Bazen hıncınızı alamazsınız hayattan. Üzüntünüzü mideniz dışında kimse duymaz. Mutsuzluktan düşünce gücüyle kayaları kaldıracak hale gelirsiniz. Kimse bilmez içten içe yandığınızı. Aslında gülerken boğazınızın sonundan dumanlar çıkar. Bazen çok konuşunca geçer sanarsınız ya da susunca. Geçmez. Sizle birlikte gider yangınınız şehirden şehire.
Kimi zaman yandığını, kendi kendini yaktığını bilmez insan. Doğa ya da bedeniniz uyarır sizi . Bazen isyan eder beden ruhuna yapma diye. Bazen isyanın duyulmaz delirene kadar.
Zaman zaman bilirsin kendine eziyet ettiğini, ruhundan sesler çıkar gene de durduramazsın kendini. Kiminin yangınını kendisi başlatmıştır kimininkini başkası.
Sevda yakar, başarısızlık kavurur. Kiminin ki sessizce yanar . Kimi etrafını da yakar. Bazen kendimi yakıyorum zannedersiniz. Halbuki sevdiklerinizi de yanınızda götürürsünüz.
İnsan düşünüyor kendi kendini yaktığında acaba ben de yalnız mıyım diye?
Ben de düşündüm, taşındım, baktım şairlere kendilerin yakmışlar mı diye. Yalnız değilmişim meğer . Şairler de yakarlarmış kendi kendilerini.
Ben bilirim yüreğimi yüreğim kan…
(Ceyhun Atuf Kansu)
Kozalak yaktım ben de
sessizlikte-
ömrümün kozalaklarını
(Behçet Aysan)
Kimisini anıları yakar. ..
Kalbimde kan izleri anıların
tarçın kokusu, belki menekşeler
(Refik Durbaş)
Şimdi beş ayrı evde aynı yürek lekesi
süt kokularına yayılıp duruyor.
(Şükrü Erbaş)
Takarak özlemlerimi iki yanıma
Kanat zifiri geceyi
Diyor, ölürsem götür çöpe at.
(Müslim Çelik)
Kiminin bedeni isyan eder, kimi bilir kendinin hançerini yanında taşıdığını…
İçten içe nasıl ses verir insan kutusu
Patlar sızan bir gaz ya da tortu
(Ali Cengizkan)
Bir gün, kendini deşen hançerden öte
Bir şey olmadığım nasılsa anlaşılır.
(Ahmet Erhan)
Arkadaşım Borga uyarmıştı beni kendini yakma diye. Ben de ondan hareketle yazdım bu yazıyı. Teşekkür diye.