|
Bağlar ArasındaKategori: Çağın Abi ile Aspor | 3 Yorum | Yazan: Ahmet Çağın | 21 Aralık 2011 06:42:11 Tek oyunumuz futbol değildi ama bizim mahallede o kadar çok çocuk vardı ki abartmasız iki, belki de üç futbol takımı çıkarabilirdik. Çünkü iki çocuklu aile yok denecek kadar azdı, nerdeyse herkesin dört beş kardeşi vardı. Zaman zaman bizim mahalleye komşu mahallelerden de katılımlar olurdu. Kimi zaman da biz diğer mahalleleri ziyaret ederdik.
Küçük Ali’nin iddiaları, Büyük Ali’nin yeminleri, Dede’nin gırgırları ve Uğur’un kahkahaları bir yana, Mahiyettin’in anlatmaya başlarken kurguladığı, dinleyenlerin ilgisine göre degiştirip sonlandırdığı hikayeleri gerçek olmadığını bile bile dinlerdik. Mevsime göre, havanın aydınlık ya da karanlığına göre değişen oyunlarımızı, kızlar genellikle uzaktan izlerdi. Zaman zaman konuşsak da özelikle sokakta mesafeli olmak zorundaydık. Ev ziyaretlerinde daha sıcak daha yakın olurduk sanki. Şimdilerde unutulmaya yüz tutan sayısız oyunlar vardı: Kuyu, müseles, hangi baş gibi misket oyunları, havanın ve mevsimin durumuna göre çelik-çomak, kuka, saklanbaç, lik, limon... Ama futbol her mevsim vardı. Sıcak soğuk, yaz kış farketmiyordu. Yarım kalmış bir inşaatın gölgesinde kaptı kaçtı, pişti, papaz kaldı, bulüm gibi iskambil oyunları oynayanlar bir grup olurdu. Cikletlerden çıkan artist ve futbolcu resimlerinin seri numaralarına göre Alt-Üst-Orta oynayanlar bir grup, bir an önce iki takımlık kadroyu tamamlayarak maça başlamak için inşaatın iki kolunu ve kirişini penaltı çekişerek kale olarak kullananlarsa başka bir grup. Bütün bu eğlenceli oyunların arasında özelikle yazları bağa dalmak çok heyecanlı olurdu. Tellerin arasından geçip sararmaya yüz tutmuş ekşi tatlı arası kaysıları, yeşilden laciverte dönen mayhoş erikleri, yeşilin üzerine sarıdan kırmızıya benekler oluşmuş armutlar, bademler ve üzümleri çalmak ilk hırsızlık denemelerimizdi. Denemelerimiz diyorum çünkü her seferinde Süleymen Amca’ya yakalanırdık. Onu artık siz de tanıyorsunuz. Süleymen Amca... Hani şu bize kahvede maç izlettirmeyen Recep Abinin kayın pederi. Bağa her dalışımızda sessizce elinde kocaman bir değnekle yaklaşır bizi yakalar ama beklentimizin tersine dövmezdi. Dövmediği gibi bir kaç meyve ile yanında öğüt verir, gizli saklı girmeyin, isteyin vereyim derdi. Ne de olsa Ahi-Evran terbiyesi almış adam. Süleyman Amca bağ beklerken yanında gezdirdiği sopasını çocuklara hiç kullanmadı. Ama bir gece yakaladığı yetişkin bir komşuyu öyle benzetti ki, gece bağın ortasında Süleyman Amcanın bağıra çağıra attığı bu dayagı radyo tiyatrosu gibi dinledik. Belki de ondan korkumuz bu yüzdendi. Bizden bir kaç yaş büyük olanların ileri zekasıyla bağ hırsızlığı yeteneğimizi ustalık düzeyine taşımıştık. Bölgedeki dört bağdan biri olan, Süleyman Amca’nın baktığı bağ en büyükleri, bize en yakın olanıydı. Yüz dönümlük bağın ortası denebilecek bir noktaya kurulmuş, her yana hakim, taştan güzel bir ev vardı. O bağevinde korucular topladıkları meyveleri satarlardı. İki arkadaş meyve almak üzere bağevine gider, korucularla pazarlık ederken, bağın güney sınırında kalan derede pusuya yatmış grup bağa dalıp meyveleri koynumuza doldurup kaçar, uzak bir yere hep birlikte yerdik. Bağevine alış verişe giden arkadaşlar göstermelik olarak bir kilo meyve alır ya da pazarlığı çıkmaza sokup bir şey almadan dönerlerdi. Fuat’ın, Muzzaffer’in, Habbe’nin bağları birbirine çok yakındı. Muzaffer’in bağına girmeye korkardık çünkü Muzzafer hep elinde tüfekle