A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

"Biz %99'uz; %1'in tahakkümüne hayır!"

Kategori Kategori: Ayorum Güncel | Yorumlar 0 Yorum | Yazar Yazan: A.Ulak | 03 Ocak 2012 07:44:34

Şubat ayının ilk haftasında Melbourne'de bir söyleşiye katılacak olan hocaları hocası Korkut Boratav: Direnme eylemlerini yorumlarken... Sermayenin sınırsız tahakkümüne karşı çeşitli coğrafyalarda patlak veren bir dizi direnme eylemi, 2011'e damgasını vurmuştur. Bunların ileri bir aşamasında ortaya atılan, "biz %99'uz; %1'in tahakkümüne hayır!" sloganı da açık bir sınıf mücadelesi çağrısıdır.

Bu slogan, direnme hareketlerinin devrimci bir potansiyel kazanması anlamına gelir. Elbette, hegemonik güçler, bu türden bir gelişimi önleme, frenleme, “yumuşak” kanallara yönlendirme çabalarına girişeceklerdi. Bu çabaların önemli bir bölümü de, sözü geçen hareketleri egemen söylemi tedirgin etmeyecek, “zararsız” doğrultularda yorumlamaktan geçiyor. Bu türden bazı yorum ve değerlendirmelere dikkat çekmek istiyorum.

***

“%1’in tahakkümüne hayır” sloganı ABD’de yaygınlık kazanınca, Wall Street çevrelerinin ilk şartlı refleksi, geleneksel “Amerikan rüyası”na sığınma yönünde olacaktı: “Biz zenginler parazitler değiliz; çalışarak, yenilikler getirerek, yaratarak kazanıyoruz; servetimiz, gelirimiz bu toplumsal hizmetin karşılığıdır…” Wall Street’in seçkin şirketlerinden bir grup insanın İstihdam Yaratanlar İttifakı adı altında kurdukları bir topluluk, bu doğrultuda mesajları kamuoyuna ulaştırmaya başlamıştır.

Bu kaba mesajın inceltilmiş bir türü, burjuva iktisadının bölüşüm kuramında yer alır: Üretilen hasıladan alınan paylar, kişilerin, sosyo-ekonomik grupların, üretim faktörlerinin, sınıfların katkılarına göre belirlenir. Bu önermenin başında (genellikle unutulan, göz ardı edilen) bir koşul da yer alır: “Tam rekabetçi, ideal piyasalar varsayılırsa…”

Bu kuram kabul edilirse, sömürü, yani “toplumsal hasılaya yapılan katkıyı aşan gelir”, sadece rekabetçi koşulların bozulduğu hallerde gerçekleşir. Örneğin mal piyasalarında tekelleşme, müteşebbisin toplumsal hasılaya katkısını aşan “tekelci kârlara” yol açabilir. Veya işgücü piyasasında emekçilerin sendikalaşması da rekabeti bozabilir ve ücretlerin bir bölümü, emeğin katkısını aştığı için rant (yani sömürü) öğeleri içerebilir.

İlginç bir biçimde, Amerikan “liberal solu”nun Nobel ödüllü iki yükselen yıldızı, Krugman ve Stiglitz de Wall Street’i işgal eylemlerini desteklerken neoklasik iktisada başvuruyorlar. Eylemcileri destekleme gerekçesi şudur: “%1’lik seçkinlerin hedeflenmesi doğrudur; zira bunlar hak edilmemiş; verimlerini aşan gelirler elde etmektedirler…”

Krugman’dan aktarayım: “İdeal bir piyasa ekonomisinde her işçiye, çalışmayı tercih ettiğinde, ekonomiye yaptığı katkı kadar ödeme yapılır; ne fazla, ne de eksik… Yılda 30 bin dolar kazanan işçiler için de bu geçerlidir; yılda 30 milyon dolar kazanan yöneticiler için de… Bazı çok zenginlerin gelirleri, ürettikleri yeniliklerin değerinin altındadır. Fakat, toplumun en zengin binde birini oluşturan süper-seçkinlere, yaptıkları işin karşılığında eksik değil, fazla ödenmektedir. Bunların çoğu şirket kodamanları ve finansal sahtekârlardır. ‘Biz %99’uz’ sloganı doğrudur; orta sınıfları seçkinlerle karşı karşıya koyduğu için. Peki, nüfusun yüzde 99’u, yüzde 1’den nefret mi etmelidir. Hayır, hiç de değil. Sadece süper-seçkinlerin istihdam yarattığı propagandasına kulak asmamalı ve bunların çok daha fazla vergi ödemesini talep etmelidir.”

Tunus’ta, Kahire’de, İspanya’da, New York’ta protesto eylemlerine katıldığını; bunları desteklediğini söyleyen Stiglitz’in görüşleri de aynı doğrultudadır: “%1’lik grubun böylesine cömertçesine ödüllendirilmesi, topluma daha fazla katkı yaptıkları için değil, başarılı (bazen de yozlaşmış) rant’çılar olmaları sayesindedir. %1’in bir bölümünün büyük katkıları olabilir. Bazı yenilikleri yapanlar, toplumsal katkılarından daha azını elde edebilirler. Ancak, dünyada ekonomik eşitsizliğin artışına yol açan nedenler, rekabet bozucu uygulamalardır. Protestocular devrimci değil, evrimcidir. Dolarların değil, insanların önem taşıdığı bir demokrasi istiyorlar. Ve beklentileri hayata geçirebilecek bir piyasa ekonomisi…”

