|
|
Biraz değişemez misiniz Bay G? Ya ötekiler... Onlar değişemez mi?Kategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 02 Haziran 2012 07:50:47 Bay G... Nefret etmekten haz aldıkları adam. Pazarlamacı Bay G.ye karşı kolayca oluşuveren öfke dalgasını, ötekilerin bu dalgayla sürüklenip Bay G.de karaya vurmalarını yıllar önce, işe başladığımın birkaç gün sonrasında fark etmiştim. Ötekilerin... Yani Bay G.nin iş arkadaşlarının.
Bay G. söz konusu olunca birleşiyorlardı. Ona karşı... Bazen ardından bazen yüzüne, alaycı ya da kızgın sözler çıkıyordu ağızlardan. Her biri, bir ötekinin söylediğiyle coşuyor, herkes birbiri ardından daha bir yüreklice atıp tutuyordu hakkında. Büyük bir keyifle yapıyorlardı bunu. Kimi zaman bunları hak ediyordu Bay G., daha doğrusu hak ettiğini düşünmek kolaydı. Bence kimse hak etmezdi bunları ama hak ettiği düşünülebilirdi. Çünkü Bay G. de az değildi. Kabalığına kabaydı. İşle ilgili birşey yapılmasını istediğinde rica eder gibi değil de, hani neredeyse emreder gibi söylerdi. Müşteri onu sıkıştırdığında o da ofistekileri sıkıştırmakta, ters tarafına geldiyse kaba saba laflar edip bağırıp çağırmakta bir sakınca görmezdi. Nedenini araştırmadan sormadan ofistekilere öfkelenir, müşterinin ona öfkesinin acısını, ofiste siparişleri alan kızlardan, iyi bir planlama yapıp da ürünü zamanında yetiştirmemiş olan üretim planlamacısından, o da olmazsa yavaş çalıştığını düşündüğü makine operatöründen çıkarabilirdi. Kalite kontrol sırasında bir sorun çıksın, sesi iyice yükselir, işte o zaman kimseyi değil bir tek kendini dinlerdi. Hele müşteri, teslim edilmiş üründe şikayet edecek birşey bulsun, o zaman görün siz Bay G.yi. Hiç itiraz duymak istemez, insandır bu ihmali hatası olur gibilerden bir düşünce aklının köşesinden geçmezdi. Dünyası, müşteri ve müşteriye hizmet edenler olarak ikiye ayrılır, besbelli kendini de bu iki dünya arasında olmazsa olmaz denge unsuru olarak görürdü. Ama Bay G. canı isterse iyiydi hoştu. Üstelik iyi bir pazarlamacıydı. Şirkete pek çok iş getiriyordu. Kaç kez müşteriyle telefonda ya da yüzyüze konuşurken dinlemiştim onu. Samimi, neşeli, sıcaktı. Doğaldı. Güzel olan da buydu işte. İşi kapmak için özel çaba gösteren birinin hemen hissesilen yapma davranışları yoktu. Anlaşılan o, bu işi seviyordu ve ne yaparsa zorlanmadan yapıyordu. Ama kabalığı... Kızdığında kendini kaybetmesi... Hep haklı olduğunu düşünmesi... Şöyle desem ona... Bay G. biraz daha nazik olamaz mısınız? Örneğin Bay D. gibi? Biraz onu örnek alsanız diyorum kendinize. O da iyi bir pazarlamacı. O da pek çok iş getiriyor şirkete. Ama bırakın hep satış destekçilerden yardım beklemeyi, kendisi onlara yardımcı oluyor yapabildiğince. Ters giden şeyler olduğunda “sizin yüzünüzden” diye girişmiyor söze. Görüyorsunuz ya Bay G. böyle insanlar da var. Hem kendinizi vaz geçilmez de sanmayınız. Kimse vaz geçilmez değildir. Bakın Bay D. ye, şirketin satışlarının ne çoğunda onun adı var, ama şımarıyor mu? Siz de biraz öyle olamaz mısınız? Yok iyi etmiyorsunuz Bay G. Ama size karşı birleşen zorbalar da iyi etmiyorlar. E, sonuçta siz tek kişi, onlar iki, üç, beş, sekiz... Bilmem bu düşünceme katılır mısınız ama bu zorbalık değil de nedir, siz söyleyin. Yok yok söylemeyin. Çünkü belki de size karşı zorbalık yapıldığını fark etmiyorsunuz, çünkü zorbalığın yarısı yüzünüzeyse yarısı arkanızdan. Üstelik yalnız kendinizi dinliyor gibi bir haliniz var. Bu bir. Size karşı zorbalık yapıldığını fark etseniz de kabul