Siz de benim gibi her sabah yaşadığımız bu günlerde, çayınızı elinize alıp, oluşan olaylar hakkında düşünceye dalıyor musunuz? Ne günlere kaldık! Mecliste oynanan kürsü hakkı savaşı, milletin sesinin duyurulması konusunda verilen meydan muharebesi şeklinde. Muhalefetin direnişini ibretle izlemekteyim.
Bu tiyatral gösterinin perde arkasından çobanı idare eden sorumsuz Başefendi, muhalefetin verdiği hiçbir önerge kabul görmemekte. Meclis kürsüsünden kendini bilmez insanlar saygıya layık Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Generalleri hakkında ‘’İki paşayı güdemeyen bir İktidar‘’ deme cüretinde bulunmakta. Ne kadar tehlikeli bir geçitte olduğumuzu düşünebiliyor musunuz?
Doğru yanlış Türk Silahlı Kuvvetleri’nin çeşitli kademelerini hallaç pamuğu gibi atarsan, birileri de çıkar Meclis Kürsüsünde bu sözleri söylemek hakkını kendisinde görür, bunu engelleyemesiniz.
Muhalefetin Mecliste bulunmasının yalnız Demokrasi adına olmasını, fakat ülkeyi bir kişinin isteği doğrultusunda yapılandırılmasını izlerken, bu gülünç kelimenin Türkiye’de telaffuz edilmemesi gerekir. ‘’Demokrasi’’. Ülkem adına ne kadar anlamsız bir kelime. Oy çokluğu ile Mecliste konuların tartışılmadan yönetildiği idare şekli, bir başka deyişle ‘Cahilin Ahile Hükmettiği Yönetimin, Demokrasi Olmaması Gerek ‘.
Meclisin güney doğusunda oturan hazretlerin RTE marka ve onun parmağı ile işaret edilip seçilen kopyalar olduğunu düşünmekteyim. Diğer kanatta seçilenler de aynı usuller içinde seçilmekte. Bence Meclise 4 kişiyi oturtun, onlar ülke hakkında karar versinler, diğerlerini salıverin ovalara. En azından maaş vermez, mutluluk çubukları gibi ek harcamalar olmaz, ülkenin Meclis bütçesinden kurtularak önemli bir tasarrufu olur.
Ülkemin bir çok konusunda vidalarının gevşemiş olduğunu izlemek bile insanı rahatsız etmeye yetmektedir. Başefendiye bağlı bir istihbarat biriminin hangi cevizi kırdığını, onu yöneten Başefendinin bile bilmemesi ne kadar abes. Birileri bu birimden kalkıp Taa Oslo’ya gidip teahhütlerde bulunuyor, bundan memleket habersiz. Bu birimden kimileri bir yasadışı örgütün yeni yapılanmasını yaparken kantarın ucu kaçıyor, çeşitli yerlerle telefon trafiği yaşanırken, ülkemde konu ile ilgili bir Bakanın bile dolaylı da olsa ruhu duymuyor.
Nasıl bir ülkede yaşadığımızın farkında mısınız derken bunlardan bahsetmek istedim. Yine aynı devlet biriminden bazıları Marmara denizindeki bir adaya seyahat ediyor, ülkemin emniyetinin haberi yok. Şuna kesinlikle inanıyorum, her ülkede istihbarat birimleri vardır, kimsenin haberi olmadan bir çok konular bu teşkilatlar tarafından planlanır, çeşitli işler döner, kimsenin haberi bile olmaz.
Mutlaka Ian Lanchester Flemming‘i hatırlarsınız. 1908 yılı 28 Mayıs’da İngiltere’de doğan Ian Flemming’in hem gazeteci hem de yazar olarak yarattığı 007 James Bond karakteri ve gizli servis hikayelerini kapsayan çeşitli romanları, beyaz perdeye uyarlanmış ve ünlü olmuştu. İkinci Dünya savaşında İngiliz ordusunda çeşitli görevlerde bulunmuş, bazı gizli görev ve operasyonlara katılmış olduğundan Ian Flemming’in romanlarındaki konuların, bu operasyonlardan esinlenildiği söylenmektedir. 12 Ağustos 1964 yılında kalp krizinden vefat ettiği tarihte bitmemiş iki adet kitabı ölümünden iki sene sonra tamamlanmış ve beyaz perdeye uyarlanmıştır. Gerçekte İngiltere’de var olan SIS teşkilatının Başkanının yaptıkları bir operasyon hakkında savcı tarafından ifade vermeye çağırıldığını hiç duydunuz mu?
Amerika’da iki değişik teşkilat birbiri ile kimi zaman yetki ve selahiyet konusunda anlaşamaz, hatta bu teşkilatı konu alan filmlerde Hollywood tarafından senaryolar yaratılıp, beyaz perdeye uyarlanırlar. İsrail’de ise Mossad adlı teşkilat dünyanın bir çok ülkesinde faaliyette bulunması sırasında, mutlaka bir çok operasyon yapmıştır, fakat bizim düştüğümüz komik duruma hiç düşmediklerine inanmaktayım. Çok sevdiğim bir deyim vardır, aslında bu güne o kadar uymaktadır ki ‘’ Böyle Başa Böyle Traş’’ diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.