|
|
Yemezler!Kategori: Çevre | 0 Yorum | Yazan: Haberci | 25 Mart 2012 22:07:50 GDO'lu ürünleri hayvanlar da yemesin insanlar da... Greenpeace'in 'Yemezler' adlı kampanyası, GDO'lu ürünler hakkında kamuoyunu bilgilendirmek ve artık sınırlarımızdan 'bu tür ürün geçemesin' demek için başlatıldı. Farkındalığı artırmak için kampanyayı simgeleyen tişörtlerle yakından tanıdığınız isimleri fotoğrafladık. 'Yemezler'i Greenpeace Tarım Kampanyası Sorumlusu Tarık Nejat Dinç anlattı.
Dünya nüfusu 5 milyarı çoktan aştı. Bazı ülkelerde bu çağda hala, açlık en büyük sorun. Dünyanın bir kısmı sadece fiziksel değil, sosyal açıdan da obezleşirken, birileri neden hala aç sorusunun yanıtı 'küresel kapitalizmin' kodlarında açıkça yazıyor. Açlık ve kıtlıkla mücadele için yola çıkıp genetiği değiştirilmiş bitkiler, kuraklığa dayanıklı tohumlar üreten teknoloji, gündemimize 'canavar mısır' diye bir 'yaratık' soktu. Ne oldu da masum mısırlar canavarlaştı biliyoruz; genetik kodlarıyla oynandı, 'sözde' daha verimli yapıldı. Neden sözde? Bunun da açıklaması uzun ama şöyle özetleyebiliriz: Yerel tarım, çeşitli politik ve ekonomik sebeplere zayıflatılıyor. Geleneksel tohumlar unutturuluyor. Uluslar üstü şirketlerin modifiye tohumlarıyla tarım yapılıyor. Her yıl ürettiğinin bir kısmını gelecek yılın tohumluğuna ayırmaya alışan çiftçi, artık her yıl tohumcunun kapısını çalıyor, nedense o modifiye tohumlar sadece bir kez ürün veriyor... Her ürün, her mevsim bulunuyor ama o mis kokulu pembe domatesler nereye gitti, kimse bilmiyor? Yoksa biliyor muyuz! TEŞEKKÜRLER... Tohumdan başladığımız için bu mesele daha uzar ama biz konumuza dönelim. Daha verimli olduğu iddia edilen genetiğiyle oynanmış yani kısaca GDO olarak andığımız genetiği değiştirilmiş organizmalar, onları tüketenler için ne kadar tehlikeli, henüz kimse bilmiyor! Greenpeace, bugünlerde 'Yemezler' sloganıyla GDO'lu ürünlere karşı kamuoyu yaratmayı amaçlayan bir kampanya başlattı. Kampanyanın detaylarını www.yemezler.org adresindeki internet sitesinde bulabilirsiniz. 2010 yılında Türkiye gündemine giren GDO'lu ürünler için, biraz geç kalınmış da olsa, daha fazla hata yapılmaması için başlatılan bu projeden daha geniş kitleler haberdar olsun diye, kamuoyunun yakından tanıdığı sanatçılara kampanyayı simgeleyen tişörtler giydirdik ve onları fotoğrafladık. Bu süreçte kapısını çaldığımız hemen herkes, içtenlikle çekimlerimize katıldı. Bu habere destek olan ve poz veren tüm sanatçılara huzurunuzda bir kez daha teşekkür ederiz. Proje için harika fotoğraflar çeken Mustafa Seven ve stajyer fotoğrafçımız Alpaslan Öngel'e de teşekkürler... GÜLERYÜZLÜ KAMPANYA GDO'lu ürünler Türkiye gündemine resmi olarak 2010 yılında girdi. 2004'te çalışmalarına başlayan 'GDO Platformu'nun kurucuları arasında olan Greenpeace'in bu konuyla ilgili aktif bir kampanyası yoktu. Greenpeace'in Tarım Kampanyası Sorumlusu Tarık Nejat Dinç, platformun bileşenlerinden Ziraat Mühendisleri Odası'nın geçen yıl hazırladığı ve kamuoyunun görüşüne açılan raporu destekçilerine sunduklarında aldıkları tepkinin büyüklüğü nedeniyle özel bir GDO kampanyası yapmaları gerektiğini anladıklarını söylüyor. O raporla ilgili, iki günde yüz bin imza toplanmış. 'Halkımızın konuya duyarlılığını gördük ve beklentinin büyüklüğünün farkına vardık. Bir mecra yaratalım, seslerini duyuracakları, bu mücadeleyi verebilecekleri bir alan yaratalım istedik. GDO konusunda aktif olma kararımızın ertesinde de 'Yemezler' projemiz doğdu.' 'Yemezler', sadece imza toplamak için başlatılan bir kampanya değil. Bu konuda bir şeyler yapmak, söylemek isteyen herkese açık bir internet sitesi var ve her şeyden önce güleryüzlü bir kampanya. Simgesi, -affedersiniz- orta parmak işareti yapmış bir çatal! 