A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

Yük ve Boşluk

Kategori Kategori: Felsefe | Yorumlar 2 Yorum | 11 Temmuz 2011 14:01:10

Ben daha seninle dolmadığımdan kendime henüz bir yüküm- Augustınus. Yaşam standardımızı yükseltmek, varolanı koruyabilmek için mücadele sırtımızda bir yüktür. Bu yükten yorulur, kimi zaman kurtulmak isteriz, ama oflaya puflaya bu yükü taşımaya devam ederiz. Sık sık yakındığımız, üstümüzden atıp kurtulmak istediğimiz "geçim" odaklı bu yük, aslında altında ezilip kahrolacağımız çok daha ağır başka bir yükü hissetmemizi azaltır.

Bu yük hayattır, bizatihi hayattır.

Şu veya bu düzeyde geçinmek bir yüktür, bazılarımıza ise bizatihi hayat yüktür.
 
Pek çok kişi, hayatın hay huyu içinde, bu yükün varlığını hissetmez. Hissedebilmesi için, kendini  sürekli tartması gerekir. Ama hayatın her türlü zorluğunu tartan insan, kendini tartmaya gelince yan çizer.
 
Tıpkı kantar gibidir insan, üzerine çıkan kamyon kamyon yükü tartar, ama kendini tartamaz.
 
Neden, çünkü içerdeki yük “trajiktir”. Dışarıdaki yük bunu örtücüdür.
 
O yüzden insan gözünü dışarı çevirir ve adına “geçim” diyerek ister, sürekli bir şeyler ister, bir şeyler olmak ister, bir şeyler tatmak ister, zengin olmak, ünlü olmak, güçlü olmak ister, hep ister.
 
Bu da bir mücadele, bir yük getirir beraberinde.
 
Peki isteği yoksa, başkalarının olmak, tatmak istediği şeyler, karşılığında taşınması gereken yüke değmediğini düşünüyorsa ne olacak?...
 
Tüm değer yargılarıyla, gündelik işleriyle üzerine üzerine gelen hayatın, aslında “iç karakteri”ni bir yük olmaktan çıkarmaya çalıştığını fark ediyor ve bu çabanın kendisinin beyhudelik ve anlamsızlıkla aynı anlama geldiğini kavrıyorsa o zaman ne olacak?..
 
Dışardan çok içerde, kendinde olan bir hayatın varlığını çok daha yüksek biçimde görüyor ve bunun “esas” olduğuna inanıp onu anlamak, tatmak, bilmek yaşamak istiyorsa, o zaman ne olacak?..
 
İşte o zaman hayat  zevkiyle sefasıyla, temsil ettiği değerleriyle, kışkırtıcılığıyla bir anlamsızlık, beyhudelik olup çıkar.
 
Dışsal olan pek çok şey huzursuzluk olup çıkar.
 
Dışşsal olana yabancılaşma, kendinde olanı tanıma başlar.
 
Dışsal anlamda yarattıklarının peşine düşüyor insanoğlu, ama içsel anlamda kendisini yaratanı terk ediyor Augustinus.
 
Dışardaki hayat tıka basa doludur, içerdeki hayat boşlukla doludur.
 
Dışardaki hayat ıvır zıvırın yüküdür, içerdeki hayat, boşluğun yüküdür.
 
Boşluk Tanrının sessiz harflerle yazdığı bir metindir. Bu metinde manayı taşıyan bir ses yoktur, boşluk manayı taşımaz, sunar, nesnesiz, harfsiz sunar.
 
Dışarının nesneleriyle dolu olan insan, boşluğun nesnesizliğinden sıkılır. Salt mana ona manasız gelir. İçinin aracısız ve dolaysız manaya temasının yarattığı boşluk onun alıştığı değildir.
 
Hayatı bizatihi yük olarak hisseden insan içinse durum tersidir, boş ve sıkıcı olan içimizdeki boşluk değil, dışarıdaki dolu görünüşlü bomboşluktur.
 
Nesnenin yarattığı doluluğun içi kovuk kovuktur. Bir arzunun peşine düşüp nesnesini ele geçiren insanın durumu da öyle. Hevesle kovalayıp elde ettiğimiz bir nesnenin haz doluluğu çok geçmeden yerini kovuğa benzeyen aç bir ağza bırakır.
 
İşte bu noktada, o ayrım başlar. Ya başka bir nesneyi tüketmeye koşarak içinizi kovuk kovuk yaparsınız, ya da kovuğunuzu boşluğa dönüştürecek sabrı ve erdem dönüşümünü gösterirsiniz.
 
Kabul edelim etmeyelim, hayat bizatihi insana yüktür, yük gibi gelmelidir. Bunun böyle gelmesi sizin içinizdeki trajik özü duymanızdandır. Bu öz bizim insansal varoluşumuzun ta kendisidir, bizi türümüzün ta kendisi yapan özelliktir, bizim Tanrısallıktan aldığımız payın en çarpıcı kanıtıdır.
 
İnsan-yaşam formunda olmak, kökeninde insanın istediği değil Tanrının istediği bir şeydir.
 
Tanrısallığı içinde duyan insanın, “yaşayan-ölen” sonlu bir yaşam varlığı demek olan “insan olmak”tan hoşnut olması beklenemez.
 
İçindeki trajik duyuşun kaynağı burasıdır, hayatı bizatihi yük kılan duyuşun kaynağı da ve tabii boşluğun.
 
İçinizdeki sonsuzla, dışınızdaki sonsuzun “sonlu görünüşleri”nin karşılaşmasından doğan şeydir boşluk.
 
Trajik olanın silik ve dingin yüzü.
 
Tanrının sonlu ile sonsuz arasındaki geçirgenliği.
 
Boşluğu tanı, bunun için öğren.
 
Tanrı öğrenilmiş boşluktur.
 
Boşluktan sonrası hiçliktir, hiçlikten sonrası Tanrı. Yaşayan insan varlığın, Tanrıyı deneyimlemesinin en etkin hallerindendir boşluk.
 
Kendini boşlukla dolduran Tanrıyla doldurur, kendini beniyle dolduran boşunalıkla doldurur. Birinin yükü Tanrıdır, diğerinin yükü kendisi.
 
İnsana ağır gelen benidir, Tanrı değil.
 
Tanrı bir “müjde” taşıma yükü gibidir. Ağırlığı yoktur, ama varlığı bütün benliği sarar. Sevinci vardır, ama bir an önce dışa vurmak isteyip vuramayışın, kederli sıkıntısı, müjdenin içeriğini tam anlamıyla bilmek isteyip, bir türlü bilemeyişin meraklı huzursuzluğu da vardır.
 
Bu yükle insan çökmez, yükselir.
 
Söz konusu yükseliş sizi nesnelerle içiçelikten, ya yanyanalığa, ya da yukarıya götürür.
 
Hayatın hızı karşısında içinizde sizi yatıştıran muhteşem bir yavaşlık devinimi oluşturur.
 
Bunaltıcı anlarında hayatı, uzak bir uğultu algısına çevirir.
 
Bu yükseliş ve her şey demek olan o kutsal boşluk, varoluşun trajik özünü duymakla başlar.
 
Bunun Tanrının özünün yaşayan varlık özüne dönüşmesinin “trajikliği” anlamına geldiğini derinden duymakla bizi kuşatır.
 
Sezeriz ki insan, Tanrının tragedyasıdır.
 
Bunu hissederek yaşamak, kendi içinde bu yükle dolaşmak, bu tragedyanın en kutsal repliğiyle donatır bilinci : boşluk; hayatıysa bizatihi bir yük kılar.
 
Hayat görevdir, boşluk amaç.
 
Boşluk keşiflerle doludur, hayat görevlerle.
 
Boşluk neden keşiflerle doludur, çünkü Tanrının yeryüzünden “kendine” doğru çekildiği adrestir.
 
Boşluğun “gölgemsi gerçekliği”nde dolaşarak sonsuza ilişkin sonsuz keşiflerin içine dalınır.
 
Hayatı bizatihi yük görenlerin heybesindeki yük, bu keşiflerdir. Ve bu yük, trajik duyuşa karşılık mücevher gibi bir armağandır.
Yunus bu sözleri çatar /
Sanki balı yağa katar 
Halka mataların satar 
Yükü gevherdir tuz değil
Armağanlar dolu boşluğa varmanın süreci üç aşamalıdır.
 
