|
|
19. Yüzyıl'da dünyanın en zengin erotik tablo koleksiyonuna sahip olan Türk: HALİL ŞERİF PAŞAKategori: Kültür/Sanat | 1 Yorum | Yazan: Aynur Çağlı | 29 Mart 2012 10:15:43 1865'de Paris'e yerleşen Osmanlı diplomatı Halil Şerif Bey, birkaç yılda dünyanın en zengin tablo koleksiyonlarından birinin sahibi oldu. İnanılmaz sanat zevki ve tutkusuyla Paris sosyetesinin ve sanat çevrelerinin gözdesi olan Halil Bey, dünya sanat tarihine damgasını vuran ve Louvre gibi müzelerin duvarlarını süsleyen birçok muhteşem yapıtın ilk sahibiydi. Halil Bey'in ısmarladığı tablolar arasında bugün paha biçilemeyen ama o dönemde sergilenemeyecek denli erotik ve hatta pornografik bulunan birçok ünlü tablo da yer alıyor.
Bu tablolar arasında en ünlüsü, Fransız ressam Gustave Courbet’nin yaptığı, “Dünyanın Kökeni” ya da “Dünyanın Merkezi” olarak çevrilebilecek “L’Origine du Monde” adlı tablodur. Bir İngiliz ressamın metresinin modellik yaptığı bu tabloda son derece doğal ve gerçekçi resmedilen kadının cinsellik organı öne çıkıyor. Halil Bey, tabloyu Courbet’den 1866’da satın alıyor, evinde kalın yeşil bir perdenin arkasında sakladığı resmi sadece çok yakın dostlarına gösteriyor. Daha sonraları Türkiye’ye dönme kararı alan Halil Bey, bu tablonun da dahil olduğu muhteşem sanat koleksiyonunu satışa çıkarıyor. Halil Bey’den sonra üç kez el değiştiren bu bu gizemli tablo, 1988 yılına kadar halk önüne çıkarılmıyor. Paris’teki d’Orsay Müzesi, 1994 yılında bu tabloyu görkemli bir törenle dünya kamuoyuna tanıtıyor. Törende konuşan Fransa Kültür Bakanı, “Bu tablo hiç kuşkusuz 19. yüzyılın en cüretkar tablosudur” değerlendirmesini yapıyor. Halil Bey’in favori ressamı: Gustave Courbet Sanat tarihçilerinin “Ölmeden önce mutlaka görülmesi gereken 500 tablo” dan biri olarak nitelendirdiği “Dünyanın Merkezi” sahiplerine şans ve servet getiriyor ama ressamına yaramıyor. Halil Bey, Gustave Courbet ile ilk tanıştığında stüdyosundaki Venüs tablosuna talip oluyor. Ama tablo başkasına satıldığı için kopyasını istiyor. Courbet ise Halil Bey’e, “Size onun kopyasını değil devamını yapacağım” sözünü veriyor. İki kadını bir şevişme sonrasında sarmaş dolaş uyurken resmeden bu eşcinsel temalı tablo, “Uyku” (Le Sommeil) için Halil Bey, Courbet’e 1866’da 20 bin Frank ödüyor. Gustave Courbet (1819-1877) Fransız realist resim akımının öncülerinden biri olmasının yanısıra, 19. Yüzyılın en politik sanatçılarından biridir. Defalarca yargılanan, tutuklanan ve hapsedilen Paris Komünü üyesi Courbet, demokratik ve sosyalist fikirleriyle devletin ve egemen çevrelerin tepkisini üzerine çekiyor. Parasızlıktan borçlarını ödeyemeyen ressam, İsviçre’ye kaçıyor. Henüz 56 yaşındayken içkiden karaciğeri iflas eden Courbet, 1877’de sürgünde ve yokluk içersinde hayata veda ediyor. 50 yaşına girdiğinde kendini şöyle tanımlıyor komünist ressam: “50 yaşındayım ve hep özgür yaşadım; bırakın özgür öleyim; öldüğümde arkamdan şöyle desinler: “Hiçbir ekole, hiçbir kiliseye, hiçbir kuruma, hiçbir akademiye ve en önemlisi bağımsızlık rejiminden başka hiçbir rejime ait olmadı.” Courbet’nin politik kimliğinden hiç rahatsız olmayan Halil Bey, yıllarca onun en sadık müşterilerinden biri olmayı sürdürüyor. Halil Şerif Paşa kimdir? Mısırlı Prens Büyük Şerif Paşa’nın oğlu olan Halil Şerif, 1822’de Kahire’de doğuyor. Paris’te eğitim gördükten sonra 1856’da Osmanlı Dışişleri Bakanlığı’nda göreve başlıyor. Atina ve Rus Çarı ile dostluk kurduğu St Petersburg’da görev yaptıktan sonra 1865 yılında diplomatlığı bırakıp, kendi olanaklarıyla Paris’e yerleşiyor. Aynı yıl babasının ölümüyle çok büyük bir mirasa konması, Halil Bey’in Paris’teki aşırı lüks, gösterişli ve bir yanıyla bohem yaşamının başlangıcı oluyor. Adeta bir malikane görünümündeki