'GDO, insanları çaresizliğe düşürebilecek bir konu. Birçok insan böyle düşünüp yılgınlığa kapılabiliyor; biz o noktada 'hayır burada beraber mücadele edebiliriz' dedik ve bunu eğlenceli bir şekilde yapabiliriz iddiasıyla yola çıktık. Siteye erişim daha sık olsun ve bir imza verdim görevimi yaptım duygusundan öte bir ziyaret mecrası olsun diye, ödüllendirmeli bir sistem kurduk. Ziyaret ve tavsiye sıklığınıza bağlı olarak, yaka iğnesi, kahve fincanı ya da tişört kazanabiliyorsunuz. Bu aynı zamanda bir aidiyet duygusu yaratıyor çünkü kampanya Greenpeace'in kampanyası değil, kamuoyunun. Biz seslerini duyurmaları için aracıyız. Protesto 'çatık kaşlı' olmak zorunda değil.' Greenpeace, bu yöntemi bir önceki kampanyaları 'Seninki kaç santim'de de benzer bir tarz uygulamış ve çok da ses getirmişti... BOL BOL YEDİK! Kampanyanın şekli ve ortaya çıkış hikayesi böyle... İçeriğini de yine Tarık Nejat Dinç anlatsın: 'Türkiye, Cartagena Biyogüvenlik Protokolü'nü ilk imzalayan ülkelerden biri. Bu protokolden doğan bazı yükümlülükler var ve bunlardan en önemlisi biyogüvenlikle ilgili düzenlemeler yapan kanunlar çıkarmak. Bu kanunlara göre de denetim ve kontrol mekanizmaları oluşturmaktır. Bu protokolünde amacı şudur: GDO'lar ciddi bir tehlikedir, dolayısıyla devletler aktif bir rol alıp o riskleri engelleyecek gereklilikleri yerine getirmelidir. Türkiye, birçok konuda olduğu gibi bu protokolü de önce imzaladı, sonra unuttu. Ta ki, AB 'Siz, bunu imzaladınız da ne yapıyorsunuz? Hiçbir yasa, yönetmelik çıkarmadınız; GDO'lar yolgeçen hanı gibi giriyor Türkiye'ye' diyene kadar. Türkiye, protokolü imzaladıktan sonra yasa çıkana kadar geçen sürede, bol bol GDO'lu ürün yedik!' GDO diye yasal bir kategori olmadığı zaman onlara dair herhangi bir yaptırım ya da denetleme mekanizmasını da çalıştıramadı Türkiye... 'Hayvan yemi olarak da geldi, insan gıdası olarak da' diyor Dinç. AB, bize bir şeyler yapın dedikten sonra da yasal süreç başladı. Yönetmelik biraz da aceleyle 2009'da çıktı. Yasa olmadan çıkarılan yönetmeliğin sonuçlarını kamuoyu hatırlayacaktır. Kavram olarak yeni tanıştığımız GDO'nun sınırlarımızdan nasıl gireceğine dair karmaşa vatandaşın zihnini iyice bulandırdı. Bir yıl süren yasasız yönetmelik dönemi 2010'da çıkarılan Biogüvenlik Kanunu ile son buldu. Peki, sorunlar bitti mi? Bunu da şöyle anlatıyor Tarık Nejat Dinç, 'Kanuna uygun olan bir Biyogüvenlik Yönetmeliği çıktı. Buna göre Biyogüvenlik Kurulu kuruldu. Bu kurul, yurtdışından ithal edilecek GDO'lu ürünlerin başvurularını inceler ve karar verir. Kurulda ilk izin, Ocak 2011'de üç tane soyaya verildi. Bunlar, hayvan yemi amaçlı ithal edilecek soyalardı. Arkasından aynı yılın aralık ayında 13 tane mısır çeşidine izin verildi. Yine hayvan yemi olarak. Şu anda da 9 tane hayvan yemi amaçlı mısır çeşidi kurulun önünde izin için bekliyor. Sürecin nasıl işlediğini de kısaca şöyle anlatabilirim: İthalat yapacak firma kurula başvuruyor. Kurulunun, risk değerlendirme ve sosyoekonomik komitesi birer rapor hazırlıyor. Sonra, o raporlar kamuoyuyla paylaşılıyor. Üç hafta süresince, kamuoyu o raporlara görüş bildiriyor. Süre sonunda komisyon toplanıyor. Görüşler ve raporlar kurulda değerlendirilip, izin kararı veriliyor. Şu anda, 9 mısır çeşidiyle ilgili karar arifesindeyiz.' Bu arada tüm bu izin alabilen başvurular hayvan yemi amaçlı ithalat; peki, insan gıdası için gelen var mı? Henüz yok ama başvuru çok. AMBALAJDA NİYE YOK? Kurulun önünde bekleyen 29 gıda amaçlı GDO'lu ürün izin başvurusu var... Hayvan yemi ithalatıyla GDO'lu ürünlerin gelişine alışan, alıştırılan kamuoyu eğer yeterince yüksek sesle itiraz etmezse onların da kolayca izin alıp, mutfaklarımıza girmesi fazla zaman almaz gibi! Bu arada şeytanın avukatlığını yapıp soruyorum: Hayvan yemi amaçlı gelen bu mısır ve soyaların sadece amacına uygun