Hüzünlü aşkları dinlerken hem severim öğrenmeyi, hem de içim yanar sonunda ayrılık varsa. Kimi aşklar vardır buram buram sevda kokar, kimi aşklar vardır. Yahya Kemal'in yaşadığı Celile hanıma olan sevdası gibi, hiç kavuşulmayacak kadar uzak oluşur. Kimi aşklar vardır yaşanır kısa zamanda derin iz bırakarak son bulur. Bu aşkları yarım kalan aşklar diye adlandırırım ve bunların hepsinin şarkısı oluşmaz.
1921 senesinde Emekli Öğretmen Mehmet Adil beyin Karaman’da güzel sesli bir çocuğu dünyaya gelir. Adını Ekrem koyarlar. Daha sonraları Mehmet Adil bey İzmir’e ailesini taşır. Burada büyüyen Ekrem, Şair Eşref Caddesinin arkasında Mimar Sinan Mahallesinde bulunan Namık Kemal Lisesini bitirir. Evdeki kolla çevrilen gramofonun üzerine konulan taş plaklardan dinlediği şarkıları evin bahçesinde tekrar tekrar söylemesi ablasının dikkatini çeker.
Evde ablasının ud dersleri aldığı dönemlerde Ekrem de ablasının ud çalmasından esinlenerek ud ve bağlama çalmayı öğrenir. Daha sonra tanbur çalmaya merakı artar. Okulda yapılan sahne çalışmalarında ağabeyi Nevzat ile beraber tanbur çalıp şarkı söylemeleri etkinlikleri renklendirir.
Namık Kemal Lisesini bitirdikten sonra, Izmir de bir arayış içinde olan Ekrem 1943 senesinde Ankara Radyosunda açılan stajiyer ses sanatcısı sınavına katılır. Ankara radyosundaki imtehan heyeti başlarında Mesut Cemil bey ve Ruşen bey olmak üzere küçük stüdyodaki kumanda odasında toplanırlar. Stüdyoya girip şarkı söyleyen onlarca aday içinden bir tek Ekrem, seçilerek sınavı kazanır. Radyoda stajiyer ses sanatcısı olarak başlayan Ekrem Güyer, yine kendisi gibi stajiyer ses sanatcısı olan Müzeher Özerinç’le burada tanışırlar. Radyoda bu şekilde tanışıp evlenen bir çok sanatcı olduğunu bilirim. Ahmet Gazi Ayhan ile Yıldız Ayhan, ve Meral Uğurlu ile Güneş Uğurlu bu mutlu beraberliklerin başladığı Radyodan örneklerdir.
Ekrem Güyer’le Müzeher Özerinç’in arkadaşlıkları, bu mutlu birlikteliği nikah masasına kadar götürür. 1944 senesinde evlenen Ekrem Güyer’in aşkının radyoda dillere destan olduğu söylenir. Radyoda çok sevilen güzel sesli Müzeher hanım, sakin ve asude hali ile Ekrem beyin taptığı bir hanımefendidir. 1946 yılında bu mutlu çiftin bir de çocukları dünyaya gelir. Baba Ekrem, doğan oğluna Metin ismini koyar.
Ekrem bey sevdiği ve saydığı bu mistesna hanım efendiye şiirler ve güfteler yazar. Hele bir tanesi vardır sevgiyi, aşkı ve sevdayı dile getiren, onu oğlu doğduktan sonra eşi için yazmıştır. Bu güfteyi kendi besteler. Usül Düyek, Nihavent makamında bestelediği bu şarkıyı hissederek dinlerim:
Unutturamaz Seni Hiç Bir Şey Unutulsam da Ben Her Yerde Sen , Herşeyde Sen Bilmemki Nasıl Söylesem, Bir Sisli Sazan Kesilir Ruhum Eğer Görmesem Neş’em de Sen , Hüznüm de Sen Bilmem ki Nasıl Söylesem .
Bu güzel mutluluk ve aşk 1954 senesine kadar sürer. Ekrem bey mide ağrısı ile 16 Şubat günü Hastahaneye gider. Radyo evinin arkasında bulunan Numune hastahanesine yatar. Mide kanaması geçirir. Doktorlar bu güzide insanı kurtarmak için çok çaba sarf ederler. Soğuk bir Ankara günü 19 Şubat ta Ekrem Güyer arkada sevdiklerini bırakarak hayata veda eder. Kendi Şarkısında yazdığı gibi Bir Sisli Hazan kesilir.
Müzeher hanım için hayata oğlu Metin ile sarılmak ve ayakta dimdik durmaya çalışmak zamanıdır. Eşinin hatıralarını kalbine gömer ve 10 yaşındaki oğlunu yetiştirmeye çalışır. Müzeher hanımın küçük güfte çalışmalarını herkes ile paylaşmadığı radyoda bilinir. Bir gün bir küçük kağıda yazılmış bir dörtlüğü Şekip Ayhan Özışık’a göstermek ister. Bestekar Şekip Ayhan Özışık bu dörtlüğü çok sever ve Karcıhar makamında besteler.
Unutmadım Seni Ben Unutmadım, Her Zaman Kalbimdesin , Aylar Yıllar Geçti, Söyle Söyle Sen Nerdesin, Anlaşıldı Sen Geri Dönülmeyen Yerdesin, Unutmadım Unutamadım Seni Ben Her Zaman Bendesin,
Şairin dediği gibi kimi şarkılar başlayan aşktan bahseder, kimi biten, yarım kalan aşkların şarkısını söyleyen yok, ama bu derin aşkın, sevginin kelimelerle namelere dökülmesi, bu dramatik aşk öyküsünde ölümsüzleştiğini görüyoruz . Bu yarım kalan aşkın iki şarkısını iki ayrı sesten hüzünle dinlerim .