Birinci aşama: Hayat çekicidir, tek gerçektir, insan bir çok şey olmak ister, hayatı onun sunduklarını adeta yalayıp yutmak ister. Eğlenmek, sahip olmak, türlü türlü beklentiler içinde, türlü türlü hazların peşinde koşmak anlamlı ve arzulanan bir şeydir. Hayat bizatihi yük olmadığı gibi, soyut bir olgu olarak pek farkında da olunamaz.
 
İkinci aşama: Bir şeylerin doğru gitmediği hissedilmeye başlanır. Kendini sürüklenen, ordan oraya çarpılan, bir oyuncak gibi görmeye başlanır. Eskisi gibi insan kendini hayata olduğu gibi bırakamaz. Bir şeyler onu tutar, ben ne yapıyorum, ben kimim, hayat nedir gibi sorular derinden ve sık sık sorulur. Hayat yavan, anlamsız gelir. Yaşıyor olmak bir yüke dönüşerek, iki de bir kabus gibi kişinin üzerine çöker.
 
Üçüncü aşama: Trajik olan açığa çıkmıştır. Acı dışarıdan bir nesneden değil, varoluşun kendisinden çekilir. Ama tuhaf bir biçimde başka türlü yapamaz. Bu acıya dönük ve bunu artırıcı bir yalnızlıktan çok haz alır. Gündelik hayatın içinde olmak onun sadece gerekliliğiyle sınırlıdır. Hayatta olan biten genel kabul gören pek çok şey, anlamsızlık ve bayağılık duygusu verir ona. Kendine çekilmek bir ibadet biçimini alır. Kendinin diplerine çekildikçe koyulaşan acıdan, belli bir derecesinde boşluk doğar.
 
Üçüncü aşamadaki insan yedeğinde boşlukla gezer, dünyaya yokmuş muamelesi yapan bir ruh, varmış muamelesi yapan bir beden olarak.
 
Yükü “gevher”dir, acısı doğurgan.
 
Acı Tanrısına uzak düşmüşlüktür, bu uzaklık duygusu boşlukla varoluşuna içkinleşir. Yoksa Tanrının insandan uzaklığı, ona  “şahdamarından daha yakın” oluşundandır. Bu yakınlık Tanrıyı duyuran ama görmeyi engelleyen bir durumdur.
 
“Düşmüş bir kraldan başka kral olduğuna kim ağlayabilir.”  Pascal.
 
İnsan Tanrıya olan “uzaklığının” bu düşmüşlüğünün ıstırabını ona doğru yürüyerek hafifletebilir.
 
Ama aramızda yürünecek bir mesafe yoktur. İşte burada “boşluğun ontolojisi” başlar.
 
“ Ruhun boşlukları olmasaydı manevi yol da olmazdı; çünkü senle onun arasında ayağını atabileceğin bir mesafe yoktur.” İbn Ataullah.
 
Boşluk, Krallığımıza giden yoldur.
 
Bu yolda yürüdükçe yük hayatı, boşluk yükü dönüştürür.
 
Yük ve boşluk insanı dönüştürür.
 
Yük gevher’e, insan veli’ye döner.
 
Vefa Önal

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 11 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

kübra { 02 Ağustos 2011 19:09:25 }
gerçekten de etkileyici bi yazı. tebrikler
fatih ünv. Sebahattin { 15 Temmuz 2011 17:55:23 }
İçimizdeki boşluğun anlamsızlığında ısrar eden arkadaşlarım (onlar kendilerini biliyorlar) yukardaki yazıyı dikkatle okumanızı tavsiye ederim. Ne dmiş yazar, ''boşluk neden keşiflerle doludurçünki tanrının yeryüzünden ''''kendine'''' doğru çekildiği adrestir.'' yani boşluk hem dolududr hem de tanrının keşiflerinin olduğu yerdir. kaleminze sağlık hocam.
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Erişim engeli sonrası X'te Ekrem İmamoğlu akımı
Papa Françesko yaşamını yitirdi.
Yunanistan Türk yatırımcıların adalara ilgisinden endişeli
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi'den Avrupa'ya İmamoğlu ile dayanışma çağrısı
Yüzlerce öğrenciden ABD'yi terk etmeleri istendi.

