Kaç sene olduğunu bilmiyorum fakat insanlık tarihinde kara bir leke olarak kalacak bir olayın 16 sene evvel yaşanmasını bu gün gibi hatırlamaktayım. Buna benzer bir başka olayda, 1950 senelerinde Güney Kore'ye komünist güçler saldırdığında, katliamı durdurmak için cepheye yeni gelmiş Türk askerleri Kunuri'de en ön saflara bilinçsiz gönderilmiş idi.
Bazı gerçekleri bugün tarih kitaplarından öğrenmekteyiz. Bazı gerçekler ise hala askeri sır olarak harp safahatları notlarında, nedensiz yatmaktadır. Pentegon arşivlerinde yazılı bulunan 61 yıllık bu harekatın mutlaka ortaya çıkmamış bir çok yönleri olduğunu düşünmekteyim.
Bizim okuyup öğrenebileceğimiz bilgiler dışında bir çok bilgi tarihin tozlu yapraklarında onu yazanlarla birlikte yattığı muhakkak. Türkiye’deki Genel Kurmay arşivinde de bu konularda bazı gerçeklerin yazıldığını düşünüyorum. Tarih kitaplarında bahsedilmeyen bazı gerçeklerde hayatlarını kaybeden askerlerle birlikte sonsuzluğa gittiğine inanırım.
Katliam konusunda acı bir olayın geçtiğimiz hafta 16. anma günü idi. Bir düşünün, Birleşmiş Milletler tarafından ülkeye davet edilen bir çok ülke askerleri, Bosna Hersek’te trene bakar gibi olayları izlemesine ve bir tek güç kullanmayarak konu mankeni olarak orada bulunmalarını izlemekten utanç duymaktaydım. Bu gün bu menfur olayı tekrar anarken tüylerim diken diken olmakta.
Srebenitza’nın Sırp’lar tarafından işgali sırasında metruk bir fabrikada konuçlanan Hollandalı askerlere korunmak amacı ile sığınan halkı, hiç acımadan ve öldürüleceklerini bile bile Çetniklerin ellerine teslim eden Hollandalı askerlerin, en az bu masum halkı öldürenler kadar suçlu olduklarını düşünmekteyim.
Teslim edilen halkın tamamının 60 kadar toplu mezara parçalanarak atılmasını, Birleşmiş Milletlerin izah etmesi gerekir. Bir evde yaşayan bir köpek bile öldüğü zaman, nasıl itina gösterilir, bu insanların hayvanlar kadar bile canlı değeri yok muydu da, parçalamışlardı.
Burada olaylara seyirci kalan bütün dünya’yı lanetmek istiyorum. Hele Hollandalı askerin suçlarının Lahey'de sorgulanan Sırp kasabından farkı olmaması gerek. Burada din unsurunun da rol oynamadığını kimse söylemesin.
Bu konuda tarihteki Haçlı seferlerinin etkisinin ve bilhassa kilisenin rolünün olmadığını iddia etmek mümkün değildir.
Irak, zamanında Kuveyt’i işgale kalktı, nerdeyse bütün Amerikalı askerler körfez içine gelip duruma müdahale etti. Daha sonraları Irak'taki petrole göz diken Amerika, CIA nin yetiştirdiği Saddam’ı ortadan kaldırarak ‘’bu dünyada ben ne istersem yaparım’’ imajını ortaya koydu. Belki Sırplar da, Amerika’nın bu tür davranışlarından kuvvet alarak bu katliamı yaptı.
Geçtiğimiz hafta hüzünlü bir anma toplantısına tanık olduk. ‘’POTOÇARİ’’ mezarlığında bir tören vardı. Toplanan 613 katliam kurbanını tabutlara koyarak, Hollandalı askerlerin Çetniklere teslim edildikleri fabrikada, dini tören sonunda, binlerce savaş kurbanının yattığı mezarlığa götürdüler. Buradaki törene ülkenin her tarafından gelen mağdur yakınları hazır bulundu. Bu katliamda hayatlarını kaybeden insanların ne günahı vardı diye düşünürken, müsebbipleri için lanet okumaktayım.
Kanımca bizim de bu insanlar için kalbimizde derin bir sızı bulunmakta. Yakın tarihimizde bizim de böyle haksızlığa uğradığımız bir çok olay olduğunu düşünmekteyim. Ülkemizi temsil etmek için en uygun vekilimizi bu törene gönderdiğimize de inanmaktayım. Kendisinin bu törenlerde, başka diğer törenlerde ve bilhassa Recep beyin konuşmalarında ağlayan bir yapısı olduğundan, mezarların başında bütün içtenliği bizleri temsil ettiğine inanmaktayım diye bir sözüm geldi söyledim hem nalına hem mıhına.