kullanıldığına emin miyiz? Çernobil patladığında radyasyon yok diye basının önünde çay içen bakan, sonra itiraf etmişti, hatırlatırım... Üstelik, her şeyin kağıt üzerinde kusursuz işlediği ülkemizde her alanda yaşanan denetim sorunları GDO'lu ürünler söz konusu olduğunda güvenilir midir? Hayvanlara yem olsun diye getirilen mısırlar, 'merdivenaltında' şeker şurubuna dönüşüp, maliyetinin çok çok altında fiyatlara satılan tatlılarda şerbet olup giriyor mudur mutfaklarımıza? Soru çok... Peki, Hayvan yemine izin veriyorsunuz ama o GDO'lu ürünlerle beslenen hayvanların etinde, sütünde insana geçecek zararlı maddeler olabilir mi? Evet! Öyleyse neden et, süt, yumurta ambalajlarında 'bu hayvanlar GDO'lu yemlerle beslenmiştir' uyarısı yok? Gıda denetçilerine 41 kere maşallah 'Türkiye'de GDO'lu tarım ekimi yasak. Şu anda değerlendirme aşamasında 29 tane gıda amaçlı GDO ithalat başvurusu var. Onlarla ilgili henüz komiteler raporlarını tamamlamadı. Yasal olarak piyasada GDO'lu ürün yok ama denetimlerde ilginç bir 'az'lık dikkat çekiyor. 2011 sonunda açıklanan resmi bilgiye göre, yasa çıktıktan sonra bakanlık yetkilileri 22 tane mısır, 19 tane de soya içeren gıda ürünü denetlemiş. 70 milyon insanın yaşadığı bir ülkede, bin 500 gıda denetçisiyle topu topu 41 tane ürünü denetleyerek çok sağlam bir denetleme işi yapmış sayılmazsınız. 41 tane ürün denetlediler tüm yılda diye '41 kere maşallah mı' diyelim onlara... Gelen GDO'lu ürünlerin dörtte üçü maalesef etiketlenmiyor! Yem amaçlı getirseniz de üzerine yazmanız gerekiyor ama ithalatçısı diyor ki, yazılmıyor!' Sütümde GDO'lu DNA parçacığı istemiyorum! 'İthalatına izin verilen ürünler hayvan yemi. Sorun, hayvanın GDO'lu ürün yemesi değil, o hayvandan elde edilen ürünleri insanların tüketmesi. Risklerinin ne olduğunu hemen öğrenebiliyor muyum? Hayır! Tehlikeleri belki on yıllar sonra ortaya çıkacak. Cartagena Antlaşması zaten, 'bakın bunlar çok riskli, tedbirinizi alın' diyor. O yüzden, imzaladık. Gıda ürünlerinin etiketine GDO'lu olduğunu yazmak zorunlu ama bu hayvanların ürünleriyle ilgili böyle bir yasal zorunluluk yok. Greenpeace istiyor ki: GDO'lar ne insan gıdası, ne hayvan gıdası olarak bu ülkeye girmesin! Tabii şu anda fiili bir durum var. Mısırlar, soyalar bu ülkeye, girdi, hayvanlar o yemleri yedi, yemeye devam ediyor. O yemlerle beslenmiş hayvanların ürünleri etiketlensin istiyoruz. İtalya'da yapılan araştırmada, marketlerden alınan ambalajlı her dört sütten birinde GDO parçacığına rastlandı. Demek ki hayvandan süte geçiyor; sütümde GDO'lu DNA parçacığı olsun istemiyorum. Eğer GDO'ların zararsız olduğunu savunuyorlarsa, bunu belirten etiket konmasında hiçbir mahsur yok.' Mamalarda kullanmak yasak ama... 'Yasa, 'GDO'lu ürünler bebek mamalarında ve devam sütlerinde kullanılamaz' diyor. Çok güzel, bravo! Peki, gidin bir markete, alın raftan bir devam sütü. İçinde en az yedi farklı çeşit hayvansal ürün var. O hayvanlar GDO'lu yemle besleniyorsa, ne oldu? Kapıdan kovduğunuz GDO, pencereden girdi. Anneler bebeklerine GDO'lu yemle beslenen hayvandan devam sütü vermek istiyorlar mı? Annelere bırakmalıyız bu tercihi. GDO'ya Hayır Platformu'nun bileşenleri, bir yandan da yasa karşısında hakkını arıyor vatandaşın. Davalar çok hızlı işlemiyor. Biyogüvenlik Kanunu çıkmadan önce, yönetmelikle verilen izinler iptal edildi. Geçtiğimiz birkaç ay içinde, 2010 yılında verilmiş bütün GDO izinleri, üç ayrı davada iptal ettirildi ama mahkeme iki sene sürüyor. O yüzden, bakanlığın en azından etikette zorunluluk meselesini yargı sürecini beklemeden hayata geçirmesi gerek. Çünkü şimdi süren davalar sonucunda iptal kararı çıkarsa Bakanlık da Biyogüvenlik Kurulu da şaibe altında kalacak.' Kaynak : Gülay Barbaros|Akşam
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|