|
|
Eve DönüşKategori: Felsefe | 1 Yorum | Yazan: Elif Sezen | 04 Ocak 2012 07:30:46 Varlığın tanımlanamamazlık aralıklarını sunacak cesarette yurtsuz görüntüler, dokunulması güç, her gün daha da güçlü hale gelen ordularıyla odak noktasına doğru ilerliyorlar. Neresi burası? (Ruhun sınırlarını açığa çıkarmakta dayanakları yıkılmış olan can-sahası) Bizi herşeyin önce olumsuzlanıp sonra nötrleştiği bir bölgeye götürüyor işaretler, sessiz ve keşfedilmemiş bomboş bir alana. Burada her durum kendi oluşunu yansıtacak kadar gerçek.
Mekân kavramı dahi her bireyin sadece kendi alfabesiyle tanımlayabileceği kadar öznel burada; hiçbir yere ait olamamanın 'özne'yi kendi kendinin mekânı haline getirebileceği kadar öznel. Bu noktada 'arketip'lerden (ortak bilinç-altını oluşturan öğelerden) söz edebiliriz...ilk yapıların kollektif bağlamda ruhsal izdüşümü, görüntü olarak karşılığı, biçimi ve imgesi. İçeriden dışarıya (aynı zamanda daha da içeriye) akıcı bir sürekliliği olan, bir aktarım sürecine dönüşmeyi bekleyen, söyleyecek sözleri olan yapılar... ...varlığın arkeolojik buluntuları... Salt bedenin ve ya göz önünde olanın sureti değil de, belleğin, yapının özgün olan içeriğinin görselleştirilmesi...dolayısıyla kimliğin özgül olma durumu ile karşı karşıyayız. Şiirselliğin ve boşluğun varlık bilimi üzerine yazdığı bir kitapta Gaston Bachelard şöyle der: "Bir ilk evren olarak ev, yaşadığımız sürece tıpkı bir kartopu gibi yuvarlanarak büyür. O, kozmos'tur artık -ya da varoluşumuzu kuşatıp kayıtlayan bomboş bir kâğıt. Daha da önemlisi, hayal gücüyle kurduğumuz mekân, giderek o hâyâlin kurulduğu mekânı yeniden yaratır... ...Gördüğümüz bir şeyi anlamlandırmanın ön koşulu, sonuçta kurgusal bir başlangıç noktasına çekinceye kadar ilk izlenimi sorgulamaktır. Bu, sadece ilk izlenimin yanıltıcı olmasından ötürü değil, kaldı ki olmayabilir de...ardındakilere yol açıp onu daha varsıl hale getirmek için zorunludur..." Ev doğası gereği başattır, anaçtır, hem kabul etmeye açık (receptive) hem de yansıtıcı (reflective) işlevlere sahiptir. Hem içe hem de dışa açılan gizli bir kapıyı barındırır can-duvarlarında. Varlığın ilk-anne ve ilk-baba imgelerini tanıma alanıdır ev (dolayısıyla da varlığın kendini ilk kez tanıdığı ve tanımlamaya çabaladığı yaşam alanıdır). Aynı zamanda her bireyin kendince yazıp/yaratıp belki de yaşadığı merkezî bir şiirsel imgedir ev. Güç ve hassasiyet, yalınlık ve karmaşa, varlık ve yokluk, sevgi ve korku gibi ikiliklerin -karşıt özellikler-in ayrışıp çözüldüğü, çarpıştığı, dengeye ulaşıncaya kadar su yüzeyine çıkarıldığı, tohumlarının atıldığı yerdir. Sonsuz düzlemde titreşen kaosun karşısında kişinin kendi biricik kaosunu aramaya/tanımaya/haykırmaya başladığı, zaman zaman yüzleştiği yerdir. Heidegger'ın da dediği gibi "oraya fırlatılmıştır varlık [Geworfenheit]; dünyada olmak, orada olmak haline gelmiştir." Belki de varlığın fırlatıldığı ilk yer (yani 'orası' haline gelen yer) evdir. Ötekileşmiştir çünkü, özneye seçme hakkı bırakmamıştır. Kişinin evde olup aslında hiçte evde hissetmemesi ilginç bir varoluşsal çelişkidir hakikaten. Derin bir yalnızlık, boşluk ve yalıtılmışlık ile kendini gerçekleştirmeye başlayacaktır burada özne. Eve dönüş mümkün müdür?... Hatırası/izlenimi nedir (ya da var mıdır?). Belki de eve dönüşün bir hatırası/izlenimi yoktur ve hiç olmamıştır. Çünkü geleceğe yansıtılmıştır o; hafızada henüz yer etmemiş bir imgedir. Yenidir; ne geçmişi vardır ne de geleceğe yönelik