Kış günleri içi ateş tuğlası kaplı kok kömürü sobasının yaydığı sıcaklığın bir evin tamamını kapladığı günleri çok gerilerde bıraktık. Bir kış boyunca 500 kilo kok kömürü alır bütün kış onunla ısınırdık. Ankara'ya kışın gelen uskumru balığını da bu sobanın kapağının içinde ızgara yapıp yerdik. O balığın tadını bugün bile anımsarım. İşte bu sıcak kış günlerinden bir gün, hemen yılbaşının haftasında Türk Sanat musikisi bir devini kaybeder, Zeki Arif Bey 5 Ocak 1964'de İstanbul'da sessizce bu dünyaya veda eder.
Tam olarak hangi tarihte doğduğuna dair bir bilgi olmasa da 1896 senesinde bir sonbahar günü dünyaya gelir. Çocukluk döneminin büyük bölümü Beşiktaş’ta geçer. Hatta ilköğrenim için Afıtab-ı Maarif okuluna gider. Daha ilkokul dönemlerinde sesinin güzelliğini fark eden büyükleri, onu musiki konusunda daha ilerlemesini teşvik ederler.
Tanburi Cemil, Kemençeci Vasilaki, Udi Nevresbey, Leon Hancıyan, Bestenigar Ziya Bey gibi ustaları tanıyarak kendi musiki dünyasını geliştirmiştir. Henüz altı yaşında kanun çalmayı öğrenen Zeki Arif Bey, daha sonra Vefa’da bulunan İdadi’ye devam eder. Bu yıllarda Fatih dolaylarında otururlar. Zeki Arif Bey’in babası bestekar Kanuni Hacı Arif Bey’in Baba Cafer soyundan geldiği söylenir. Hukuk fakültesine giren Zeki Arif Bey, bu okulu bitirdiğinde babasının Yemen’e tayini çıkar.
Ailesi ile birlikte Yemen’e giderler. Burada kendini musikiye adayan Zeki Arif Bey, bir müddet sonra ailesi ile birlikte tekrar İstanbul’a geri döner. İstanbul’da az sayıda bulunan avukat gurubuna dahil olan Zeki Arif Bey’in hukuk işleri yanında musiki icraatına önem verdiği söylenir. Kısa bir süre sonra Baba Kanuni Hacı Arif Bey tekrar Yemen’e tayin edilir. Bu sefer Zeki Arif Bey İstanbul’da kalır.
Kısa bir süre sonra 1911 yılında babası Kanuni Hacı Arif Bey Manaa’da yakalandığı bir hastalıktan kurtulamayarak 50 yaşında hayatını kaybeder. Zeki Arif Bey’in aynı yıl Kemani Seyyid Abdulkadir Töre Bey ile İstanbul’da tanışması, onun musiki hayatında dönüm noktası olur. O dönemlerde unutulmaya yüz tutmuş bazı makamlar üzerinde çalışmalar yapan Zeki Arif Bey, bu makamlar üzerinde besteler yapar. Üsküdar Musiki Cemiyetinden dostlarının ısrarı ile Üsküdar’a taşınır. Bestelerinde bilhassa dergahtan Kerameddin Efendi’nin söylemiş olduğu şiirlerden yararlanır. Bestelediği eserlerde melodi zenginliği, ne kadar usta olduğunu göstermektedir.
Kendisine çok iltifat edilmesine rağmen, alçak gönüllü olması herkesin dikkatini çeker. Tasavvuf kültürü zengin bir bestekar olduğundan mı neden, terbiyeli, gösterişi sevmeyen, çelebi mizaçlı bir tabiatı bulunmaktadır.
Öğrencisi Dr. Alaeddin Yavaşça, hakkında ‘’Türk Sanat Musikisi bestekarlığı yönünde onun mevkii ölçülere sığacak cinsten değildir’’ demiştir. Kendisini çocukluğundan başlayarak takdir edenlerden tutun, ustalık dönemlerinde hayran kalan musikişinaslara kadar konuya gönülden bağlanan sanatçılar, Zeki Arif beyi çok sever ve sayarlar.
Genelde az konuşması ile bilinen Neyzen Tevfik bile Zeki Arif için ‘’Onun yeri Dellal-Zadelerin yanıdır ‘’ diye hayranlığını belirtir.
Saygı ile andığım bestekar Selahaddin Pınar da beste yapma çalışmalarına, Zeki Arif Beyin etkisinde başladığını ifade eder. Bir çok bestesinde Zeki Arif Beyin etkisini ezgilerinde algılarız.
Musiki çalışmalarının yanında Adliye teşkilatında hakimlik, avukatlık ve noterlik yapan Zeki Arif Bey, son resmi görevi olan Fatih Noterliğinden emekli olmuştur. Geç yaşta evlenen Zeki Arif Bey, soyadı kanunu çıkınca Ataergin soyadını almış. İlk kızı Betül Hanımın onun hayatında önemli bir yeri vardır. Aşağıdaki bestede olduğu gibi bir çok bestesinde duygusal temayı algılamak mümkündür.
Usul .......Aksak ,
Makam ......Sabâ
Beste.......Üstat Zeki Arif Ataergin
Bir Nigâh et Kahrile Sen Bakma Allah Aşkına
Sarı Giyme Bir Daha Gül Takma Allah Aşkına
Bundan 48 sene evvel yitirdiğimiz Zeki Arif Ataergin’i bu özel eseri ile genç bir sesten dinleyerek anmayı düşündüm, diye bir sözüm geldi.