Çocukluğumda okumaktan ve okula gitmekten nefret etmiştim. Eğitimim sürecinde bir kaç konudan çok etkilenmiştim. Ankara'da Kurtuluş semtinde bir lise binasının altında, zemin katında, kalorifer dairesinin yanında bir odada eğitimime başlamıştım. Sınıfın penceresi odanın üst tarafında bahçeye bakmaktaydı. Oradan yalnız içeriye ışık girmekteydi, kapalı bir mekanda eğitim yapmaya çalışan 6 yaşında çocuklar olarak bu mekandan pek hoşnut değildik.
Ders aralarında teneffüs zili çaldığında hapishaneden kaçan mahkumlar gibi koridora dağılır, şuursuzca bir oraya, bir buraya saldırırdık.
Ben bu koşturmadan pek hoşlanmazdım. Binada bir derslik ilkokulda eğitim gören bizler, koridorlarda dolaşan büyük lise çocukları arasında oyun için yer hakkımızı temin edemezdik. Bu sürecin bir kaç ay süreceğini duyar, bir anlam veremezdik. Aslında yolun diğer tarafındaki ilkokul inşaatı henüz bitmemişti. Bu nedenle biz lise binasında okula başlamıştık. Annemin Milli Eğitim Bakanlığına vaki müracaatı kabul edilmiş, öğretmenlik mesleğine geri dönme iznini almıştı. Ankara’nın dışında bulunan bir köy olan ZİR köyündeki ilk okula tayini çıkmıştı.
Buraya kadar her şey normaldi, amma ben ne olacaktım. Benim okul kaydımın da Zir köyündeki ilkokula alınması gerekmekteydi. Eğitimim içindeki ilk duraklama bu şekilde gerçekleşti. Ve rahmetli annemle ben, her sabah arabayla bu köye gitmeye başladık. Her sabah gün doğmadan kalkar, yol boyunca uykuma devam ederdim. Bu yol okula kadar bir saat sürerdi. Akşam eve geri dönüşümüzde de okul sonrası bir saat sürmekteydi.
1-2-3 üncü sınıflar bir derslik odada, 4-5 inci sınıflar bir başka odada ders görürlerdi. Validem 4-5 inci sınıflara öğretmenlik yapar, ben ise 1-2-3 karma sınıfında okumayı sökmek için çaba sarf ederdim. Hiç iki derslik böyle bir okulda ders nasıl görülür diye merak ettiniz mi bilmem amma, ne öğretmen ne yaptığını bilmekteydi, ne de öğrenciler ne okuduklarını bilmekteydiler.
ZİR köyünün tarihsel bir geçmişi olduğunu daha sonraları öğrendim. Timur’un Anadolu’yu istilası döneminde bu köyde ip cambazlarının yetiştiğini öğrenmiş, gösteri yapmaları için vadinin iki yakasına gerilen ipler üzerinde cambazların hünerlerini sergilemelerini seyrettiği rivayet olunur. Hatta Osmanlı döneminde burada yetişen hünerli cambazların, İstanbul’a gittiklerini de bu hikayeler arasında dinlemiştim.
Kısa bir dönem, bir kaç ay bu okulda okumaya çalışmam pek netice vermemişti. Üç ayrı sınıfın bir odada ders yapması, bir karmaşadan öte değildi. Babamın gayretleri ve siyasi etkenlerle üç ay içinde annemin tekrar Ankara’ya, Kurtuluş’taki inşaatı biten ilkokula tayini gerçekleşmişti. Evde bir sevinç vardı amma ben de ise bir hüzün. Çünki eğitimimde ikinci bir değişim, daha doğrusu duraklama yaşayacaktım. Benim okul kaydım ZİR köy ilk okulundan, Ankara Kurtuluş İlkokuluna alınmıştı.
Tekrar başladığım ilk gün okula gitmemek için direnmiştim. Okuldan ve eğitimden nefret ediyordum. Okula gitmek istemememin nedeni, eğitimimdeki duraklamadan kaynaklanmıştı.
Benim katılacağım sınıftaki bütün çocuklar okumayı sökmüş, ben ise hala ‘’Ali Yat Yat Uyu, Uyu Uyu Yat Ali‘’ yi sökememiştim. Benim hayatımda Ali’nin uyuması ve yatması çok önemliydi. Aslında bu cümle genç nesillerin beyinlerine işlenmiş, yıllarca uyuyan bir nesil olarak statik bir yapıyı bırakamamıştık. Ülkemde bu gün hala, bu bilinç altında, çocuk haricinde kalan üretmeme davranışımızı üstümüzden atamamanın verdiği bir ataletten dolayı gelişememenin ezikliği bulunmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde talim terbiye üzerinde iktidara gelen her yönetim kadrosunun kendi yöneticilerini yerleştirip, yeni bir Eğitim Sistemi yaratmaya çalışmalarını geçtiğimiz son 50 sene izledik. Kimi zaman Fransa’da uygulanan eğitim sistemini tatbik ettik, kimi zaman bu sisteme ilave ettik. Ülkemde fırtınalar koparan 8 yıl kesintisiz eğitim sistemi ile çocukların teknoloji ve ülke bilinci ile yetişmelerine bizler sevinirken, karanlık güçlerin bir tezgah hazırlığı içinde olduklarını üzülerek izledik.
Genç nesilin çağdaş bir düzeyde eğitim almalarını engelliyebilecek anlamda olan bu yeni tasarının, genç kızların 12 yaşında para karşılığı satılmasına neden olabileceği, çocuk denecek yaşta erkek çocuklarının çırak olarak atölyelerde ırgat gibi çalıştırılabileceği bir ortamı yaratacağından toplumun derin endişesi bulunmaktadır.
Türkan Saylan’ın genç kızların eğitimi konusunda verdiği mücadeleye karşı, Cemaat baskısı ile 8 yıllık kesintisiz eğitimi ortadan kaldıracak 4+4+4 tedrisatın gündeme getirilmesine tavassut eden Zat-ı Muhterem, Milli Eğitime kendi eğitimi gibi İNTİHAL gözlüklerinden baktığını düşünmekteyim diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.