Mutlaka siz de benim gibi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki seviyesiz kavgayı izlemişinizdir. Bu kavgayı okul çağına gelmiş genç nesilin de izlediğini biliyorsunuz. Ülkenin yeni kuşaklarının gelecekleri hakkında, bir salon içersinde oval bir masa etrafına konulan sandalyelerde oturan vekillerin ciddi ve kalıcı kararlar almalarını beklerken, vekiller arasında fiili kavgaların yaşanmasını üzülerek seyrettik.
Evlatlarımız hakkında kanun taslağı konuşulurken, bunu dinleyen anne ve babaların bu kanunda müdahil olamaması kahredici bir seyirdir. Hatta bu kanun taslağı üzerinde karar verilmesi için el kaldıran bazı vekillerin kendi çocukları bile olmadığından, sonraki nesilleri düşünmeden ahkam kesmelerini ekranlardan izlemek bile insanın kanını dondurmakta.
Fikirleri bile sorulmayan anne, babalar gibi çocuklar da kendi kaderlerinin bazı insanlar tarafından siyasi bir partinin ideolojisine göre düzenlenmesini izlediler. Dünyada ne tatbik edilmiş, ne de yetiştirilen çocukların ülke yararına daha katılımcı, hayırlı vatandaş oldukları kanıtlanmış örnek ülkesi bile mevcut olmayan bir eğitim sistemini cemaatin baskısı ile vekillerin oylaması ve Başefendinin talimatını yerine getirmeye çalışmasını izlemek bile demokrasiden ne kadar uzakta olduğumuzu anlatmaya yetmektedir.
Bilinmeyen cisimlerin havada uçuştuğu, itişip kakışan vekillerin güruhu, kimin ne dediği anlaşılamıyan bir kargaşanın yaşandığı toplantıda, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceğini doğrudan ilgilendiren bir kanun taslağının gürültü içinde kabul edilerek bu komisyondan geçmesini izlemek, sizi üzmedi mi?
Hiç mi olaya bir tepkiniz yok! Bu kadar önemli bir kanun taslağı üzerinde bu kadar ısrar edilmesindeki kapalı niyetin nedenini hiç düşündünüz mü? Ortada ne fol var ne de yumurta , fakat civcivin sizin kucağınıza doğacağı muhakkak. Vakit çok geç olmadan bir şeylerin yapılmasını istemek yetmez. Bu kadar kısa zamanda kimsenin haberi olmadan böyle bir kanunun Milli Eğitim gibi çok önemli konunun oldu bittiye getirilmesine seyirci mi kalacağız diye düşünmekteyim.
Ne doğru dürüst bir enerji politikamız var, ne doğru dürüst bir eğitim politikamız bulunmakta. Ne düzgün bir hukuk sistemimiz, ne de hesabını bildiğimiz bir maliye politikamızın olmadığına inanmaktayım . Eğri veya doğru askeri politikamızın da çok derin yaralar aldığı son bir kaç sene içinde, buna dayalı milli savunma konusunda bile kalıcı bir politikamızın bulunmaması üzücüdür. Kozmik odası talan edilmiş bir askeri teşkilatın kalıcı bir politikasının zaten olması mümkün görünmemektedir.
Ülkedeki kararsızlık ve kargaşa içinde yaşayan insanların da piskolojisi bozulmaktadır. Bakın medya kurumlarının programlarına, haberlerin büyük bir bölümü cinayet, ölümle biten trafik kazaları, polisiye değeri olan genelde uyuşturucu kaçakcılığından yakalanan kilolarca uyuşturucu maddeleri konusunda haberler içermekte. Örgütlü suç teşkilatlarının cirit attığı bir ortamda yaşamaktayız. Dünya uyuşturucu trafiğinin önemli bir bölümünün Türkiye üzerinden geçiş bulduğuna şahit olmaktayız.
Yoksa yasa dışı bölücü örgütün bunca parasal kaynağı nereden temin edeceği üzerinde ciddi düşünmekteyim. Yüzlerce insan, yıllardır Kandil dağlarında ne yer ne içer, hadi diyelim bunları yaptı, ya bunları yaptıktan sonra diğer ihtiyaçlarını nasıl giderir. İşte bu nedenle eşkiya topluluğu aralarında dişi eşkiyaları da barındırmakta. Bu eşkiya konusunda bile kalıcı bir politika yaratamamanın ezikliğini hissetmekteyim.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bu kadar zayıf, bu kadar tutarsız, ne iç politikada güçlü, ne dış politikada ayakta duracak mecalde olmadığımız, bir başka dönem hatırlamamaktayım.
Ankara 19 Mayıs Stadı’nda Fenerbahçenin bir amigosu vardı, adını kimse bilmezdi. Herkez ona ‘’Palavra’’ derdi. Palavranın bile bir haysiyeti vardı . Onun bir tek politikası vardı, Fenerbahçe ve onun galibiyeti. Daha sonraları Bayındır sokakta bir meyhane açmıştı. ‘’Palavra nın Meyhanesi’’ Bu meyhaneyi açmak için bir çok Galatasaylı taraftar kendisine yardım etmiş, hatta sandalyelerini bile bir Galatasaraylı taraftar hediye etmişti. Palavra hiç kıblesini bozmadı. Sonuna kadar Fenerbahçeli olarak kalmış, bir kalp krizi sonucunda hayata veda etmişti.
Bir palavra kadar tutarlı davranıştan çok uzaktayız diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.