|
|
Jimmy Choo... Prada.... Louis VuittonKategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Saba Öymen | 31 Ocak 2012 12:18:54 "Beni izleyin," dedi ufacık tefecik, fırça saçlı kız. Daracık yan sokaklardan birine saptı. Arada bir dönüp arkasına bakıyor, geliyor muyuz ya da ne kadar uzaktayız diye kontrol ediyordu. Şanghay'ın Nanjng Caddesinde yürürken adım başı yanımıza yaklaşan genç ya da yaşlı, kadın ya da erkek turist avcılarından biriydi.
“Lady? Shopping? Bags, watches, shoes? Lady… shopping? Rolex? Louis Vuitton?” Üzerinde renkli çanta ve saat resimleri olan broşürü önümüze doğru savuruyorlar ve aynı şeyi söylüyorlardı hepsi. Bu ciddi yüzlü, erkeksi tavırlı minik kızın peşine takılmıştık. Yüksek binaların arasında gösterişsiz çekingen bir sokaktı saptığı. Şık mağazalar, turistik eşya satan küçüklü büyüklü dükkanlar, lokantalar, kafelerin yanından geçilip başka bir dünyaya giriliyordu. Sokak bir ince yola, yol sonu belli olmayan bir tuhaf aralığa, aralık dehliz gibi bir girintiye dönüştü gözlerimizin önünde. Ansızın herşey rengini yitirmişti sanki. Siyah beyaz bir Çin filminden sahneler izliyor gibiydim. Burada, bu daracık bina altı geçitlerinde insanlar vardı. Çok… Bir kız vardı. Kirli bir duvardaki musluktan sıcak su dolduruyordu. Birbirine dolanmış gibi görünen bir sürü borunun arasından ağzını uzatıvermişti musluk. Paslı ve kirli bu borulardan gelen suyun içmek için kullanılabileceği düşüncesi akla sığmıyordu, yine de, işte bir yandan az ilerideki kadına laf yetiştiriyor öte yandan su alıyordu kız. Yeşil çay yapacaktı, bir tutam atmıştı elindeki fincana. Suyu doldurdu, kapağını kapattı fincanın. Evlerindeki küçücük kulpsuz fincanlar yerine, iş yerlerinde kapaklı büyük fincanlar, kupalar kullanıyorlardı, yavaş yavaş, yudum yudum içtikleri çay hemen soğumasın diye. Gençten iki adam taburelere oturmuş sohbet ediyordu. Bir kadın ilerdeki orta yaşlı adama bağırarak bir şeyler söylüyordu. Hala varamamıştık fırça saçlı kızın götürdüğü yere, yürüyorduk yürüyorduk bir arpa boyu yol gidiyorduk sanki. Kız yolu iyi biliyordu. Kimi zaman karşısına çıkanlara laf atarak hızlı ve emin atıyordu adımlarını. Bir daha bulmaya çalışsam kaybolacağım bu yollarda, yer altı geçitlerine benzeyen bu garip aralıklarda en ufak bir duraksama göstermeden, ben buraların çocuğuyum dercesine ilerliyordu. Her gün defalarca geçtiği belliydi labirentlerden. Hiç bir şey demeden binaların birinin altındaki boşluğa saptı, karşımıza çıkan tahta kapıyı itti, içeriye buyur etti. Bekliyordum... Böyle birşeyle karşılaşacağımı biliyordum, yine de bir an şaşırdım. Burası rafları çantalarla, ayakkabılarla ve saatlerle dolu bir odaydı. Avrupalı ya da Amerikalı olduğu belli olan kadınlar erkekler ayakkabı deniyorlar, çantaları saatleri inceliyorlar, pazarlık yapıyorlardı. Sonra duvarların birine dokundu kız. Hafifçe öne çekti duvarı, ardında raflarında cüzdanlar, küçük boy çantalar olan bir gizli odacık ortaya çıktı. Eliyle işaret etti. “Cüzdan isterseniz onlar da burada” İnsana uçuk gelen birşeyler vardı bütün bu olanlarda. “My friend,” diyordu satıcı kız, Prada, Louis Vuitton, Coach, Jimmy Choo marka çantaları, Rolex, Cartier, Gucci saatleri göstererek, “hangisini