Modern sanat anlayışına değin, sanat, insanoğlunun yarattığı yapıtlarda güzellik ülküsünün ifadesi'ydi. Daha doğrusu sanatın amacının güzeli yakalamak, onu izleyenlere sunmak olduğuna inanılıyordu. Anatomik araştırmalar, insan vücudunun oranlarında yatan gize ulaşma çabaları hep güzeli yakalama ereğine yönelik uğraşlardı.
Akademizm güzelin dışında ve ötesinde bir erek tanımazdı, sanatın var olması için. Umberto Eco bile sanatın kaynağının güzelde yattığına inandığı için “Güzelliğin Tarihi”ni ikibinli yılların başında kaleme aldı. Oysa günümüz anlayışında artık güzellik sanat için zorunlu değildir. Sanat çirkin, itici, ürkütücü hatta korkutucu da olabilir. Akademik anlayış dışında hiçbir kur5alı tanımayan Rönesans’ta bile güzeli yapma sanısı içinde ne kadar çok güzellikten uzak yapıta imza atıldı.
Bakın bir kez : Rembrandt’ın “Çengele Asılı Sığır” adlı yapıtı güzel miydi?
Bosch ve Brueghel’in resimlerine baktığınızda tüyleriniz diken diken olmuyor mu ?
Ya da Chaim Soutine’in kasaptaki sığırını güzel buluyor musunuz?
Marcel Duchamp’ın “Pisuar”ı
ve “Çukulata değirmeni”ne ne dersiniz?
Picabia’nın yapıtlarını güzel diye tanımlamak olası mı ? Ya Magritte’in “Kırmızı Model”i hakkındaki düşünceniz ne ?
“Guernica”da güzeli görmek yerine savaşın ürkütücülüğünü ya da bu savaşa göz yuman Tanrı’ya nefreti duyumsamıyor musunuz ?
Albrech Dürer’in annesi size itici,
Picasso’nun horozu korkunç gelmiyor mu?
Art Brut’e,
ya da sıradan nesneleri betimlemeyle sanatsal arayışlar içinde olan Pop Art’a ne diyeceksiniz?
Çorba kutularının resmi sanki güzel tanımına uymakta mı ?
Salt evrensel sanatta değil, yerel sanatta da çoğu kez güzellik kavramından çok ötelerde sanat gerçekleştirildiğine tanık oluyoruz. Buna örnek olarak Aztekler’in sanatını verebiliriz.
Tüm bu örnekler bize doyurucu bir sanat yaşantısının salt güzellik etkisi oluşturmak zorunluluğunda olmadığını gösteriyor. Çirkin, itici, tiksindirici, korkunç bir yapıt da sanatsal yönden bir başyapıt olabilir.
Bu nedenle de sanatın yeni tanımı, güzelden uzaklaşıp, sanat yaratıcılığın ve hayalgücünün ifadesidir biçimine dönüşmüştür. Diğer bir deyimle sanatsal yaratma gerçekliğin sanatçı tarafından yeniden üretilmesi eylemidir. Yani sanatçı sanatsal nitelikte olmayan gerçeklikleri seçer, onları gerçek konumlarındaki dizgeden başka bir dizge içinde yeniden konumlandırır. Burada yararlandığı güc, yaratıcılığı ve hayalgücüdür ve artık sanat haz vermeyi amaçlayan bir biçim ve renk buluşmasından sıyrılıp bir kavrama dönüşmüştür.
Sanatı bu anlayış içinde ele aldığımızda bir sanat yapıtının güzel ya da çirkin olamayacağını. Ama o yapıt için heyecan verici, duygusal, zarif ya da acımasız, ürkütücü, korkunç gibi nitelikler kullanabileceğimizi görüyoruz. Zira çoğu çirkin diye ittiğimiz bir yapıtın içinde sanatsal bir öz olduğunu bilmeliyiz. Sevemediğiniz bir yapıt için “Hoşuma gitmedi” , “Bir şey anlamadım” diyebilirsiniz, ama lütfen “Güzel değil” ya da “Çirkin” yorumunu yapmayın.
Tüm sanatseverlerin biçim ve renk dünyalarının gönüllerince olmasını diliyorum.