|
|
"Bilim adamı olarak beslediğiniz bu insanların bilimden haberi yok!"Kategori: Ayorum Güncel | 0 Yorum | 13 Mayıs 2012 16:36:04 Prof. Dr. Ali Demirsoy üniversitede evrim karşıtı sempozyuma bu sözlerle yüklendi... 16-17 Mayıs tarihlerinde Marmara Üniversitesi'nde düzenlenecek olan "Bilim, türler arası evrimi neden kabul etmiyor?" başlıklı sempozyuma yönelik tepkiler sürüyor. Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Demirsoy, sempozyumu ortaoyununa benzeterek, "Bilim adamı olarak eğitim kurumlarında beslediğiniz bu insanlar, dünyanın neresine giderseniz gidin, bir şeyin bilim olabilmesi için gerekli olan temel ölçü ve koşullardan bile haberdar değiller" iddiasında bulundu.
KATILIMCILARIN ORTAK ÖZELLİĞİ: ‘BİLİMDEN HABERLERİ YOK!’ Uluslararası alanda yaptığı çalışmalarla dünyaca da tanınan bir bilim adamı olan Hacettepe Üniversitesi Biyoloji Bölümü Zooloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Demirsoy, Marmara Üniversitesi bünyesinde düzenlenecek olan evrim karşıtı sempozyumu ele aldığı kapsamlı değerlendirmesinde, katılımcıların bugüne kadar hiçbir bilim adamının aklına gelmeyen önemli buluşları olduğu ironisini yaparak, “Örneğin: Bunlardan biri ilk insan Hz. Adem’in boyunun 30 metre olduğunu ve insanların bir dönem dinozorlarla birlikte yaşadığını kitabında yazmış, bir diğeri, kitabında, çağdaş bilim adamlarının araştırmalarından ziyade Said-i Nursi’den alıntılar yaptığı için üniversiteden ihraç edilmiş; bir diğeri kitabında ‘bakteriler filden daha güçlümü ki’ diyerek, Darwin’in ‘güçlü olan ayakta kalır’ görüşünü çürütmüştü. Bir de bu bir bilimdir, tartışılmasında ne sakınca var demezler mi. Bu daha da vahim bir durumu gösteriyor: Bilim adamı olarak eğitim kurumlarında beslediğiniz bu insanlar, dünyanın neresine giderseniz gidin, bir şeyin bilim olabilmesi için gerekli olan temel ölçü ve koşullardan bile haberdar değiller. Böyle bir teraziden ve dirhemden ne ölçülebilirse, ürün o olacaktır” görüşünü savundu. FEN EDEBİYAT FAKÜLTELERİNİ İHMAL ETMEK TOPLUMA PRANGA VURMAK DEMEK Evrim karşıtı sempozyum öncesi yaptığı değerlendirmeyle evrim teorisinin tarihsel gelişimini aktaran Demirsoy, “bütün bunları anlayabilmek için, bugüne kadar bize ‘hap; siz ona uyuşturucu hap da diyebilirsiniz’ verilmiş olanla yetinmeyip, çoğumuz için zor olsa da, düşünmeyi denemekle işe başlamalıyız derim. Unutulmaması gereken en önemli şey de düşünmeye; ancak sorgulamayı öğrenmeyle başlanıyor. Sorgulamayan hiçbir birey gerçeği öğrenemez; sorgulamayı yaşam tarzı olarak benimsememiş hiçbir toplum da atılım yapamaz. Örnek mi istiyorsunuz? Sorgulamayı tabu kılmış; dini öğretiyi de rehber yapmış ülkelere bakın. Bütün bunlardan çıkarılacak sonuç: Eğer doğada merak ettiğiniz herhangi bir şeyin aydınlatılmasını istiyorsanız, bilimsel düşüncenin alfabesi olarak görülen matematik başta olmak üzere sırasıyla, fizik, kimya, jeoloji, astronomi ve biyolojiyi sindirmiş olmanız gerekiyor. Fiziki evrenin ve canlı bünyesinin anlaşılması başka hiçbir yolla öğrenilemez. Dogma, bu bilimlerin öğrenilmesindeki zorluğu fırsat bilenlerin topluma pompalamaya çalıştıkları nesnel olmayan öğretinin adıdır. İnsanın sosyal evrimine ya da ilişkilerine yönelik doğru yönlenmeyi ise sosyal bilimler dediğimiz öğretiler belirler. Bu iki öğretinin incelendiği, geliştirildiği, öğreniminin yapıldığı en üst kurumlar fen ve edebiyat fakülteleridir. Buradan çıkacak öğrenciler bir topluma en doğru ve en gerçekçi