Hindistan-Pakistan Savaşı Senaryosu
Hindistan - Yeni Zelanda: Sessiz ama Kritik Bir Ortaklık
Gazze'de gıda stokları tükendi: Açlık krizi derinleşiyor
Suriye nasıl kutsallaştırıldı? Suriyeliler umutlu olabilir mi?
Penguen ve foklara da vergi uygulaması…

Trump: Çin'den ithal edilen mallara uygulanan gümrük vergisi oranı % 125'e çıkarılacak
Trump yeni gümrük vergisi tarifelerini açıkladı.
Avrupa’nın en az et yiyen ülkesi Türkiye: Fiyatlar 5 yılda % 1230 arttı!
Türkiye'de ekonomi bir kez daha belirsizlik döneminde
ABD-Çin hattında ticaret savaşı: “Soğuk Savaş’tan beri görülmemiş bir rekabet”

Avrupa gözünü ABD'li akademisyenlere dikti.
Türkiye'de Covid-19 salgını yaşam süresini azalttı.
Uzmanlar uyardı: "Uzun yaşayanlardan tavsiye almayın"
Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü

JAK İHMALYAN'DAN: “RESİM ANLAYIŞIM”
Jak İhmalyan sergisi İstanbul'da
MADELEİNE RİFFAUD, 1924-2024
KOLLEKTİF OYNAMALI KAZANMAK İÇİN
Oxford Sözlüğü yılın kelimesini seçti: Beyin çürümesi

Yapay Zeka Felsefesi
Tutunarak kalmak mı? Bulanmadan donmadan akmak mı?
Tokyo’dan Hasanlar’a, Kudüs’te bir mahkemeden bizim buralara…
“KADERİMİZ DIŞARDAN YAZILAMAZ - DIŞARI KADERİ BELİRLEYEMEZ…”
Niyetime İlham

Dünyanın hareket halindeki en eski buzdağlarından biri yaban hayatı cenneti ile çarpışabilir
Yarasaların azalmasıyla bebek ölümlerinin ilişkili olduğu ortaya çıktı.
AB İklim İzleme Servisi: 2024 yazı kaydedilen en sıcak yaz oldu.
Akdeniz'deki yaşam yok oluşun eşiğine gelmiş.
Su üzerindeki iklim değişikliği baskısı Türkiye'yi su fakiri olmaya sürüklüyor.

Çin, HDMI ve DisplayPort alternatifini piyasaya sürdü.
Telefonlar depremi 30 saniye önce bildirdi…
Çin'den gövde gösterisi: Yarı maratonda robotlar insanlarla yarıştı…
Çin'in 10 yıllık yüksek teknoloji planı nasıl işledi?
Devrimsel Bir Teknoloji: Kaykay Şasi

NASA'nın en kuvvetli teleskobu, evrendeki beklenmedik gelişmeyi ortaya koydu.
İncil'de sözü edilen mistik ağaç 1000 yıllık tohumla yeniden yetiştirildi.
Karıncaların 66 milyon yıldır tarım yaptığı ortaya çıktı.
Antik Mısır'daki popüler masa oyununun şaşırtıcı kökenleri ortaya çıktı.
At binmenin kökenine dair ezber bozuldu.

AP'den Türkiye'ye sert mesaj: Kriterler müzakere edilemez
Af Örgütü: Türkiye'de yargıya müdahale derinleşti
"Türkiye'de gazeteciler baskı ve yıldırma ile karşı karşıya"
Uluslararası Şeffaflık Örgütü tarafından 2024 yılı yolsuzluk algı endeksi açıklandı!
Türkiye OECD’de gelir eşitsizliğinin en yüksek olduğu 4. ülke

Bu sistemdeki bir kusur değil, sistemin kendisi
Post-truth dünyada adalet nedir?
1919-1922'de Bir Mayıs’lar, Gösteriler, Yürüyüşler
Türkiye halkı otokrasiye direniyor. Sessizlikten daha fazlasını hak ediyorlar.
Kakao Endüstrisinde Çocuk İşçiliği: Tadı Kadar Tatlı Değil

KURBANIM BUGÜN
KAZ DAĞI
GÜNÜN HABERİ
NE İSEN O
KILAVUZ KARGA

Mimar Sinan: Bir Dehanın Yükselişi ve Osmanlı Mimarisinin Zirvesi
İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git