***

Burjuva iktisadının ilericiliği buraya kadardır. Sınıflar konusundaki kafa karışıklığı şaşırtıcıdır. İşçilerden, “aşağı” sınıflardan yoksun bir %99’luk orta sınıflar blokunun, genel olarak sermayeye değil; krizin sorumlusu olarak görülen finans ve rant çevrelerine karşı mücadelesi resmediliyor. Adalet ve eşitlik arayışı, rekabetçi piyasaları hedeflemelidir. Stiglitz, Dünya Bankası’nın baş ekonomisti iken Üçüncü Dünya’ya (örneğin Tunus’a) kabul ettirilen “piyasa dostu reformlar”ın, Tunus’taki diplomalı işsizlerin artışına nasıl katkı yaptığını düşünmüyor veya unutuyor. Bu insanlardan biri olan Muhammed Buazizi, kaçak seyyar pazarcılık yapmak zorunda kalmış; polis baskısından bezip kendini yakmış ve Tunus ayaklanmasını fitillemişti. Şimdi Stiglitz, Dünya Bankası reçetesine geri dönüyor: Rekabetçi bir piyasa ekonomisi…

“Tam rekabeti getirin; sömürü ortadan kalkar!” Neoklasik iktisat bu tuhaf formülü, Marx’ın artı-değer kuramına karşı getirmişti. Marx ise, kapitalist bir ekonomide artı-değerin (sömürünün) işgücü ve mal piyasalarında tam rekabet geçerliyken oluşacağını göstermişti. Zira, işgücü piyasalarında tam rekabetin gerçekleşmesi için, emekçinin üretim araçları üzerindeki mülkiyetinin tarihe karışmış olması gerekir. Ancak o zaman emekçi, varlığını sürdürebilmek için elinde kalan tek meta’yı (yani işgücünü) satmak durumunda kalacaktır. Ve Krugman’ın dediği gibi “çalışmayı tercih ederse” satacak; tercih etmezse aç kalacaktır. “Serbestçe ve değeri karşılığında” (yani “rekabetçi piyasa” koşullarında) sattığı andan itibaren de kapitalistin el koyacağı artı-değeri yaratacaktır.

Marx, bu yüzden ileri sürüyordu ki, “her malın gerçek değerine göre satıldığı bir ortamda (yani tam rekabet koşullarında) kârların oluşumunu açıklayamazsanız, hiç açıklayamazsınız.” Krugman ve Stiglitz ise, eşitsizliğin, adaletsizliğin, sömürünün kaynağını sadece rekabetin bozulduğu ortamlara bağlıyorlar. Çareyi de dön/dolaş; rekabetçi piyasalarda arıyorlar.

İşin tuhafı, 2007-2008 krizine yol açan ve bu nedenle eleştirdikleri finansal sistem, milyonlarca alıcı ve satıcıyı her an karşı karşıya getirerek onların idealindeki rekabetçi ortama en çok yaklaşan piyasalardan oluşmaktaydı.

Bereket ki, direnme söyleminin yorumlanması, “liberal sol”a terk edilmemiştir. “Yüzde 1’in tahakkümüne hayır!” sloganının devrimci yorumlarını önümüzdeki haftalarda aktarmak, tartışmak istiyorum.

Prof. Dr. Korkut Boratav

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 9 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar


Henüz Yorum Yazılmamış

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







'Büyük Osmanlı Soygunu': 10 maddede Eric Adams davası…
İSTİHAB HADDİ
Türbülans vakaları iklim değişikliği etkisi mi?
Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü

TRUMPİST BİR DÜNYADA ERTESİ GÜN
Seküler Yahudiler rahatsız: "İsrail, İran olacak"
Avusturya seçimleri: Aşırı sağ sandıktan birinci çıktı.
Avustralya binlerce vatandaşına Lübnan'ı terk etmelerini tavsiye etti.
New York Belediye Başkanı Türkiye'den rüşvet mi aldı?

Türkiye işçiler için bir cehennem
İkinci Trump dönemi: Küresel ekonomi nasıl etkilenecek?
AB, çoğunluk sağlanamamasına rağmen Çinli elektrikli araçlara ek gümrük vergisini onayladı.
Türkiye'de ekonomi politikaları konkordato ve iflasları patlattı.
Türkiye'de açlık sınırı 20 bin TL'ye dayandı

Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham
KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI

Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.
Türkiye ve Yunanistan'daki kültürel miras alanlarının en az üçte biri yükselen deniz seviyesinin tehdidi altında.

Türkiye, kişisel verileri en çok sızdırılan 19.ülke
Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar

İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.
Stephen Hawking'in ünlü paradoksu çözülmüş olabilir: Kara delikler aslında yok mu?

2023 yılında Türkye’de çocukların cinsel istismarı hakkında 40.000'den fazla dosya açıldı.
Çalışanların geliri son 20 yılda azaldı.
Türkiye’den göç eden Türklerin sayısında 5 yılda %243 artış
BM: Dünya nüfusu 2084'ten itibaren gerileyecek
Dünya nüfusunun ruh sağlığı giderek bozuluyor

Madeleine Riffaud est partie
GELDİKLERİ GİBİ GİDERLER
JOYCE BLAU, 18 Mart 1932-24 Ekim 2024
HIZLANAN TARİH
DERTLİ-MİR-DÖNE

Nereden Geldi Nereye Gidiyor
Atamın Sözleri
Cumhuriyet 101 Yaşında
Kadın ve Erkek
MAZRUF

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git