yolu gösterebilirler. Bu fakültelerin ihmal edilmesi toplumun geleceğine pranga vurmak olacaktır. Ne yazık ki Türkiye bugüne kadar bu iki fakülteye gerekli özeni göstermediği gibi, bu fakültelerin mezunlarının hamiliğini yüklenmiş (tıpçıların sağlık bakanlığı, ziraatçıların tarım bakanlığı, ormancıların orman bakanlığı, hukukçuların adalet bakanlığı, mühendislerin sanayi ve bayındırlık bakanlığı gibi) her hangi bir kurum da olmadığı için öğrencileri aradıklarını bulamamışlar ve dolayısıyla öğrenci seviye gittikçe düşmüş; birçok bölüm kapanmış; bir kısmı da yolda” değerlendirmesinde bulundu. ‘DOGMAYA SAPLANMA KUYUYA DÜŞME GİBİDİR’ “Bilimsel anlayışa kavuşma kuyudan tırmanma gibidir; doğmaya saplanma da kuyuya düşme gibidir” tespitinde bulunan Demirsoy, öğrenci seviyesinin düşmesinin sadece mezun olanların iş bulmadaki zorluklarına bağlamanın da hatalı olacağına dikkat çekti. Bunun önemli bir etken olduğunu ancak sorunun yalnızca bu olmadığını ifade eden Demirsoy, “aslında çok daha kronikleşmiş ve gizli kalmış başka bir olumsuzluk söz konusudur. Fen ve Edebiyat fakültesindeki öğretim elemanlarının önemli bir kısmının çağdaş fen ve edebi bilimleri içine sindirememiş olmasıdır. Dogmanın hiç uğramaması gereken bu iki fakültenin elemanları açık ya da gizle olarak teoloji biliminin savunulurcuğuna soyunmuşlardır. Durum içler acısı, büyük şehirlerimizin en büyük üniversitelerinde profesörlük kadrosundan ücret alanlar, İstanbul’un en büyük üniversitesinin birinde, 16-17 Mayıs 2012 tarihinde ‘Yaratılış Kuramını’ tartışacaklarmış. Katılanların bugünkü bilimsel anlayışın tersine önemli katkıları olduğu açık. Herhalde onları tartışacaklar. Bir de ‘bu bir bilimdir, tartışılmasında ne sakınca var?’ demezler mi. Böyle bir teraziden ve dirhemden ne ölçülebilirse, ürün o olacaktır” değerlendirmesinde bulundu. ‘EVRİM KARŞITI KİTAPLAR YAZAN ZATI DA BU MÜSAMEREYE ÇAĞIRIN’ Hacivat Karagöz oyununun, bunca teknik ve bilimsel gelişme karşısında gittikçe ortadan kalkmasına çok üzüldüğünü ifade eden Demirsoy, “Marmara Üniversitesinin böyle bir orta oyununa ev sahipliği yapması iyi olmuş; belli ki İstanbullular bu oyundan büyük zevk alacaklar. Keşke üniversite yönetimi, şu anda belki de Marmara Üniversitesinin öğretim üyelerinin tümünün yazmış olduğu kitabın toplamından daha fazla “Evrim Karşıtı” kitaplar yazmış, ilkokuldan cumhurbaşkanına kadar bedelsiz dağıtmış, her hafta çok güzel kızlarla televizyon söyleşileri yapan zatı da bu müsamereye davet edip, sahneyi zenginleştirse” görüşünü savundu. ‘MEYVE VEREN ANIT AĞAÇLAR DEVRİLİNCE ALTINDA YABANİLERİ BİTER’ Operasyon başka cephelerde de sürmekte olduğunun altını çizen Demirsoy, Fen ve Edebiyat fakültelerinden pedagoji formasyonlarının kaldırılmasını örnek göstererdiği kapsamlı değerlendirmesinde “böylece mezunlarının hiç değilse öğretmen olurum umutları da böylece budandı. Dogmanın güçlenmesi –sömürünün devamı için- için böyle bir budama gerekliydi. Toplumun yaratıcı gücüne dolaylı olarak önemli bir darbe vuruldu. Yerine bir şeyler ikame edilmeliydi. Müjde gecikmedi. Çok sayıda imam hatip ortaokulu açılacakmış. Meyve veren anıt ağaçlar devrilince, altında yabanileri biter. Kim bilir batının fen ve edebiyat (keza sanat) eğitimi ile ulaştığı uygarlığa, bakarsınız biz imam hatiplerle ve orta öğretime koyduğumuz zorunlu-seçmeli özel derslerle ulaşırız” ifadelerine yer verdi. Yusuf Yavuz
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|