|
|
Hayvan hakları birleşim hareketi - HAYİHAKKategori: Yaşam | 5 Yorum | Yazan: Pınar Özkan | 26 Ağustos 2011 17:38:58 Alelacele bir çay bahçesinde tanıştırıldık. Arkadaşlarımla çay içerken ordan geçiyordu. Elinde hayvan taşıma kutusu vardı. İçinde boynu arkaya dönmüş bir siyah kedi, boynunu öne çeviremiyordu hayvancağız. Acı çektiği bakışlarından belli oluyordu. Sokak kedilerine musallat olan o meşhur virusten olduğunu öğrendik. Bir süre hergün veterinere götürülüp tedavisinin yaptırılması gerekiyormuş. Vet'den geliyoruz şu anda iyi sayılır dedi. Kedinin iyi hali böyleyse!
Çabuk tarafından bir çay söyledik ona, masadaki taze simitlerden peynirlerden ikram ettik. Simittten bir parça kopardı, çaydan bir yudum aldı ve ayaklandı. Gitmem lazım! Yok oldu. Güneşli bir akşamüzeri çay, simit ve sohbet keyfinin cazibesine kapılmayacak kadar ne acelesi olabilirdi? Doğru söylemek gerekirse Türkiye'ye kesin dönüş yaptığımdan beri hayvan hakları ile ilgili sayıları artan sivil toplum kuruluşlarının isimleri duyuyordum ama ilk kez bir aktivistle karşılaşmıştım. Nişantaşında sonraki karşılaşmalarımızda yine elinde hayvan kutularıyla bir yerlere yetişiyordu. Çabuk merhabalaşıyor, dönüp arkama bakana kadar yok oluyordu. Cılız haline rağmen müthiş bir enerjisi vardı. Bebekte sözleşmiştik arkadaşımla, konuşacak çok şey vardı. Eski günlerde olduğu gibi Bebek yokuşunu yürüyerek indim, heyecanlıydım. Parkın önündeki durağa vardığımda arka ayağını havada tutan yavru bir köpek gördüm. Sokak köpeklerinin o sevimli bakan gözleriyle karşı karşıya kalmştım yine. On yıl Türkiye'den ayrı kalmıştım ama hemen hatırladım bu tanıdık bakışları. Yakındaki büfeden çift kaşarlı bir tost yaptırdım ona. Yemekle suyla hiç ilgilenmedi. Havada tuttuğu ayağını kokluyordu. Acısı vardı. Çaresiz hissettim kendimi. Bu çaresizlik de çocukluğumdan beri iyi bildiğim bir duyguydu. İnsanlar aç kızım, sen ayağı kırık sokak köpeğiyle uğraşıyorsun, onlar kendi kendine iyileşir! sayısız kere duymuştum. Anlaşılan yine yalnızdım.Hemen telefona sarıldım eski dostum anlardı beni. Ben şimdi ne yapayım, hiçbir araba, taksi almaz bu köpeği? Mehtap'ı ara dedi telefonun ucundaki ses. Hani o aktivist kız. Peki. Mehtap hanım ayağı kırık bir köpek var ne yapabilirim? Telefonda ilk kez birisi alt tarafı bir sokak köpeği için yapmam gerekenleri anlatıyordu. Birileriyle konuşacaktı. Orda beklememi söylüyordu. Beklemeli miydim? Gelir miydi sahiden birileri? Yurtdışında alıştığım birşeydi ama..... 20 dakika köpeğin yanında durdum. Biri beni dürtüyordu. Hanımefendi bahsedilen köpek bu mu? Karşımda Beşiktaş Belediyesinden iki görevli, park ettikleri arabayı gösterdiler. Arabanın kapıları açıldı. İçerde kanadı kırık bir martı ve yaralı bir tavşan oturuyordu. Köpeği yakalayıp içeri koydular. Etraftan geçen birkaç kadın Belediye arabasını görünce, nereye götürüyorsunuz zehirleyecek misiniz, diye tepki gösterdiler. Haklıydılar. Belediye arabaları şimdiye kadar bu işler içindi. Üç hafta sonra telefonum çaldı. Beşiktaş Belediyesi. Köpek iyileşmiş, kısırlaştırılmış gelip alabileceğimi söylediler, istemezsem tekrar Bebek parkına bırakılacakmış. Neden sonra iyi çalışan sayılı Belediyelerden biri olduğunu öğrendim. Ne yazık ki diğerleri hala eski metodları uyguluyorlarmış. Gelibolu barınağı yüzün üzerinde köpek yakalamış, tel örgülerin ardına kapatmış ve adeta hayvanları unutmuşlar. Haftasonu ne gönüllüsü, ne görevlisi geliyor. Gönüllü çalışanı bile yok. Yaklaştıkça uzaktan havlayan, ağlayan köpeklerin sesi duyuluyor. Barınağa varınca iskeleti çıkmış, tüyleri uyuzdan dökülmüş köpeklerin havlamaları heyecanlarıyla iyice artıyor. Her hafta bir iki tanesi de ölüyor zaten. Tüm yük maaşlı iki çalışanın üzerinde. Onlar üç beş lokantadan ne toplayabilirlerse, yoğurtla tatlıya karışmış bir tavuk kemiği belki çıkar yoksa taşlaşmış kuru ekmeğe talim.Ne ilaç, ne aşı ne de tedavi var. Barınaklar açılalı hayvanlar daha mı acı çekiyor ne! Kime bahsetsem aman anlatma biliyoruz diyorlar. Bir kez daha çaresiz ve yalnız hissediyorum kendimi. Yine acelesi vardı. Bir köpeğe tecavüz ihbarı almışlar oraya gidiyordu. Ayaküstü de olsa bahsedip rahatlamak istedim. Beni dinlerken bir yandan susmayan telefonlarına cevap veriyordu. İstanbul'da bunca işinin arasında bir de Gelibolu hikayesi mi dinleyecekti. Trakya bölgesindeki tüm barınaklara yönelik çok şikayet aldıklarını, yardımcısı Attila ile oraları ziyaret etmeyi planladıklarını söyledi. Gitseler ne yapacaklardi ki? Belediye ve veterineri ile defalarca görüşmelerim sonuçsuz kalmıştı. Onların barınak anlayışı buydu! Bir hafta sonra telefonum çaldı. Yola çıktıklarını söyledi, adres soruyorlardı. Barınak görevlisi zaman zaman benden ihtiyaç malzemeleri isterdi. Belediyenin köpeklere ayırdığı yetersiz bütçenin tamamı senede bir uğrayan taşaron firmalara gidiyordu. Onlar ne kadar hayvan kısırlaştırabilirse. Üremeleri dursun yeter ki. Birkaç gün sonra barınak görevlisinden mesaj aldım şöyle diyordu: Pınar hanım bir şey oldu! Bizi hatırladılar! barınak bakıma alındı, ilgili bakanlıktan ilaç ve aşı geldi ayrıca taşaron firma burada, kısırlaştırmalara başladı. Anlaşılan o ki bizim sıska kız iş başındaydı. Temmuz başında yakın dostumun köpeği Einstein kalp hastalığına yenildi. Arkadaşımın 12 yılını birlikte geçirdiği çocuğu gibiydi. Einstein ve annesi Kite ile ne çok anılarımız vardı. Veterineri pek umut taşımıyordu yine de elden gelen herşey yapıldı. Sıska kız sabahın köründe, gecenin onikisinde gelebildiği her saatte uğradı, koca köpeği yüklendiği gibi bahçeye taşıyor, sevdiği bahçesinde yürütüyor, çırpınıyordu. 5'inci haftanın sonu sabahın 7'sinda telefonum çaldı. Onun sesiydi. Einstein'ı sabaha karşı kaybettik!... Arkadaşım yıkılmıştır, biz ne yaparız şimdi, herkes tatilde nasıl gömeriz? hızla aklımdan geçirdim. Telefondaki ses konuşmasını sürdürdü Ben Atilla ile Tuzla hayvan mezarlığındayım görevliyi bekliyoruz sen arkadaşını yalnız bırakma... Arkadaşımı tatile yolladık. Pazar öğle üzeri dersten çıktım, Nişantaşına gittim. Semt sakinleri tatildeler, dükkanlar kapalı, her pazar açık olan kafelerde hayat yok.Ortalık oldukça sessizdi. Tepeden Einstein'ın koşturduğu bahçesine baktım sonra da apartmanın büyük kapısına... Melburn'dan tatile geldiğim zaman uykumu alır almaz elimde portakallı kurabiye, soluğu burda alırdım. Tepede durur, bahçede tembihli beni beklediğini görürdüm. İki saniye sonra demir kapının otomatiği açılırdı. Zili çalmaya hiç fırsatım kalmazdı, Einstein havlayarak çoktan arkadaşıma haber vermiş portakallı kurabiyesini almak için jet hızıyla iki kat merdiveni çıkmış olurdu. Topağacına doğru yürüdüm, elimde telefon.... aradım sıska