|
|
bolşoyKategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: Aykut Yazgan | 05 Kasım 2011 00:04:36 arasıra aklıma estiğinde bir iki ileti yollarım millete.. artık o anda aklıma ne gelirse ya da ne okumuş ne görmüşsem. geçenlerde yine böyle bir iletiye "bolşoy tiyatrosu" konuk oldu. haberlerde gördüğüm için gittim baktım.. adamlar 2008 senesinden beri uğraşıp didinmişler ve amerikan doları kıymetinde altıyüzseksen milyon harcamışlar. ama bir tiyatro olmuş ki görmeye değer...
tabii parası olan için de koltuklardan birine yerleşip seyretmeye.. üşenmedim bir sürü de resim koydum; yeni yapının yaldızlı kadifeli avizeli resimlerini.. iletinin altına, yani kıyas olsun; nerden aklıma geldiyse, bir karşılaştırma yapılsın diye bizim taksimdeki akm’mizin resmini koydum. “kültür !..” merkezi olarak. denizkızı da dedi ki “şunları bir yazsan da biz de ayorum’a koysak” ben de yazıyorum işte... böyle bir yazı nasıl yazılır? eskiden olsa (allah razı osun) gazetelerimizin ellidört kupona dağıttıkları çeşit çeşit ansiklopedilerden birini, ya da olmadı ikisini açar oradan; artık nasıl denk gelirse, otutur bir bakar bir yazardın. artık zamanlar değişti. şimdi evrensel-ağ’da (nasıl türkçe ama!.) istediğin şeyi iki saniyede şıppadanak bulup yazını da yazıverirsin resmini koyarsın.. bu gibi yazıların ilmî, bilimsel kıymeti harbiyesi olmadığından hiçkimse de seni ‘aşırmakla’ (hani var ya “intihal..) suçlamaz.. bu arada, bolşoy tiyatrosu üzerine iki laf etmeden önce şööyle bir dünyanın opera binalarına kuşbakışı bir göz atayım dedim. keşke atmasaydım dostlar!.. onlarca ve onlarca (belki de yüz ) şehrin bale ve opera binalarını gezdim.. kıskançlıktan çatlayarak.. (eğer osmanlıcanın kusuruna bakmassanız), her birisindeki o ayrı ihtişam, o ayrı zerafet, o incelik, o iç mekanlar, aydılatma, tarifsiz güzellikler... san’atın ve bahusus müziğin eşsiz büyüsünü kucaklayabilecek bu güzel mabetler.. ve anlatanlar.. ve dinleyenler... ona içtikleri su kadar soludukları hava kadar ihtiyaçları olanlar.. ve o mekanlara, o sanatkarlara ve o san’ata değer verenler.. bir an için gözlerimi kapatıp hayal ettim.. ve taksimde yıllardır kendi haline, dökülmeye, yıkılmaya, unutturulmaya bırakılmış kara bir heyula gibi irice bir gecekondu.. kendisine haksız olarak verilen isime hiç mi hiç yakışmayan kültür merkezimiz.. oğlum senelerce akm’nin sahnesinde dans etti.. evlendikten sonra (gelinim değil!) kızım da.. bazen bize evin (!) içini anlatırdı. “sahnede yerinden çıkmış tahtalar var biliyor musunuz; hatta çiviler..” “ee peki ne yapıyorsunuz?” “artık ezberledik. ona göre dans ediyoruz. ama ödümüz kopuyor bir yerimizi kıracağız diye..” “yukarları peki?” “berbat.. berbat.. bazen günlerce; bırak sıcak suyu, soğuk su bile akmaz.. tualetler kokar.. yukardaki ders yaptığımız çalışma mekanında bazen palto, eldiven, şallarla ders yapardık.. yazın da sıcaktan bayılanlar olurdu. çünkü havalandırma yok.. pencere yok..” yani içi sizi dışı bizi (ya da tersi) yakan bir şey.. olsun.. bizler (‘bir takım bizler’) yine de orasını sıkça mekan tutup içlerimizi bir parça olsun aydınlatabiliyorduk.. bizleri, dışardaki ‘baldır bacağa dikiz ediyorlar’ diyen bir güruhtan bir ince duvarla ayıran... “boş ver” diyorduk.. papyon, gravat, smokin vesaireye.. müziğin engin büyüsüne kendimizi kaptırarak ne dışardaki nasipsizleri ne de sahnedeki gacırtıları duymuyorduk.. sahnedekilerin ‘herşeye rağmen’ özverisi bizi ayrıca bir başka büyülüyordu.. gecekondu mecekondu.. bak.. şimdi o bile yok.. gelelim bolşoy’a. 17 mart 1776 tarihinde açılıp 1935’lere kadar felaketler, yangınlar geçirip yine de yeniden yeniden yapılıp aralıksız hizmet vermiş. 2000 senesinde bir ek bina yapılmış. 2005’ten 2011’e kadar da kapalı kalmış. ancak 2008’de başlayan restorasyon çalışmaları; yukarda da değindiğim gibi devlet eliyle harcanan milyonlarca dolardan sonra tekrar halkın hizmetine sunulmuş.. çünkü bu ‘bir takım onların’ havaya ve suya olan gereksinmeleri kadar doğal olan bir şey.. gazi’nin dediği gibi: hayat damarı.. ah! bir kere kesilmeye görsün.. bundan sonra bolşoy’un tarihini bir vak’a-nüvis gibi oturup ta size nasıl anlatsam? artık benden ne anlatmamı beklersiniz ki? dışının haşmetini mi, içinin zerafetini mi, kullanılan en son teknolojileri mi... neyi? sonra da denizkızının isteği üzere ‘mukayeseli’ akemeyi.. insan utanır yahu.. siz hele bir internete girip ‘bolshoy’ yazın. bir seyredin. ve sonra akemeyi düşünün. ama onu seyretmeyin.. düştüğümüz yeri düşünün. bence düşünmeyin.. böylesi daha iyi...
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|