Haftalardır suskundum, yazamıyordum. Hani olur ya, ne yaparsan yap elin kağıtla kaleme gitmez. Zihinde bir sürü şey yüzer ancak bir türlü kağida dökülmez. Benimkisi öyle bir suskunluktu, sessizlikti. Tabi bu süre zarfında Libya`da bir devrin kapanmasına; batı ülkeleri için yeni bir pazar doğmasına ve izlediğimiz videolardan anladığımız kadarıyla "baskının" toplumları nasıl çılgın ve şuursuz topluluklar haline getirdiğine tanık olduk.
Diğer yandan “Occupy Wall Street” ten (Wall Street İşgal Hareketi) başlayarak Dünya'ya yayılan bir anti-kapitalist rüzgar esti, esmeye de devam ediyor. Benim de Melbourne ayağını izlediğim eylemlerde, hemen hemen dünyanın her yerinde polisin nedensiz güç kullanışına tanık olup, ileri demokrasi ve sosyal devletlerin nasıl da tabiri caiz ise “kolpa” olduklarını bir kere daha izledik.
Tam Türkiye de bu uluslararası haykırışa sesini yükseltmek üzereyken ve “occupy İstanbul” (ayaklan İstanbul) organize edilmek üzereyken ne yazık ki yaşadığımız topraklarda bir klasik haline gelen bir dizi haberle sarsıldık. Sarsıldık diyorum, depremi kast etmiyorum. Tüm bu olaylardan sonra yaşadığım “duygusal buhranı” ancak “sarsılmak” kelimesi ile özetleyebiliyorum. Öyle bir sarsılmaydı ki bu, canlı tanık olduğum 17 Ağustos depreminden bile beni daha çok dehşete düşürdü.
Hafta başında asker ölümleriyle başlayan şovenist dalga Van'da yaşanan deprem ile adeta “tusunami” etkisine ulaştı.
Gerek medyada, gerekse “sosyal medya”da kana susamış kimi insanlar “intikam naraları” atarken “linç kültürü” nün hakim olduğu ülkemde kalabalıklar halinde toplanan gürühlar ağızlarından salyalar aka aka ortaçağdaki cadı avını aratmayacak sekilde Kürt yurtdaşlarımızın yaşadığı ev ve iş yerlerini taşladılar.
Biz bu süreçte biraz da Nazım'ın dediği gibi ustalaştık taşı kırmakta, dostu düşmandan ayırmakta..
Saniyorum ki biz her nekadar fark etmesek de bu öfkenin artçıları bizi çok önceden uyardı. Ne yazık ki toplumun kafasında “biriken gaz” çok yakında kırılan bir “fay hattı” gibi yaracak hepimizi. Ve biz Van'daki acıdan çok daha büyük bir acıya, kırılmaya tanık olacağız. Koca toplumu ortadan ikiye bölecek bu fay ve biz bu fay hattının gerçeği ile yaşamayı ögrenmeye başlayacağız.
Yıllarca deprem gerçeği ile yaşamaktan söz edildi, ya şimdi ırkçılık gerçeğiyle yaşamak nasıl olacak?
Yapılan askeri operasyonlara, dağlarda yitirilen onlarca yaşamlara, yazacak çok şey var. Söylenecek çok söz belki yapılacak çok analiz var. Ama lafım annesine ağlayan çocuğa, abisini arayan gence, evladına ağlayan babanın acısına iyi oldu diyebilecek kadar insanlıktan çıkanlara! Lafım ölen askerin yasını tuttuğunu sanıp, olanları Kürt halkına ders sayanlara!
Dağda kaç asker öldü? Adları neydi? Nereliydi bu insanlar? Hepsi İstanbul'un İzmir'in Ankara'nın mı ciğerini yaktı sadece? Sadece “batı anaları” mı oğlunu askere gönderdi? Van'da gençler maddi sıkıntılar yüzünden okula gidemeyip onsekizinde askere alınırken, sen üniversiteye senede kaç bin TL döküyorsun sadece askere alınmamak için?
EY CAHİL!! Senin ağladın şehidin yarısı Van'lı, Diyarbakır'lı, Ağrı'lı, Kars'lı ve sen şimdi o toprağın gencine şehit diye ağlayıp, onun ölen annesine, babasına, evladına, kardeşine oh oldu diyorsun öyle mi?
Merak etme biz ırk ayrımı yapmadan insanımıza, kardeşlerimize, hemşerimize senin yerine de ağlarız da senin bu cahilliğine kim ağlasın...
beni en çok yıkan şey yanlız olmayışışları.ve her geçen gün de kendilerine cahiller sürüsünü katabiliyor oluşları.çünkü medyanın esiri olmuş halk hipnotize olmuş bir biçimde her söylediklerini kanun yerine koyuyor.aksinin olabilme ihtimalini bile düşünmüyor bırak araştırıp öğrenmeyi...bu arada yazını çok beğendim söylemek istediğim çoğu şeyden bahsetmişsin yüreğine sağlık