Bilmem hatırlar mısınız çok kısa bir süre önce orta doğu ülkelerinde yaşayan genelde müslüman olan insanların "DAYI"lığına soyunmuştuk. Osmanlı döneminde mahalleler içinde ve o mahalleden sorumlu "DAYI" lar vardı . Mahallenin namusu , mahallenin asayişi, mahallenin üzüntüsü ve mahallenin sevincinden hep onlar sorumlu olurlardı. Bu mahallenin asayişini temin etmekle kendini görevli kılan insanlar yörede oturanların kendilerine temin ettikleri ayni ve nakti yardımlarla geçimlerini sağlarlardı.
Konuşma şekillerindeki ulu orta laf etmelerinden onlar ‘’KABA ‘’ hitabetlerinden dolayı ‘’ KABADAYI ‘’ olarak adlandırılırdı. Kaba dayıların kendi içlerinde ayrı sınıflara ayrıldıkları söylenir. Kabadayıların yardımcıları YELEKLİ adıyla anılır , onların bir alt sınıfına, yani çıraklarının ise MİNTANLI diye adlandırıldığı söylenir. Oldukca gür bıyıklı, yapı itibari ile cüsseli, bir elinde tesbih diğer elinde bir maskotla mahallenin bir sokağının ucunda göründüğünde KABADAYI, bütün sokağın sakinlerinin pencereden bile bakmadığı bir sakinlik çökermiş mahalleye.
Omuzundaki uzun tahtanın her iki ucundan asılı iki tepsi içinde yoğurt satan yoğurcu bile sesini keser, Kabadayı’nın yanından geçerken hiç ağzını açıp ‘’Yoğurtçu‘’ diye bağıramazmış. Mahallede seyyar satıcılar ‘’Kabadayı ‘’ nın yürüdüğü yola bile çıkmak istemezlermiş, ne de olsa orada yürümek ve satış yapmak için Kabadayı’ ya rüsum ödemesi şartmış.
Her semtin kabadayısının borusu yani hükmü, onun sınırladığı yerleri aşmazmış. Kimi zaman bir Kabadayı bir başka semte geçerse, bıraktığı yere yerleşecek kabadayıyı kendisi belirlermiş. İşte böyle bir yaşam ve davranışın bizim genlerimize işlediğine inanmaktayım.
Orta doğudaki çeşitli ülkelerde yaşayan değişik milliyette olan ve kökeni arap olan Müslümanların yaşadıkları yerlerde karşılaştıkları insanlık dışı davranışlara genelde zengin Arap ülkelerinin bigane kaldıklarını görmekteyiz. Okyanus ötesinden devamlı talimatla yönetilen Suudi Arababistan’ın bu davranışlara hiç sesini çıkarmadan oturmalarını hayretle izlemekteyim. Zaten onların bir ses çıkarmalarına gerek kalmamakta, çünki bizim ülkemizde bilhassa Istanbul’da hatta Kasımpaşa’da yetişen öyle insanlar var ki Orta Doğu’da itiklenen Müsliman Arapların ‘’KABADAYI’’ lığına soyunmakta.
Kimse endişe etmesin ‘’ Müsliman Din Kardaşlarımız’’ ın arkasında mahallenin kabadayısı bulunmakta ve mahalle olarak da seçilen yerin ‘’Orta Doğu‘’ ile sınırlandığını düşünmekteydim. Yörede durmadan Araplarla didişen bir İsrail ile sandalye meselesine bağlı bir çok konuda sürtüşme yaşamamıza rağmen bir de ortaya ‘’GAZZE’de yaşayan din kardaşlarımız için yardım toplama‘’ kampanyası yaratmamızın sonunda ‘’Mahalle‘’ için, ülkemde haraç toplamaya yine bir Kasımpaşalı ön ayak oldu. Bir kaç gece içinde milyonlara varan paralar Zıraat Bankasının bilmem ne hesabında toplanmaya başlandı. Hatta bu para toplama kampanyası için çok ünlüler kullanıldı .
Televizyon ekranlarına en popüler yüzler çıkarılarak bir kaç gecede, bu programlarda inanılması zor miktarda nakit parayı toplamak çok önemli idi. Ne de olsa bizim mahallenin KABADAYIsı olarak böyle işleri yapmamız gerekirdi. Bu toplanan paraların akibetinin ne olduğunu bilen olmadığına adım gibi inanmaktayım. Bu paraların akibetini bir bilen çıksa da bizlere söylese.
Bu günlerde TRT radyolarında buna benzer bir başka ‘’Dayılık’’ adına para toplanılması üzerine yayın yapılmakta. Şimdi de ‘’Afrikada aç olan çocuklar ölmekte, bunlara fitrenizi verebilirsiniz‘’ gibi sözlerle insanların en zayıf noktası olan din ve vicdan duygularını sömürmeye kalkan bir zihniyeti anlamakta güçlük çekmekteyim.
Borç batağında olan bir ekonomiyi yaşayan ülkemizde himmete muhtac dede, kim kime himmet ede derken toplanan paraların yine bir DENİZ FENERİ’ ne dönüşmiyeceğini kim garanti eder diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına,