|
|
Bas gitar, trampet eşliğinde bir Pazar ayiniKategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Hatice Deniz | 27 Mayıs 2012 12:20:56 İstiklal Caddesi'ni arşınlayanlar, Galatasaray Meydanı'nı geçtikten sonra Sent Antuan Kilisesi'ni sağ yanlarına alırlar. Evet tabelada harfi harfine Sent Antuan yazar ve insan hep merak eder kilisenin içerisinde ne var diye! Hatta merak duygunuz sizi kışkırtır ve sevgilinizle kilisenin sıralarına oturur ve Allah'ın evinde aklınızdan bin bir şey geçirirsiniz; çok olmasını istediğiniz bir şey varsa bir mum bile yakarsınız.
Kilisenin tarihinden bahsederken onun uzun öyküsünü kısaca anlatmak gerekirse. Fransiskenlerin Konstantinopolis’e yerleşmeleriyle başlayan, hatta Rum kesiminin bile 350 yıl boyunca ellerinde kalan tek kilisenin tarihi; değişimler, dönüşümler, yıkımlar, yangınlar, taşınmalar, yeniden oluşumlar ve kutsanmalarla dolu... Nihayet 1911 yılında Pera’daki son yerinde yapımı, değişimi, dönüşümü tamamlandı. İstanbul’un en büyük Latin Katolik Kilisesi olma özelliğine sahip olup, 1906’da yıkılan Concordia Tiyatrosu’nun yerine yapılan Sent Antuan Kilisesinin ön cephesi 14. yüzyıl “Tuscanlombard” stilini yansıtır. Tasarımı yüzyılın başlarında çok tanındıkları iddia edilen Giulio Mongeri ve Eduardo de Nari adlı iki mimara aittir. Böyle gelip geçişlerde “Yeni Gotik” stilinin, bütün bir ortaçağın ürkütücülüğünü yansıttığını düşünmeyin; hele bir Pazar ayinine katılırsanız kendinizi farklı bir ülkede hissedebilirsiniz. Ne çok siyahi, kilisenin sıralarındaki yerlerini almışlardır. Ayini yöneten de bir siyahi. Sonradan anladık ki bu ilk seanstı ve vaaz İngilizce veriliyordu. Sabah ilk ayin İngilizce, sonraki İtalyanca, en son da Türkçe... Girişte kollarını birbirine kavuşturmuş bekleyen, ayini dinlemekten çok etrafını izleyen ve kontrol eden iki siyahi göze çarpıyor. Gözlerini dikip bakıyorlar gelen gidene. İngilizce olan ayini anlamasak da dinlemeye koyulduk, biraz da gelene gidene bakıyoruz. Hemen hemen hepsi siyahi... Vaaz sonunda belki iki belki üç dakika süren bir şarkı... Mor bir cübbe giymiş ve tıpkı kendisini dinleyen cemaatin çoğunluğu gibi siyahi olan başrahip dua etmekten çok öğüt veriyor, buyruk veriyor sanırsınız... Rahip bu haliyle bir din adamından çok, nutuk atan bir siyasiye benziyor. Okuduğu dualar, kalın sesini yükselttiğinde, cemaatin ayağa kalkmasıyla beraber, yüksek duvarlarda yankılanıyor. Kilisenin akustiğinde bin parçaya bölünüyor ses... Ardından bas gitar ve trampetten oluşan küçük bir orkestra bir şarkı söylüyor. Belki iki belki üç dakika süren bir şarkı bu, ya da bir dua... Başörtülü üç kız: “Kimse bizi itici karşılamadı, herhangi bir Katolik gibi katıldık ayine” Daha insanlar çıkmadan, mumlarını bile yakmadan başlıyor neredeyse İtalyanca ayin. Giriş çıkış arasındaki koşuşturmacada gözümüze ayinden çıkan üç kişiden oluşan başörtülü bir kız grubu göze çarpıyor. Arkalarından koşup “Afedersiniz! Türk müsünüz acaba?” diye soruyorum. Kızlar şaşkın bir gülümsemeyle, “Evet, Türküz sadece merak etmiştik, geçerken bir girip baktık...” diye cevaplıyorlar. “İzleniminiz nasıl” diye sorunca da “Umduğumuz gibi olmadı ayin... Duaları da anlamadık. İki kere Türklerden bahsettiler, bu bahsettikleri bölümü çok merak ettik ama onu da anlamadık. Bunun dışında oldukça ciddi dua ediyorlar.” Başörtülerinden dolayı üzerlerine yönelmiş bir ilgi olup olmadığı sorusuna da, “Hayır, bu anlamda bir sıkıntımız olmadı. Yani kimse bizi itici karşılamadı, yoğun biçimde izlemediler, herhangi bir Katolik gibi katıldık ayine,” cevabını verdiler. İtalyanca ayin başladığında, rahibin yaptığı konuşmada değişen dil ve gelen gidenlerin de kimliklerinin değişmesi, bir başka grubun –bunlar siyahi değil- artık kiliseye uğrama saatinin geldiğini gösteriyor ve vaaz Latin diliyle verilince biraz daha gerçekçi oluyor sanki... Ayine gelenler sade ve gösterişsiz giyinmişler. Çarpıcı renkler görülmüyor üzerlerinde. Hiçbirinin topuklu ayakkabısı yok, bu yüzden kilisede giriş çıkışlarda “tak tak tak” diye topuk sesleri duyulmadı. Belki şimdi kendine yabancı bir memlekette, Tanrı’nın evinde Tanrı’ya sığınmıştı Nedense bir kadın, bir kadın dikkat çekiyor en çok... Diz çökmüş, ellerini kavuşturmuş, incecik yüzü kıvırcık saçlarının arasında kaybolmuş neredeyse, kocaman gözleri kapalı kadının.. Sanki o an, orada değil aslında; sanki rahibi de dinlemiyor, sanki kadın bugüne ait değil... Başrahip konuşmayı bitirip, trampet sesi yine duyulduğunda ve bu şarkılı seremoni yeniden başladığında koşarcasına çıktı bu kadın. Nereden gelmişti, neden bugün buradaydı, dua ederken ne düşünüyordu, kiliseyi nasıl bulmuştu, yoksa geçerken şöyle bir uğramış mıydı, yoksa bütün bir hafta dua etmek için bu ayini mi bekliyordu. Levanten miydi acaba? Belki annesi Müslüman, babası Katolik Hıristiyandı. Ama yüzü, gözleri, vücudu tıpkı ikonalardaki kadınlara benziyordu... Rönesans tuallerinden mi çıkıp gelmişti? Belki Milanoluydu, belki Floransalı, belki de San Marino’dan gelmişti. Ama kesinlikle İtalyandı, onu dua ederken gören böyle olmasını isterdi. Belki de geçmişinde edepsiz ahlaksız bir kızdı, şimdi de kendine yabancı bir memlekette, Tanrı’nın evinde Tanrı’ya sığınmıştı. Mumlar yakılıyor... Birileri mumlarla aydınlatılmış Hz. İsa’nın resmi önünde eğilip dua etmeye koyuluyor. Kilisede görevli zencilerden biri diğerine hafifçe “Jose” diye seslendi kapı önünde. Jose çok suskun... Nereli olduğunu, neden burada olduğunu anlatmayacak kadar da sessiz, hiç konuşturmuyor kendisiyle; ketum mu ketum. Hemen işinin başına dönüyor. Bir sonraki ayinin hazırlığı içindeler. Neden bu ayin her bölümde bu kadar kalabalık? Cevap şu olabilir mi? “Çünkü hareketin merkezinde, yani İstiklal Caddesinin göbeğinde...” Veya ” Yoldan gelip geçenlerin bir an duydukları merak bile Sent Antuan’da daima bir hareketliliğe sebep olabilir.” Ya da “Sent Antuan Kilisesi’nde çok dilli ve herkese açık bir ayin var. Belki de Sent Antuan Kilisesi, dualarının dili ve ağır ayin yerine pop tarzıyla İstanbul’daki diğer kiliselere göre daha çekicidir.” Siyahi görevliye soracağız ama yanına yaklaşabilene aşkolsun! Kiliseden çıktığımızda bin bir renkli dünyası İstiklal’in karşılıyor bizi. Müziğin bini bir para sokakta...
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|