dolaşırdı, Habbe’nin ve Fuat’ın bağları her nedense çekici gelmezdi. Ama o bağların da çevrelerinde bizler gibi küçük hırsızları vardı. Bu arada bağdaki en gözde meyvelerden olan vişne, kiraz ağaçları ile bizim ev arasında yalnızca tel örgü vardı. Kardeşim Aynur’u, kiraz vişne toplaması için tel örgünün altından sokar beklerdik. Aynur her defasında yakalanırdı. Herkes Süleyman Amca’dan, Süleyman Amca da Aynur’dan korkardı. Aynur bağda Süleyman Amca’yı görünce öyle bir çığlık atardı ki, adam ne yapacağını şaşırırdı, eteğine kirazları doldurup göderirdi. O yılları değerli kardeşim amcaoğlu Haydar’sız düşünmek olanaksız. Haydar benden iki yaş büyüktü, bizimle futbol oynamazdı ama maçı bir kenarda izlerken top kendisindeymiş de topa vuruyormuş gibi garip hareketler yapardı. Bazan da maçın heycanına dalmış bizlerin önündeki futbol topunu taşla avlardı. Düşünebiliyormusunuz maçın heycanına kapılmışsınız, top önünüzde.... Belki de gol atacaksanız... Haydar’ın taşıyla top önünüzden gidiyor! En kibar deyimle maçın içine ederdi. Bizim mahallede çok iyi bayılma numarası yapan Mehmet’i de anmadan olmaz. İstediği zaman bayılır istediği zaman ayılırdı. Bu durumu bir çok arkadaşın şaşkınlıkla izlmesi onu çok mutlu ederdi. Bayıldığı zaman hiç bir şey fark etmediğini söylerdi. Bunu duyan amcaoğlu Haydar bir gün hadi bayıl da bir de ben göreyim deyip Mehmeti bayıltıktan sonra geriye çekilip yerde sereserpe yatan Mehmet’e okkalı bir tekme yerleştirmez mi! Elbette Mehmet bir kere gerçekten bayıldığına kendini ve herkesi inandırmış olduğundan Haydar’ın tekmesine gıgını çıkaramamıştı. Ama sonraları tekrar bayılması istendiğinde, bayılırım ama kimse bana vurmayacak derdi. Bir başka değişik amcaoğlu ise Uğur’un amcaoğlu Halit’ti.Tepkileri, şaka anlayışı bizlerden farklıydı. Kimsenin ciddiye almadığı şeyleri ciddiye alır, kimsenin gülmedigi şeylere gülerdi. Bir şey anlatırken bir noktaya bakışlarını sabitleyip heykel gibi bakardı. Birilerini bulup, ayarlayıp kendisine sordururdu. Halit Bahri’yi tanıyor musun? Kayseri aksanıyla yanıtlardı. Nebiyim ben eniken gulanı ben mi kestim. Sorunun öznesi olan arkadaşı kendi şaka anlayışına göre köpek yerine koymaktan pek mutlu olan Halit çok güler, falanca şöyle sordu ben de böyle yanıtladım diye anlatmaya doyamazdı. Gün geldi bağlar parsellendi, tel örgüler söküldü, meyve ağaçları kesildi o güzelim taştan yapılma bağevleri yanı başlarındaki su kuyuları ile birlikte yerle bir edildi. Sessizce kayboluşlarını, çocukluğumuz gibi hayal olup gitmelerini ayrımsamadık bile.
Yorumlaruğur kamil çelik
{ 03 Aralık 2015 20:22:05 }
Ahmet teşekkür ederim.
Haydarın tekmesine inan katıla katıla tekrar güldüm. ugurkamilcelik
{ 25 Mayıs 2013 21:34:37 }
Ahmet Rahmetli Süleyman amcanın bağından kaçarken sizin evin yanında tel örgüde baş aşağı tellere takılı kaldım. (ev ahşap diye hatırımda kalmış)
İlyas DEMİREL
{ 21 Aralık 2011 09:09:20 }
Güzel insan.Sevgili AHMET:Anlatım dilin ve anlattıkların o kadar benzer olaylar ki benim ve çevremdeki insanların çocukluk yaşamlarında yıllar öncesine götürdün yaşattın o güzel samimi. içten.temiz.hoşgörülü yaşanmışlıkların güzelliğini,imkansızlıklar yada sınırlı imkanlar içindeydik belki az ile öz ile yetinmeyi edindik yaşam felsefemizin ilk ders saatlerinde ama insanlar adam gibi adamdı.Belki bu günkü isyanımız ve öfkemiz o günleri yaşamış olan temiz tertemiz duygularla yetiştirlmiş olmamızdan olsa gerek...Sevgi ile kal.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|