız Devrimi’nin koşullarını hazırlamış, sanayi devriminin başlangıcı olmuştur. Özgürlük ve eşitlik sloganlarıyla kraliyetin alaşağı edildiği Fransız Devrimi (1789), başta Avrupa ülkeleri olmak üzere bütün dünyayı sarstı. Müthiş bir idealizm, iyimserlik ve heyecan dalgasıyla başlayan devrim kısa zamanda yerini politik çekişmelere, giyotinlere, şiddete, kanlı iç çatışmalara ve savaşlara bıraktı. Napolyon Bonaparte kimdir? 1769’da Akdeniz’deki Korsika adasında bir İtalyan ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Napolyon’un babası Carlo, avukattı. Fransızlar adayı ele geçirince İtalyan nüfus Fransız yönetimine boyun eğdi. Fransa’da okuyan Napolyon önce askeri liseyi ardından Paris’teki Askeri Akademi’yi bitirerek genç yaşta Fransız ordusuna katıldı. Napolyon Bonapart, Fransız devriminin yolaçtığı karışıklıklar sırasında askeri yetenekleriyle dikkat çekti. 1795’de, henüz 26 yaşındayken Fransız Ordusu’nun başına getirildi. 1796’daki İtalya seferinden zaferle dönen Napolyon, ezeli düşman ve güçlü rakip İngilizlerle İngiltere’de savaşmaktansa Mısır’da çarpışmayı seçti. Akdeniz’de İngiliz donanmasını yenerek Malta’yı ele geçiren Napolyon, Piramitler savaşında karşısına çıkan Memlükleri de püskürttü. Napolyon’un Mısır seferiyle birlikte (1798-1801) Fransa ve Avrupa Mısır sanatının etkisi altına girdi. Tarihe “Egyptomania” “Mısır çılgınlığı” olarak geçen bu akım, Napolyon’un yanında götürdüğü çok sayıda arkeolog, mimar, ressam ve bilim adamının eski Mısır uygarlığına ilişkin incelemelerinin ürünüdür. Sergide eski Mısır sanatından esinlenerek üretilmiş mobilya ve süs eşyaları yer alıyor. Napolyon Mısır seferinin sonunda İngiliz donanmasına yenilmesine rağmen ülkesine döndüğünde kahraman gibi karşılandı.1799’da Fransa’daki hükümet darbesine karıştı. Anayasa değişikliği yapılarak yönetim üç konsüle devredildi. Birinci konsül ilan edilen Napolyon, yönetimi ele geçirdi. İktidar hırsı bununla bitmeyen Napolyon Bonapart, 1804 yılında yapılan görkemli bir taç giyme töreniyle Fransız İmparatoru oldu. Birtakım yasa değişiklikleri ve uygulamalarla kamuoyunun desteğini kazandı. Avrupa’da orta sınıfın hakim olduğu merkezi hükümet sistemini yaratan Napolyon, zamanla hırsına yenik düştü. Kendisini İtalya Kralı, erkek kardeşini ise İspanya Kralı ilan etti. Ülke içinde beliren hoşnutsuzluklara, İspanya ve İtalya’da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefret eklenince iktidarı sarsılmaya başladı. 1804’ten 1814’e kadar İmparatorluk yapan Napolyon, kardeşi Joseph’i önce Napoli sonra İspanya kralı yaptı. Diğer kardeşleri Louis’i Hollanda, Jerome’i ise Almanya’da bir bölgenin kralı ilan etti. Kızkardeşinin kocası Joachim Murat, Joseph’ten sonra Napoli kralı oldu. İki kızkardeşini prenslerle evlendirdi. Bütün kardeşleri ve akrabaları soylu sınıflara dahil oldu. Napolyon’un bu konudaki cömertliğinden karısının yakınları da yararlandı. Josephine kimdir? 1763’te Karaibler’deki Fransız adası Martinik’te doğan Marie-Josèphe Rose de Tascher de la Pagerie, genç yaşta adadaki soylu bir Fransız ailenin oğlu olan subay Alexandre de Beauharnais ile evlendi. Bu evlilikten iki çocukları dünyaya geldi. Josephine bir ara boşanma talebinde bulundu. Mutsuz evlilik, Alexandre’ın devrim sonrasındaki kargaşada giyotine kurban gitmesiyle trajik bir şekilde noktalandı. Kendisi ölümden kılpayı kurtulan Rose, daha sonra güçlü erkeklerle ilişkiye girerek hem para, hem de mevki sahibi oldu. 1795’te Fransa yönetimindeki en önemli beş adamdan biri olan Paul Barras ile birlikteyken Napolyon ile tanışan Rose, kendini zengin ve soylu bir kadın gibi göstererek genç kumandanın aklını başından aldı. Bonapart