Hadi doğruyu söyleyin kızlar, yaşınız kaç olursa olsun İngiliz prensi efendi görünümlü William güzel gözlü Kate'le evlenirken kıskançlıktan çatladınız. İmrendiniz. Gıcıklık olsun diye sade gelinliği hakkında atıp tuttunuz. Sizden önce ben itiraf edeyim, benim burnumun direği sızladı. Kalbim hızlı hızlı çarptı. "Ah keşke" dedim.
Keşke herkes ya babasının ya kocasının ya da en azından erkek kardeşinin prensesi olsa .. Ama hayatta her kadının nazlı, hassas, hisli kalabilmesini sağlayacak bir ortamın olabileceğini düşünmek pek mümkün değil.
Disney’in çizgilerinde hayat bulan bütün öykülerinin prensesleri nazlıdır. Kırılgandır. Hepsi tam bir hanımefendidir. Bütün bunların yanı sıra sabırlıdırlar. Unutmayın; pamuk prenses cücelerle kaldığı kasabada prensin onu bulmasını aylarca bekledi, Rapunzel saçlarını bir kule boyu uzattı, uyuyan güzel yıllarca uyuya kaldı.
Bir başka seçenek de şu; her kadın gerçekten prenses olmak ister mi? Prenses olmanın nimetlerinden yararlanmak bir yana yükleyeceği sorumlulukları üstüne almayı tercih eder mi? Modern çağda artık kadınlar masum ve kırılgan olmak yerine baskın ve güçlü olmayı tercih ediyorlar. Ama önceden beri soğuk ve mesafeli olmak isteyen buz kalpli bir prenses vardı. Yeri gelmişken ondan da söz edelim, günümüzde mesafeli ve kendinden emin iş kadınlarının idolüdür karlar prensesi. Güzeldir ama bir o kadar soğuktur. Ulaşılmazdır. Kalbindeki buzlar bir türlü erimez.
Bir de prenseslikten sıkılanlar vardır. Artık onlara bu mertebe ağır hatta sıkıcı gelir. Buna en güzel örnek Roma Tatili filminde Audrey Hepburn`un oynadığı Anna`dır. Büyülü iksir yüzünden değil dadısının ve doktorunun zoruyla koluna şırınga edilen uyku ilacı yüzünden uyuya kalır. Uyuya kaldığı yer ihtişamlı bir prenses yatağı değildir. Roma sokaklarından birindeki herhangi bir banktır. Bütün masalların aksine prensin öpücüğüyle değil çapkın bir gazetecinin kendisini dürtmesiyle uyanır. Hayatının en renkli iki gününü uzun boylu bu genç adamla geçirir. Üstüne üstlük saçını kestirir, avam kamarasındakiler gibi pijama giyer.
Bir de kayıp prensesler vardır ki onlar prenses olduklarını bilmezler. Ama içlerinden bir ses onlara her zaman prenses olduklarını hissettirir. Mesela son Rus Çarı’nın en küçük prensesi Anastasya onlardan biridir.
Sonunda ister pamuk prenses gibi pembe yanaklı ister karlar prensesi gibi soğuk ama karizmatik olalım her birimiz bir yerde kendimizin, bencilliğimizin ya da egomuzun prensesiyiz. Bizi uyutan kötü kalpli egonun oyununu bozacak prenslere gelince, hepsi uzun boylu, sarışın, centilmen ya da kibar olmayabilir. Hatta bazıları Shrek gibi kaba saba, tombiş hatta çirkin de olabilir.
Önemli olan sonsuza kadar olmasa bile, bir ömür boyu mutlu yaşamaktır.
Beğenerek okudum.Tebrikler.