evi, düzenlediği görkemli partiler, antika ve tablo koleksiyonu, kadınlara ve kumara düşkünlüğü ile Halil Bey, kısa zamanda Paris sosyetesinin vazgeçilmez isimlerinden biri oluyor ve “Süslü Şerif” diye anılıyor. Fransız İmparatoru’nun kuzeni Prens Napolyon’un metresi olan sosyetenin gözbebeği, Jeanne De Tourbey, Paşa’nın sevgilisi oluyor ve onu birçok sanatçı ile tanıştırıyor. Ressam Amaury-Duval’in ölümsüzleştirdiği Madame de Loynes (Jeanne De Tourbey) baygın bakışlarıyla bugün de Louvre müzesini gezenleri büyülemeye devam ediyor. Bazıları Halil Bey’in Paris’teki yaşamını sadece bir mirasyedinin sefahat dolu günleri gibi görmesine karşın, sanat konusunda çok incelmiş ve üstün bir zevki olan bu aristokrat Türkün hayatı, daha sonra birçok inceleme ve araştırmaya konu oluyor. Halil Bey üzerine kapsamlı bir makale yazan İngiliz sanat tarihçisi Francis Haskell, Avrupa sosyetesinde ve sanat çevrelerinde müslüman ve doğulu olması nedeniyle nerdeyse küçük görülen, alaya alınan ve “mirasyedi kumarbaz” damgası vurulan Halil Bey’in, 19. yüzyılın en büyüleyici ve gizemli tablosunun yaratıcısı olmasına dikkat çekiyor. Oryantal temalı tablolara özel ilgi gösteren Halil Bey’in koleksiyonunda Jean-August-Dominique Ingres’in “Türk Hamamı” (Le Bain Turc) adlı tablosu da bulunuyor. Eugene Delacroix ve Theodore Rousseau gibi ünlü ressamların en başarılı tablolarını da satın alan Halil Bey’in koleksiyonu giderek büyüyor. Paris’teyken Kontes Julie de Niverley ile evlenen Halil Bey’in Serife Leyla adlı bir kızı oluyor. 1868’de kumar borçlarını ödeyemediğinden koleksiyonunun önemli bir bölümünü açık arttırma ile satan Halil Bey’in kızının torunu olan Betül Mardin, anılarında büyük dedesinin bugünkü değeri ile 750 milyon dolarlık servetini kumarda yediğini, buna rağmen kendisi de dahil mirasçılarına epey para kaldığını yazıyor. Paris’te yaşarken, Yeni Osmanlı hareketinin kurucuları Mustafa Fazıl, Ali Suavi ve Namık Kemal’i yakından tanıyan ve maddi yardımda bulunan Halil Bey’e servetinden dolayı şüpheyle yaklaşanlar da oluyor. Jön Türkleri gönülden destekliyor ve Namık Kemal’i Viyana’daki evinde konuk ediyor. İstanbul’a dönen Halil Bey, Fransız karısına tazminat ödeyerek boşanıyor ve kızını Türkiye’ye getirtiyor. Kendisini İstanbul’a çağıran Osmanlı yönetcilerinin, “Çıplak kadın resimlerini getirmeyeceksin!” diye şart koştukları söyleniyor. 1870’de Viyana elçisi oluyor, 1871’de kendisine Paşa rütbesi veriliyor. Zenginlik içinde yaşamaya devam eden Paşa’nın elinde kalan birçok tablo, Viyana’daki konağı ile İstanbul’daki yalısının duvarlarını süslüyor. 1872’de Dışişleri Bakanı olmak üzere İstanbul’a çağırılan Paşa, burada kendisinden oldukça genç Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve Mustafa Fazıl Paşa’nın kızı Prenses Nazlı ile evleniyor. Politik dengeler değişince Dışişleri Bakanlığını kaybeden Halil Paşa, 1876’da Adelet Bakanı oluyor. 1877’de Paris büyükelçiliğine atanan Paşa, burada ancak 6 ay kaldıktan sonra rahatsızlanarak İstanbul’a dönüyor. 1879 yılında 57 yaşındayken ölüyor. Türk kaynaklarında, ölüm nedeninin güneş çarpması olduğu belirtilirken, bazı yazılarda Paşa’nın Rusya’dayken kaptığı frengiden öldüğü öne sürülüyor. Francis Haskell, Osmanlı politik yaşamında da önemli bir yeri olan bu “gerçek anlamda modern ve çağdaş” adamı övüyor ve ölümünden sonra hakkında olumsuz yazılar yayınlanmasını “batılının vefasızlığı, kıskançlığı, cehaleti ve körlüğü” olarak tanımlıyor. Ve bugün Louvre ve d’Orsay gibi Avrupa müzelerinde asılı o harika tablolara hayranlıkla bakan sanatseverlerin, Halil Şerif Paşa’ya şükran ve minnet borçlu olduklarını söylüyor.
Yorumlarysef
{ 22 Mart 2017 20:06:07 }
Züpersiniz!
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|