ailesi, Napolyon’un 32 yaşında, iki çocuklu ve dul bir kadınla evlenmesine karşı çıktı ama 27 yaşındaki kumandan, kendisine fazla yüz vermeyen bu çekici ve zeki kadınla evlenmekte kararlıydı. Zenginliğe ve aristokrasiye her zaman zaafı olan Napolyon ile Rose, 1796’da evlendiler. Napolyon karısına Josephine adını verdi. Josephine’in lüks hayata ve paraya olan düşkünlüğü ilerde Napolyon’un başını ağrıtmasına karşın karısına söz geçiremedi. Hayatı çoğunlukla cephede geçen, Paris’te kaldığı zamanlarda ise devlet ve iktidar çekişmeleriyle uğraşan Napolyon, Josephine ile evlendikten hemen sonra İtalya seferine çıktı. Josephine, eşi cephedeyken partiler düzenleyerek yeni dostlar edindi, çevresini genişletti. Bahçeciliğe merak sardı, en iyi bahçıvanları etrafında toplayarak büyüleyici mekanlar yarattı. Kocası İtalya’da savaşırken sevgilisinde teselli buldu. Napolyon haberi duyunca çılgına döndü ama karısının pişmanlık gözyaşlarına dayanamayıp kendisini affetti. Napolyon’un metresleri ile Josephine’in kaçamakları ilerde evliliklerinin bir parçası haline geldi. Josephine sosyetenin gözbebeğiydi. Konuk ağırlamakta, balo düzenlemekte ve diplomaside üzerine yoktu. Josephine fazla güzel bir kadın olmamasına karşın düzgün fiziğiyle, asaleti, ince zevkleri, kültürlü, etkileyici konuşması ve güler yüzüyle imparatoriçeliğe çok yakışıyordu. Ama ne yazık ki, Napolyon’a bir evlat veremedi. Bu nedenle 1810 yılında başta Malmaison şatosu olmak üzere birçok mal, mülk ve para karşılığında imparatordan boşanmaya razı oldu. Napolyon, imparatoriçe ünvanını ölünceye dek taşımasına razı olduğu Josephine’i, yabancı konuklarını ağırlaması için saraya çağırmaya devam etti. Josephine, 1914 yılında 50 yaşındayken zatürreden öldü. Çocuklarını soylu kişilerle evlendirdiği için bugün Avrupa’daki kraliyet ailelerinde birçok akrabası bulunuyor. Napolyon, eski Fransız kraliçesi Marie-Antoinette’in yeğeni 18 yaşındaki Marie-Louise ile evlendi. Bu zoraki izdivacı, “Sadece bir rahimle evlendim” diye tanımlayan Napolyon’un, 1811 yılında doğan oğlu, Napoleon Francis Joseph Charles Bonaparte 1814’de annesiyle birlikte Viyana’ya yerleşti. Doğuştan Roma Kralı ilan edilen Franz (II Napolyon) 22 yaşında tüberkülozdan öldü. Napolyon’un sonu Avrupa’daki krallıklar arasındaki çekişmeler, devlet içindeki çekişmelerden çok daha çetindi. İngiliz donanmasının bir türlü alt edilemeyen gücü ve kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçi akımlar yüzünden yeni başarılara ihtiyaç duyan Bonapart, 1812′de Rusya’ya girdi. Ancak yiyecek sıkıntısı, firariler ve Rusya’daki dondurucu soğuk nedeniyle ordunun yönetimini kızkardeşinin kocası Joachim Murat’a bırakarak Paris’e döndü. Kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini atlattıktan sonra yeni bir ordu kurdu. Bir ara yönetimi kaybetti ve sürgüne gönderildi. Sürgünden kaçıp tekrar tahtına oturdu, ancak ünlü Waterloo savaşında büyük bir hezimete uğrayınca ikinci kez tahttan indirildi. İngilizlere teslim olmak zorunda kaldı. Afrika’nın batısında Atlantik Okyanusu’ndaki St Helena adasında sürgüne gönderildi. 1821’de adada ölen Napolyon, 1840’da Paris’e götürüldü. Mide kanserinden öldüğü sanılıyordu. 60’lı yıllarda yapılan araştırmalar sonucu arsenikle zehirlendiği belirlendi. Uzun bir süre, az az yemeğine karıştırılan arseniğin devrik imparatorun sağlığını mahvettiği ve acı içerisinde öldürdüğü anlaşıldı. NGV’deki sergi Napolyon ile Josephine’nin yaşadığı Fransa’yı başarıyla yansıtıyor. Hazırlıklı gidilirse çok zevk alınabilecek, tarihin ve estetiğin buluştuğu bu sanat ve kültür şölenini kaçırmayın.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|