çağrışımsal bağlantısı vardır. Belki de içine aktığımız gelecek zamanın kendisidir o...ki bize sunulanı kucaklayabilelim. Eve dönüş, şimdide ve burada olmayı gerçekleştirdiğimiz bir metafor-eylemdir. Urgyen Sangharakshita'nın "Kaliteli sessizlik" diye bahsettiği gizil bölgede gerçekleşir. Kültürel, politik ve coğrafi sınır ve şartlanmışlıkların kısıtlayıcılığından çok ötede bir olasılıklar sahasında, kişinin kendi yaralarını farkedip kendini iyileşmeye açtığı, özünü yeniden hatırlamaya yeltendiği, bir dünya vatandaşı ve de bir 'evren vatandaşı' olarak üzerinde durduğu noktayı açık-zihinli ve açık-yürekli bir farkındalıkla kutsadığı, böylelikle nereden geldiğini anımsayıp nereye doğru yol aldığını tüm varlığıyla duyumsadığı şiirsel bir varoluş halidir. Yitirmeyi de öğretir bu yolda oluş hali...eski alışkanlıkları yitirmeyi, eski sevgilileri, eski düşsel imgeleri, hatta eski (ilk) aileyi yitirmeyi öğretir. ‘Finding Forrester’ adlı filmin son bölümünde William Forrester, Jamal adındaki öğrencisinin yazdığı 'Aileyi kaybetmek' adlı yazıyı okurken şu sözler çıkar ağzından: "Aileyi kaybetmek bize kendi ailemizi bulma görevi veriyor her zaman aynı kandan olmasa bile yine de kendi kanımıza dönüşebilir Peki bizler bu aileye kapılarımızı açabilecek bilgeliğe sahip olmalı mıyız? Bir zamanlar bize rehberlik eden babamıza olan özlemimizi bulacak mıyız? bize ilham olan ağabeyimizi/kardeşimizi... Geriye söyleyebilecek tek bir söz kalıyor Keşke bunu görseydim, ya da keşke bunu yapsaydım, ya da keşke..." Aileyi affedebilmek önemlidir. İşin aslı şu ki; affetmek eve dönüşün ilk anahtarıdır. Çözüm aramak için çok uzaklara, kilometrelerce öteye bakarız...Oysa bazen yanıt hemen ayaklarımızın dibinde fark edilmeyi beklemektedir. Ama belki de eve 'hemen dönebilmek' değildir önemli olan, öyle değil mi? O ana gelinceye dek yaşanan iç-çatışmalar, sendelemeler, arayışlar gereklidir ruhun olgunlaşması ve bilgeleşmesi için. 'Oz büyücüsü' adlı masalda, Dorothy'nin eve dönebilmek için onca yolu kat etmesi ve zorlu deneyimlerden geçmesinin ardından bulduğu çözüm oldukça ironiktir. Karşısına çıkan Peri ona sadece giymiş olduğu sihirli kırmızı ayakkabılarını 3 kere birbirine vurup 'evim, evim, evim' demesini söyler. Dorothy "Bu kadar kolay olduğunu neden daha önce söylemedin?" diye sorunca, Peri de ona "İnanmazdın ki!" diye karşılık verir. Yolculuk önemlidir, ve deneyimlemeye değerdir. Yolculuk yolun kendisi olur; varılacak hedefin kendisi olur. Nitekim eve dönebilmek bazen hiç beklemediğimiz bir anda gerçekleşebilir. Djuna Barnes'ın dediği gibi: "Güzelliği yaratmak için böylesi olağanüstü bir acıya mı gerek var? Kendini Cehenneme bırakıyorsun; Cennetin çatısı düşüşünü yarıda kesiyor..." KAYNAKLAR G. Bachelard, Uzamın Poetikası, İthaki yayınları, Çeviri: Alp Tümertekin 2008 D. Barnes, Geceyi Anlat Bana, Ayrıntı yayınları, sayfa 108 G. Steiner, Heidegger, The Harvester Press Limited, Sussex. 1978 U. Sangharakshita, The Buddha's Noble Eightfold Path, CD-2 (konuşan kitap), Kulananda tarafindan okunmuştur, Noxos AudioBooks Ltd. 2006
YorumlarSelin DURAN
{ 01 Şubat 2012 07:36:10 }
Elifçiğim günlerdir aklımdasın en sonunda best poems'de buldum seni.... biyografini okurken o kadar duygulandım ki.... ne olur ulaş bana mail adresim slndrn@gmail.com facebookta göremezsin çünkü aramalara kapalıyım, şimdi nerde yaşadığını anlayamadım biyografinden ne olur mail at bana :)
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|