etmek istemeyebilirsiniz, çünkü bu durum hoşunuza gitmiyordur. Bu iki. Bana da niye sizi savunmak düşüyor bilmem Bay G... Çoğu zaman savunmaktan daha çok savunmayı aklımdan geçirmek oluyor o da ayrı konu... Bazen haklıydılar Bay G. nin ardından konuşanlar. Çoğu zaman haklıydılar, ama önemli olan bu değildi. İnsanların fırsat bulduğunda nasıl da acımasız olabildikleriydi önemli olan. Küçük bir işaretle ve birbirinden destekle nefret kusmaya hazır olmalarıydı. Bay G. nin dışlanmasıydı, dikkate alınmamasıydı. Hiç de silik olmayan kişiliğine, bağırıp çağırmalarına, çalımla ortada dolaşmalarına rağmen savunmasız bir yanı olduğunu fark etmiş olmaları ve üstüne üstüne gitmeleriydi. İşte bundan hoşlanmıyordum. Peki ötekilerin zorbalığına katılmamaktan başka ne yapıyordum? Ya da arada yok canım, Bay G. o kadar da kötü değil abartıyorsunuz, demekten başka... Zorbalık okul çocuklarına özgü değil. Büyüyüp işe gidince de zorba olunabiliyor. Araba kullanırken, otobüs kuyruğunda, komşularla hoş beşte, alışverişte de... Ama Bay G.ye karşı birleşenler zorba, Bay G. de kaba, saygısız, öfkeli bir adamsa bana ne? Niye rahatsız oluyorum? Al birini vur ötekine mi demeli... Kendi aralarında halletsinler, ne yaparlarsa yapsınlar mı demeli? Bay G.yi savunmaya kalktığımda ne yapmaya çalışıyorum? Toplumdaki bir haksızlığı düzeltmeye mi? Bay G. ye yardımcı olmaya mı? Peki o benim yardımımı istiyor mu? Ya da benim yardımıma gereksinimi var mı? Davranışlarının sonuçlarına katlanacak yaşta bir insan. Bay G. ve ötekiler hatalı davranışlarını uygun bir dille söylersem düzeltebileceğim çocuklar değiller. Hepsi yetişkin. Peki o zaman kendimle ilgili birşeyler mi söylemek istiyorum Bay G.yi savunmaya kalkmakla? Örneğin ben sizler gibi değilim mi demek istiyorum ötekilere? Olabilir... Fakat bu, yalnızca bu olayda ve yalnızca benim için değil, her konuda ve herkes için geçerli değil mi? Karşı çıktığımız ya da onayladığımız herşeyde, sosyal ya da politik dile getirdiğimiz her düşüncede başkalarına kendimizi ifade etme, işte ben buyum, bunu savunuyorum, ben böyle bir insanım deme arzusu da yatmıyor mu? Bay G. kardeşim ya da bir yakınım olsaydı onun yaptıklarıyla ve ona karşı yapılanlarla ilgilenecektim. Çünkü kardeşimin ya da yakınımın mutlu olmasını istiyorum. Onları huzursuz edecek sorunlarda elimden gelen desteği vermek istiyorum. Yakınımız olmayan birine ya da birilerine karşı sorumluluğumuz yok mu? Ya da sorumluluğumuz herhangi birine zarar geldiğini gördüğümüz noktada mı başlıyor? Eğer ortada belirgin bir zarar görme yoksa bizi ilgilendirmez mi? Zararın küçük ya da büyük oluşu davranış biçimimizi belirler mi? Bu arada, bir şeyin doğru ya da yanlış olduğuna karar vermek de kolay olmayabilir. Birisi için yanlış olup karşı çıkılması gereken davranışın bir başkası üzerinde bile durmayabilir. Ama yanlış olduğuna bir kez karar verilirse ille de karşı çıkılmalı mıdır? Bütün bu soruların tek ve kesin yanıtı olduğunu düşünmüyorum. Hemen hemen hiçbir şey tek ve kesin yanıtı olacak kadar basit değil. Yanıt herkes için değişeceği gibi, aynı kişi için değişik zamanlarda değişik olabilecektir. Çünkü insan sürekli iletişim içinde. Ve düşünceleriyle değerleri devingen. Yanıtların neler olabileceğini düşünmek isteği ve sizin de düşünmeniz dileğinin yazdırdığı bu yazıyı Gandhi’nin sevdiğim bir sözüyle bitirmek istiyorum. Görmek istediğiniz değişim siz olun. (*) (*) Be the change you wish to see
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|