beğendin? Bak bu da güzel, bu da... Bunu da al, şunu da... Çok ucuz... Sana bu fiyata yapayım, bundan da ucuzunu hiç bir yerde bulamazsın.” Bu dehlizlerden çıkınca, birkaç aralıktan kıvrılıp varacağımız mağazalarda Çin’in artık varlıklı olmuş kimi insanına binlerce dolara satılıyordu bu çantaların, ayakkabıların, saatlerin gerçek markalıları. Çinliler taklite burun kıvırıyorlardı. Batılılar ise kızın üç yüz dolardan başlayıp altmış dolara düşürdüğünü, otuz dolara almaya çalışıyorlardı. Kim bilir belki de üç beş dolardan fazla değildi maliyeti, saat ücreti üç beş dolar olan çocukların, kadınların parmakları dokunmuştu bu çantalara, saatlere. Fazladan ödenecek dolarların bu çocuklara kadınlara gitmeyeceği de kesindi. Kendime sordum. Niye satın aldım taklit olduğunu herkese söyleyeceğim bir Jimmy Choo çantayı? Elbette söyleyeceğim taklit olduğunu. Bir çantaya binlerce dolar veren biri değilim. Olamam. Olmaya utanırım. Peki üzerinde Jimmy Choo yazan bir çantam olsa ne değişir, olmasa ne değişir. Olmasa daha mı iyi olur? Ama çantanın sapsarı rengine, saç örgüsü biçiminde askılarına hayran olduysam... Seçtiğimiz giysilerle ne söylemek istiyoruz? Hepimiz birbirimizle öylesine aynıyız hem de öylesine farklıyız ki. Sıyrılıp özgünlüğümüzü ifade etmeye çalıştığımız yerlerden biri giyim. Kimi taktığı pırlanta yüzüklerle özgün olmaya çalışıyor, kimi baştan ayağa kara giysiler, kapkara boyanmış saçlar ve kıpkırmızı rujlu dudaklarla. Kimi göbeğine taktığı halkayla. Baskın olan kültüre karşı çıkmak ve farklı bir kimlik sunmak isteyen alt kültürler özgürlük diyorlar adına. Farklı bir giyim tarzı oluşturarak giyimdeki kurallara karşı çıkıyorlar, bu arada kendi oluşturdukları başka kuralların arasına sıkışıyorlar. Giysileri kimliğimizin bir işareti olarak kullanıyoruz. Evet, çoğu zaman kişiliğin değil kimliğin işareti olarak. Bir duruş sergiliyoruz onlarla. Seçtiğimiz giysiler bazen bilinçsizce bazen bilinçli olarak kendimiz hakkında birşeyler söylüyor ve bilinçsiz olduğunda kişiliğin, bilinçli olduğunda kimliğin ifadesi oluyor. Kim olduğumuzu, kim olmadığımızı ve bu arada kim olmayı umduğumuzu ilan ediyoruz. Giysilerimizle, saç biçimimizle kalabalığın arasından ayrılan olmak istiyoruz. Ama bunun için ancak sınırları çizilmiş bir alan içinde hareket edebiliyoruz. İstediğimiz kadar ben farklıyım demeye çalışsak da, farklılığımız belirlenmiş bir takım çizgiler içinde ordan oraya hareket etmenin ötesine gidemiyor. Yaşamımız boyunca, bir yandan kendimizi tanımaya öte yandan her sözümüzle, her davranışımızla kendimizi ifade etmeye çalışıyoruz. İlişkilerimizin hepsinde bir yandan kendimiz olarak anlaşılma çabası, öte yandan olmak istediğimiz, olmayı umut ettiğimiz gibi olabilme ve olabildiğimizi gösterme çabası var. Resim, yazı, heykel, sanatın her türü bunun için bir yöntem. Bir mektup, bir telefon konuşması, facebook’ta paylaşılan bir şarkı, bir duyuru, okuduğumuz kitaplar, evimizin duvarına astığımız resim, yemek tabaklarımızın deseni ve giysilerimiz de öyle ve elbette çantalarımız da. Merak ediyorum... Minik Çinli kızın da bir Prada çantası var mı... Kim aslında o kız? Kim değil? Kim olmayı umuyor?
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|