kızı. Buralarda mısın? Hayret! Evdeyim dedi. Kurtardığı hasta hayvanlarına bakıyormuş. Kahve içelim mi diye sordum, telaşsız yanıtladı. Sen köşedeki büfenin tahta iskemlelerine otur geliyorum. Her zamanki bir yerlere yetişecekmiş gibi acelesi yoktu. Kahvelerimizi içerken elbiselerden takılardan, sevdiğimiz renklerden söz ettik, yeni tanışmış gibiydik...Uzun saçlarını toplamış topuzuna çiçekler koymuştu. Kahve fallarımıza bakıp gülüştük. Mehtap dedim, bana Hayihak'tan söz eder misin? Nasıl başladınız? Bizler gibi sokak hayvanlarına tek başına bakmaya çalışan orman, park gönüllüleri insanlar var. Tek başına oldukça zor oluyor ayrıca çözüm de getirmiyordu. Hayvanları Koruma adı altında kurulmuş dernekleri aradığımızda biz yaralı hayvanlara müdehale etmiyoruz, ihbar kuruluşu değiliz yanıtını alıyorduk, ayrıca yürürlükte olan yasalar da uygulanmıyordu. Barınak gönüllüleri Derneği yollardaki yaralı sokak hayvanlarını toplayıp veterinerlere götürüyorlardı. Bu derneğin ambulansı hizmetten kalkınca artık bir misyon çalışması şart oldu. Nedir bu misyon çalışması? Yerel idarelerin yetersiz kalan sistemini, bakış açısını değiştirmek, yasa değişikliklerinin yapılmasını sağlamak, toplumu bilinçlendirmek ve devletle gönüllülerin uyumlu bir şekilde çalışmasını hedef almak. Bir yıllık bir düşünme aşamasından sonra 7 ila 10 kişiden oluşan saha çalışanları dediğimiz orman, park ve sokak gönüllüleriyle Hayihak'ı kurup, bu yılın 21 Şubatında başladık. Neler yapıyorsunuz veya yapabiliyorsunuz? Doğrudan arama kurtarma yapıyor, yaralı hayvanları sağlık hizmetine kavuşturup bulundukları alana bırakıyoruz, düşkün hayvanları da sahiplendiriyoruz. Amaç yaralı hayvana ilk müdehaleyi yaptırıp bulunduğu belediyeden sağlık hizmetini aldırmak, ancak bu hizmeti veren belediye sayısı çok az. Hedefimiz, her park, site, sokak ve ormanı bir gönüllü vasıtasıyla gözetim altına almak, kısırlaştırıp, aşılatıp, küpeletip ve cipletip bir veri tabanında toplamak. Böylece hayvanların belediyeler tarafından toplatılıp ormanlara ve otobanlara atılmasını engellemek. Ya peki bir gelir veya kaynak bulabiliyor musunuz? Maalesef hiçbir kaynağımız yok! Tamamiyle biz gönüllülerin kendi cebimizden harcadıklarıyla yapılmaya çalışılıyor. Devlet kuruluşları size nasıl bakıyor? En azından destek vermeye başladılar mı? Çevre ve Orman Bakanlığı Doğal Hayatı Koruma ve Milli Parklar Müdürlüğü bizi tanıyor, beğeniyor. Gönüllülük esası olarak yapıldığı için takdir ediyor. Bu konu ile ilgili bir Protokol imza aşamasında. Barınakların durumunu nasıl buluyorsunuz? Oldukça kötü durumdalar. Bizler barınaklara karşı çıkıyoruz. Bunun yerine hayvanları rehabilite edip bulundukları yerlere, gönüllülerin gözetimine bırakılmasını savunuyoruz. Ancak, düşkün, felçli, hasta,uzuvlarını kaybetmiş hayvanların geçici hayvan bakım evinde veteriner gözetiminde sağlıklarının stabilize olmasını istiyoruz. Hayvanların uyutulmalarına ve itlafına kesinlikle karşıyız. Diğer derneklerle ilişkileriniz nasıl? Bir hayvanın hayatı ile ilgili ya da yasaların uygulatılması konusunda, tüm aktivist, dernek, oluşum veya vakıf herkesle güçbirliği yapabiliriz. Hayvan haklarıyla ilgili hangi yasa uygulanmalı veya değiştirilmedir sizce? 