|
TORNETKategori: Çağın Abi ile Aspor | 1 Yorum | Yazan: Ahmet Çağın | 01 Ocak 2012 15:24:13 60-70 cm uzunluğunda, parmak kalınlığındaki dal parçasını gerektiğinde at gerektiğinde kılıç yerine kullanırdık. Uzaktan kumandalı arabaları bizim kuşak çocukluğunda görmedi. Naylon arabalarla, kendi yaptığımız sopanın bir ucuna tekerlek takıp çamurda iz bırakararak sürdüğümüz talakadan sonra gördüğümüz en gelişmiş araba Tornet idi. Ne olduğunu bilmiyorsanız sakın Google’da aramaya kalkmayın. Çünkü yok.
Yaklaşık olarak 50cm eninde 90cm boyunda 25cm yüksekliğinde bir kasanın arka kısmına bir tutmak, tutmağın arkasına ayaklarımızı basacak kadar yer yapıp, tekerlek olarak dört adet bilye takardık. Arka tekerler mil görevi gören tahta parçasıyla gövdeye sabitlenir, ön tekerler ise sert ağaçtan bir mile takıldıktan sonra mil ortadan bir civata ile sandık şeklinde yaptığımız gövdeye takılırdı. At eyeri gibi iki yandan sicimle çekerek sağa sola gitmesini sağlar ya da daire biçimindeki demirlerle tutamağın üzerine direksiyon yapardık. Arka tekerlerin geldiği yerde iki ayağımızı basacak kadar bir bölüm şöfor yeri olarak kullanılır, tek ayağımızla koşar gibi, bir adım yola bir adım tornete vurup ittirir, hızlanmasını sağlardık. Fren sistemiz ayaklarımızı yere sürümek ya da arka tekere basmaktan ibaretti. Bazılarımız dolmuşlardan aldığımız arabesk sloganları kasanın yan tarafına yazar, arabalardan ya da bisikletlerden hurdaya çıkmış fosforlu fren lambası kapaklarını kasanın arkasına, önüne tuttururduk. Elbette taksicilere özenip süsleme işini abartanlarımız olurdu. Kasanın ön kısmına kıvrılmış teller, bayraklar, flamalar takardık. Özelikle öğleden sonraları Pazar dönüşü çok hareketli olurdu. Tornetlerin gidiş gelişlerinde yağlanmamış bilyelerin çıkardığı sesler trafikteki diğer taşıtların sesini bastırırdı. Öğünmek gibi olmasın o yıllarda bir kaç haftalığına da olsa bir tornet sahibi oldum. Üzerinde yazı, slogan, herhangi bir süsleme olmayan alçakgönüllü tornetimi yaptım ve doğru Salı Pazarı’na gittim. Pazardan alış veriş yapanlar geliyor, gidecekleri yeri söylüyorlar, taksimetrem olmadığı için pazarlık edip bir fiyatta anlaşıyordum. Yol, yokuş aşağı ve de asfaltsa herşey yolunda demekti. Topraksa, bilyelerin arasına giren toprak ve taş parçaları bilyeleri kilitleyip dönmesini engellediğinden iş hayli zorlaşıyordu. İnişlerde, tornetin arkasına binip at eyeri gibi direksiyon yerine kullandığımız ipi, çıkışlarda önden çekme halatı gibi kullanırdık. Bilyelerden birinin dağılması korkulu rüyamızdı. Bir gün elinde iki file ile yaşlı, zayıf,ayakta zor duran bir adam geldi. Gideceği yeri söyledi ve ekledi. Ben de bineceğim. Çaresiz peki dedim, amcayı iki pazar çantası ile birlikte tornetin kasasına yerleştirdim. Salı pazarından Tıp Fakültesi Caddesi’ne çıktım, Abidinpaşa Lisesi’ne doğru at arabaları, çöp arabaları, dolmuş, otobüs ve otomobillerin arasından inerken gelip geçen herkesin özellikle de diğer tornetçi arkadaşların ilgi odağı oldum. Küçücük bir çocuk bir kasanın içine yaşlı adamı pazar çantalarıyla yerleştirerek trafiğe karışmış! Tornetler pazar filelerini taşımak için kullanılıyordu ama yolcu taşımazlardı. 1 lira 25 kuruş olan hizmet karşılığını aldıktan sonra pazara döndüm. Tornet durağında merak eden herkese ilk taksicilik deneyimimi anlattım. Tornetlerin bir de 50-80 cm boyunda 15-20 cm genişliğinde tek bir tahtanın altına, arka ve öne birer bilye tutturularak yapılan, yokuşlardan aşağı inişlerde kızak kayar gibi kullandığımız bir tipi vardı. Ön taraftaki mili biraz uzun yapar iki ayağımızla milli sağa sola çevirirerek tornetin yönünü belirlerdik. Tornet genellikle tek kişilik olan ama tahta boyu uzatılarak bir kaç kişinin yokuş aşağı bindiği, zevkine doyamadığımız çok sevdiğimiz bir oyuncaktı. Meğer farkında olmadan yakıtsız ilk Türk otomobilini yapmışız! Aslında tornetcilik sektörüne Avusturalya’da bir el atan olsa yılın mucidi seçildiği gibi paraya para demez. Melbourne yollarında bisikletlere ayrılmış bölümlerde tornetlerin gelip gittigini düşünebiliyor musunuz? Kimse düşünemez belki ama Melbourne sokaklarında hatta şehir merkezinde kimse Scooter’i yadırgamıyor. O yaşlarda trafikte tornet kullanmanın ne denli tehlikeli olduğunu hiç anlamamışız. İşin garip tarafı yetişkinler için de tornet bisiklet ya da herhangi başka bir oyuncak gibi sıradandı. Polisin, zabıtanın da tornetlere karıştığını hiç görmedim. Şimdi bakınca ucu bucağı görünmeyen marketlerde binbir çeşit marka oyuncak arasında, televizyon reklamlarının telkini ile oyuncak aramak yerine, tahta parçalarından, hurdaya çıkmış bilyelerden tornet gibi arabacıklar yapmak acınası görünebilir. Oysa, kendi oyuncağını istediğin gibi, basit malzemelerle yapmak, doyasıya kullanmak ne güzeldi. Bugün bu iki seçenek arasında seçim yapmam gerekseydi yine oyuncağımı kendim yapmayı seçerdim.
Yorumlarugurkamilcelik
{ 25 Mayıs 2013 21:26:18 }
Ahmet Kasalı tornetlerde genelde iki kişi çalışırdı diye hatırlıyorum.
Diğer Sayfalar: 1. Yazılarını zevkle ve sıra ile okuyorum. Simit satışımızda yayındamı. (at eyeri yerine at gemi olacak)
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|