|
İğne...Kategori: Nalına Mıhına | 0 Yorum | Yazan: Metin Atamer | 30 Eylül 2011 07:17:10 Hayvanlara karşı bir sempati beslerim ve şuursuzca olmamak kaydıyla onlara kimi zaman acırım. Mesela Haski türü köpekler, genetik olarak kutuplarda yaşamak için doğmuş, kızak çekmek için içgüdüleri var. Bu hayvanların ortalama ısının 30 derecede olduğu şehirlerde evlerde beslemeye çalışıldığını gördüğümde üzülmekteyim.
Kutuplarda kızak çeken bu hayvanların çok güçlü olduğunu, sahiplerini ve onun bindiği kızağı çekerken izlerseniz görürsünüz, olağanüstü bir gösteridir. Bir tarihte Kanada sınırında köpeklerin çektikleri 24 saat süren bir kızak yarışının finalini görmek için sabahın kör karanlığında varış noktasına gittiğimizde, bu çok güçlü hayvanların mücadele etmelerini seyretmiştim. Köpekler doğal yaşam ortamında yaşadıkları için çok mutluydular, hatta yarıştan sonra önlerine konan yemeği iştahla yerken ödüllendirildiklerini anladıkları muhakkaktı. Karın üstünde salyangoz gibi kıvrılarak yatmaları için derileri ve kürklerinin buna göre gelişmiş olduğunu gördüm. Biz bu köpekleri alıp İstanbulun orta yerinde, Bağdat caddesinde, boynuna tasma takıp dolaştırmaktayız. Bu düpedüz doğal yaşama karşı yapılan bir işkence değil de nedir? Hayvan sevmek demenin, doğada yaşayan hayvanları tutup kaloriferli evlere hapsetmek olmadığına inanmaktayım. Evde hayvan beslemenin mantığını tam olarak anlayamamaktayım. Hele bazı hayvanlar vardır, mesela Sivas’ın Kangal köpeği, verin bir koyun sürüsünü, bırakın otlatsın . Akşam olunca hayvanları toplayıp ağıla getirsin. Bu görev bu köpeği iç güdülerine işlemiş, genetik yapısında günlük, sıradan bir yaşam biçimidir. Siz bu köpeği alıyorsunuz, kaloriferli bir evin içine hapsediyorsunuz. Akşamları eve geldiğinizde, çıkarıp lütfen gezdiriyorsunuz. Bunun hayvana yapılan en büyük eziyet olduğuna inanmaktayım. Esas ağırıma giden hadise ise severek alınan köpeklerin, bir zaman sonra sahiplerine yük olmaya başladığında, hayvanları adalara getirip, orada terk edilmeleri, bunu kabul edemiyorum. Heybeliada’da sokak köpekleri içinde çok iyi cins olduğunu gördüğüm bir çok hayvan vardır. Bu şekilde yazık edilen hayvanları getirenlere isyan edesim gelir. Ekmek parası kazanmak için onların gücünden yararlanıyorsanız, bu hayvanlara çok iyi bakmanız gerekir. İstanbul’da adalarda faytonlar vardır. Bu faytonlar adaların bir vazgeçilmezidir. Fakat gelin görünki bu hayvanların veteriner kontrolu, yeterli gıda ve bakımı, sahipleri tarafından verilmediğinden acınacak haldeler. Daha evvel adada eşekler de vardı, insanlar üzerine biner ada turuna çıkarlardı. Yerleri çok pislettikleri için bu hayvanların adada bulunmasına izin verilmemekte. Bunların yerine şimdi bisikletler kiraya verilmekte. Atlar için faytonların çekme kayışlarının altına koydukları yaygı ile yollara pisliklerin düşmesi kısmen engellendiğinden, faytonların çalışmaya devam etmesi sağlanmış oldu. Adaların arkasında bulunan naylon çadır tipi barınaklarda kalan atlarda her türden hastalık olduğuna inanmaktayım. Bu tür hayvanları beslemenin de bir kuralı ve kaidesi olması gerekir. Hayvanlara iyilik yapıyoruz derken kötülük yaptığımıza inanmaktayım. Çok sevdiğim bir arkadaşım var, adı Pertev. Bir küçük köpeği vardı evde dolaşan. Bir Çin türü erkek köpekti. Evde yemek yediği tabakla köpeğe de yemek verirdi. Bir gün ‘’Pertev bu kadar işin gücün var, hayvana zaman ayıramadığın halde bu hayvanı neden beslemektesin ’ diye söylediğimde bıyıklarını iki yana eli ile sıvazladıktan sonra, ‘’Ağabey, bu evde eşim, iki adet kızım ve bir de kaynanam yaşamakta. Benim bu evde oğlum diyebileceğim bir tek canlı, bu köpeğim, bunu da bana çok görme ‘’ demişti. Kendisine hak vermiştim. Köpeğini evladı gibi severdi. Köpeğin ismi ‘’ Tiny’’ idi. Gerçekte de ufak tefek bir köpekti amma, bir havlamaya başladığında bütün bina inlerdi. Pertev’in ayak sesini tanır, o eve gelirken Tiny başlardı havlamaya. Bir zaman sonra bu köpeğin ne olacağını sorduğumda, cevap verirken hüzünlenmişti. “Onbeş yaşından sonra veteriner kontrolunda uyutulacak ‘’ diye cevaplarken bile zorlanmaktaydı. Ne de olsa evde sahip olduğu tek erkek varlıktı. Ona hitab ederken ‘’Tiny oğlum gel buraya‘’ derdi ve geldiğinde zaralı olduğu halde küçük çikolata verirdi. Geçenlerde kapıda karşılaştım. Gözleri şişmiş, belliki çok ağlamış, bu nedenle gözleri kıpkırmızı idi. İkiz torunu olduğunda ağladığını görmediğim için bu halini görünce tutamadım kendimi sordum ‘’ Pertev nedir bu halin, karalar bağlamışsın’’ diye havayı değiştirmeye çalıştım. Kısık sesi ile ‘’ Yok bir şey, Tiny’i uyutmaya götürdük, iğne yaptılar ‘’ dedi. Üzülmüştüm. Bir iğne yapılmış ve bu köpek sonsuza dek uyutulmuştu. Sahibi için ne kadar zor bir durum. Geçtiğimiz hafta Amerika’da bir zenci insan, adı ‘’ Troy Davis’’ gözünün yaşına bakılmaksızın, bütün dünyanın haykırmasına aldırılmadan, tıpkı Tiny’ye yapılan bir iğne ile hayatına son verildi. İşlemediği bir cinayetten, elde delil olmadan, ispat edilebilecek bir bulgu bile olmaksızın, 42 yaşında bir insanın hayatına son verildi, tıpkı Tiny’ye yapıldığı şekilde, bir iğne ile bu insanın hayatını söndürdüler. İşte Demokrasi ve adaletin temsil edildiği bir ülke olarak gösterilen Amerika’da yaşanan adaletsizlik . Bize de bu ülke, tatbik ettikleri demokrasi, hak ve adaleti önermekteler ve biz de onların yolunda ilerlemekteyiz. Hoş ülkemizde idam cezaları kalkmış olsa da, Amerika ile yok bir farkımız, delil ve bulgu olmaksızın insanları hapislerde çürütmekteyiz diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|