5199'un 28'inci maddesi üzerinde mutlaka değişiklik yapılmalı, Kabahatler kanunundan TCK'ya alınmalıdır. Hayvanlar üzerinde deney yapılmaması için yasalar düzenlenmelidir. Partilerin hayvanlara ve hayvan haklarına yaklaşımları nedir? En çok hangi partiden destek görüyorsunuz? Milliyetçi Hareket Partisinin simgesi Asenadır, kurtarıcılığı simgeler. Ne yazık ki bu parti, hayvanları topluca katlederek konuya çözüm bulmakta. Ak Parti, dini değerleri üstün tutan bir partidir ve dinimizde merhamet ve hayvan sevgisi önemsenir. Maalesef onlardan da yeterli desteği alamamaktayız. Hayvanlara hizmet verecek bir binanın açılışında kurban kesilmesi kabul edilir değildir. Cumhuriyet Halk Partisi ise 4-5 bin köpeği barınak denilen hapishanelere kapatıp ölüme terketmektedir. Biz Hayihak olarak doğasını, hayvanını korumayan, yasaları çiğneyen yerel Partiler istemiyoruz. 5199, rehabilite et ve alındığı yere bırak der .Oysaki yerel idareler ormanlara ve otobanlara atıyor. Her yıl Büyük Ada' da Aya Yorgi'deki tören için 3-4 at ölmektedir. At sahipleri atları ölesiye çalıştırmakta ve Belediye bu konuda hiçbir şey yapmamaktadır. Bizler ayrıca tür faşizmine de karşıyız. Teşekkürler Mehtap..... Araştırmalar hayvana şiddet ve insana şiddet arasında çok önemli bağ olduğunu göstermektedir. Cinsel suçluların, seri katillerin birçoğunun geçmiş yaşantılarında hayvanlara yönelik suç işledikleri belgelerle açıklanmıştır. 5199 sayılı Hayvanları Koruma yasası, Türkiyede gerçekleştirilen tecavüz, kurşuna dizme, işkence etme, dövme, dövüştürme, sakat bırakma gibi hayvanlara yönelik suçların hiçbirini cezalandırmıyor. Sadece kabahatler kanunu kapsamında göstermelik bir yaptırım uyguluyor. Bugün hayvana yapılan eziyetin yarın insana yapılacağı unutuluyor. Hayvanlar can çekişerek öldürülürken ceza olarak kesilen makbuzlar bu yanlış sistemde devlete para kazandırıyor. Bir hayvanın acı çekmeden yaşama hakkı, bir insanın acı çekmeden yaşama hakkı kadar önemli olmalıdır. Doğal hayatı koruyan insan gerçekte kendisinin mutluluğunu güvence altına almaktadır. HAYİHAK etkinlikleri için: (Kedi) www.pisibank.com
Yorumlarhikmet kılıç
{ 17 Haziran 2014 16:51:27 }
öncelikle şunu çok iyi bilmeliyizki kişilik yada dini tercihiniz yada bakış açınız ne olursa olsun onlarında bizim gibi bir kalbi ve duyguları var olaya nereden bakarsanız bakın bizimle bu dünyaya kendi tercihi olmaksızın gelip aynı havayı teneffüz ediyoruz ilgi alaka saygı ve sevgiyi sonuna kadar hak ediyorlar allah(cc) buyuruyorki onlar benim sessiz kullarımdır eziyet etmeyiniz mahşerde konuşup haklarını arayacaklar der saygılar sessiz arkadaşlarımızı savunan tüm arkadaşlarıma mevlam güç kuvvet versin
hikmet kılıç
{ 17 Haziran 2014 16:39:30 }
canım allah yardımcın olsun gücüne güç katsın
MELEK
{ 06 Eylül 2011 07:00:04 }
iyiki varsınız..sizi seviyorum.
evrim
{ 03 Eylül 2011 20:18:46 }
mükemmelsiniz tebrik ve teşekkürederim
M. Fatih Gemicioğlu
{ 27 Ağustos 2011 10:54:35 }
Pınar Özkan'ın, hayvanlar ve hayvan hakları konusundaki bu aydınlatıcı yazısı, bizi bu konuda düşünmeye sevketmelidir. İnsanlar gibi acı duyan, kanayan yinede insana bağlılığını, sadakatini kaybetmeyen bu varlıkları, kanunlar ve insanlığımızla korumamız gerekir. Çağdaş medeniyet seviyesine gelmek için ilkönce hayvanları koruyacak kanunlar yapılmalı ve bunlara yapılan fiillerin TCK kapsamına alınması sağlanmalıdır. Teşekkürler Pınar hanım.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|