|
Sibel Üresin Lütfen "Üremesin" Kategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Sarp Soysal | 30 Mayıs 2011 14:10:46
 Geçtigimiz haftaki yazımda kadınların mecliste temsil edilmedigini. Erkek egemen olan bir meclisin hiçbir zaman kadına şiddet, cinsel taciz, ensest ilişkiler gibi kadınları çok yakından ilgilendiren konulara çözüm bulamayacağı üzerine değinmiştim. Bu konu oldukça önemliydi çünkü biz erkekler öyle yada böyle aslında kadınlar tarafından yetiştirilmiş bir nesiliz. Ve belkide kadınlar hakkinda öğrendigimiz bir çok şeyi babamızdan değilde yine başka bir kadın olan annelerimizden öğrendik.
Tuhaftır, çocukken veya evlendiğinde aile içinde ayrıma uğrayan, başkalaştırılan her kadın erkek çocuk sahibi olduğunda benzer bir ayrıştırmayı yine kendi çocukları arasında yapmaya ve erkek çocuğunu kayırmaya başlar.
Anadolu'da bu ayrımı netleştiren "kız boğazı kaz boğazı" sözü bunu desteklemektedir. Belki bu yüzdendir ki ülkemizde kadınların dayanışmasından çok rekabetine tanık oluruz çoğuzaman.
Geçtiğimiz hafta bir hanımefendi üstelik görevi aile danışmanlığı olan bir hanımefendi gazetelere çok eşliliğin yasal olmasından tutunda, kadının toplumsal yeri, evde kalmış kızların kurtuluşu gibi bir dizi "bilimsel" açıklamalarda bulundu.
- "Erkek, bir başkasıyla imam nikahı yapacağı zaman karısından izin almak zorunda değil " -"Zengin, kariyerli, parası olan ve cinsel gücü fazla olan erkek çok eşliligi seçebiliyor. Hiçbir kadın fakir bir adamın ikinci karısı olmaz. Erkek daha cilveli, daha çok gülen, cinsel anlamda kendisini mutlu eden kadına koşuyor. Erkek olsam çok eşli olurdum" -"Çok eşlilik kızların evde kalma sorunlarının ortadan kalkması noktasında da ciddi rol oynacaktır.
“Kadın kocasına “efendisi” gibi davranacak”
Konuşması salondaki kadınlar tarafından ilgiyle dinlenen, aralarında kara çarşaflı kadınların da olduğu gözlenen Üresin, yaptığı açıklamanın ardından 'Uzun evliliklerin sırrı' konulu bir seminer verdi. Seminerde Üresin, "Uzun evliliğin sırrı, bir kadının eşine teslim olması, erkeğin de eşine Allahın lütfu olarak davranmasıdır. Kadın kocasına efendisi gibi davranacak. Efendi ne demek, teslim olmaktır. Şimdi erkekler, kadına kıymet vermiyor. İstisnalar var. Allah başımızdan eksik etmesin" diye konuştu.
Bu fikirin sahibi ve onun temsil ettiği çevrelerin söylemleri kadının nasıl bir seks objesi, evde ücretsiz iş gücü ve sömürü düzeninin bir parçası olarak gördüklerinin çok açık kanıtıdır. Bu sözleri yine başka bir kadından duymak çok daha üzücü ve ne yazık ki ülkemizde ki kadın hareketinin karmaşıklığınında bir göstergesidir. Tüm dünyada iktidar sahipleri düzenin devamı için kadın sömürüsünün ve evlilik kurumunun din ve devlet yoluyla kutsanmasının ne kadar hayati önem taşıdığını çok öncelerden kavrayarak, sistemin devamını sağlamaktadır. Hergün magazin programlarıyla evlerimizin içine kadar giren "hijenik hayatların" yaşadığı çarpık ilişkiler bir taraftan özendirilirken. Sıradan bir genç kadının duygularıyla yaşadığı bir birliktelik en acımasızca cezalandırılabilinir.
Elebette Sayın Üresin'in açıklamalarına verilecek bir sürü cevap yazılacak sayfalar dolusu yazı vardır ancak ben "evde kalmış kızlar sorunu"nu (kaldı ki böyle bir sorun varmıdır varsada kimi ne ilgilendirir) çok eşlilikle çözüleceğine inan bir zihniyete cevap verme zahmetinde bulunmayacağım. Belki de asıl sorgulanması gereken Sibel hanımın söylediklerinden çok bulunduğu konumdur. Görevi; aile planlaması, çocuk yetiştirmek, aile içi şiddet gibi toplumun kanayan yaraları hakkında rehberlik ve aileleri bilgilendirmek olan bir görevlinin açıklamaları neden hala bu durumda olduğumuzu kanıtlıyor. Çünkü toplumsal kalkınma önce kafalarda daha sonra aile dediğimiz toplumun en küçük yapı taşından başlayarak genişliyor.
Kuşkusuz ki "kadın sorunu" özel mülkiyet, sınıf toplumu kadar eski ve sistemden bağımsız olmayan bir konudur. Ancak ezen-ezilen ilişkisi üzerine kurulan sistemde yine kadın cinsinin ikinciliği Sibel Üresin gibi zihinler ve onun temsil ettiği sistem teşhir edilmelidir.
Ne yazık ki gündeme taşınan bu sözler kadın sorununda henüz nasıl bir arpa boyu yol kat edemediğimizi üstelik kartopu gibi büyüyen kadrolaşma ile nasıl geriye doğru büküldüğümüzü göstermektedir.
Bitirirken, kadın sorunun dinamikleri yine kendi içinde bulunmakta ve ne yazık ki çarpık bir ahlak anlayışının nesillerden nesillere yine bizzat kadınların eliyle geçmesinde neden olmaktadır..
Yorumlar
Henüz Yorum Yazılmamış
Yorum Yazın
|
|









|