|
|
Kurumlu Tanrılarla zavallı KayıklarKategori: Yaşam | 0 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 21 Mayıs 2011 16:26:10 Yok, yok bu insan olma olanağının sonsuzluğu içinde yitmiş, savrulup duran kayıklar, vurdukları kıyılar dert değil. Kurumlu tanrıların tahtlarını yıkamıyoruz ya! O tahtlara inip çıkanlara, eteklerinde çanak tutanlarla tahtlardan beslenen asalaklara, hepsine hepsine hayata dahil diyoruz ya... Onları da insan soyundan varsayıyoruz ya... Hatta herşeyde bir hayır vardır deyip hep onların hayırlarına yamanıyoruz ya! Dert bana.
İnsan, insan olma olanağı ile doğmuş, olanağa giden yollar sonsuz, o kadar da çetrefilli. Kimse için durum umutsuz değil ama bazan karşıma öyle birileri çıkıyor ki, yok ya bunda hiç umut yok dedirtiyor. Hatta bununla aynı insan genlerini taşıyor olamayız, ya da nasıl nasıl bunda da mı hakk’ın nuru var yani, bu nur nasıl bir şey ki bazan kendini hiç sezdirmiyor, dedirtiyor. Sokaktaki, çarşıdaki, işyerindeki umutsuz durumlar sorun değil aslında. Zaten nereden baksam, bu karşımdakinin yansıttığı umutsuzluğun önemli bir kısmı kendi içimdeki bulanıklıktan, aynalarımın anlık ya da devranlık çarpıklıklarından kaynaklanıyor. Yok bu insan olma olanağının sonsuzluğu içinde yitmiş, savrulup duran kayıklar dert değil. Diğerleri dert. Çünkü eve gidince, arkamı dönünce bitmiyorlar, gitmiyorlar. Yaşadığım dünyanın tepesine çöreklenmişler. Onlar da beşer ama öyle ağır demir atmış yerlerdeler ki, tanrılar gibi kurumlular, parmaklarını üzerlerinde gezdirdikleri o zavallı kayıkların insan olma umutları sürekli karaya vururken, onlar keder veren bir ciddiyetle insanı oynayabiliyorlar daha da kötüsü inandırabiliyorlar. Bunlardan birinin geçen hafta içinde tüm o ağır ciddiyeti ile yaptığı bir konuşma bana dert oldu. Yoksa oturup kalkıp onu dert etmiyorum. Bu kişi, ABD’nin son başkanı Bay Barrack Obama. Malum, ABD seçimleri tüm dünya insanlarını ilgilendirmek zorunda. Bay Obama da seçilmeden önce ben de ilgilenmek zorunda kalmıştım. Siyah olması önemliydi. Amerika’nın kölelik geçmişine nanik yapar gibi bir başkan seçmesi tüm siyahların ve ezilmiş toplumların insanlarının öz güvenlerini yükseltecekti. Bu arada ABD’nin dünya toplumları gözünde kan ve çamurda yuvarlanan itibarını da yükseltecekti elbette. Bay Obama’nın seçilmesi coşkuyla karşılandı.Güzel oldu. Kimbilir hangi çocukların hayatları nasıl değişecek, yeni özgüvenleri, dünyada kendilerinin de bir yerleri olduğunu görmenin verdiği güçle neler başaracaklar. Değil mi? Ya da bazıları, siyah derili birinin ABD başkanı olmasının dünyanın gerçeklerini değiştirmediğini acı acı yaşayıp, düş krıklığı duyumsayacak. Olabilir değil mi? Olabilir. Bu dünyada her şey olabilir. Bir şey olamaz. Bir ABD başkanı, ezilmiş halkların yenmiş haklarının savunucu, yaşam haklarının, özgürlüklerinin, geleceklerinin koruyucusu olamaz. Bay Obama’nın TBMM deki söylevini anımsayan var mı? Yolunca gururumuzu okşayarak verdiği yenilmez, yutulmaz öğütleri. O öğütleri emperyalizmi topraklarından defetmiş bir halkın meclisinde verdiğini... Peki onu ayakta alkışlayanları anımsayan var mı? Kurtuluş savaşımı vermiş unutkan bir halkın uyanık vekillerini yani... Unutkanlık çağı değil mi? Olsun. Biz bugüne bakalım. Bay Obama geldi, neler değişti dünyada? Siyah bir ABD başkanı ile dünya daha güvenilir oldu mu? Yalnızca Kuzey Afrika ve Orta Doğu halkları için değil, ABD halkı için de dünyanın daha güvenilir olmadığını gördük. Ama ABD halkı değil sorunumuz. Dünyaya pazarlaya pazarlaya bitiremedikleri muhteşem demokrasileri, özgür basınları, dört dörtlük hukuk sistemleri, imparatorluk orduları ile bunu kendileri çözsünler. Sorarlarsa bizim de fikrimiz var, söyleriz, o ayrı. Fakat Orta Doğu ve Kuzay Afrika halkları için, bügün güvenli mi? Gelecek ne gösteriyor? Bay Obama geçenlerde açıkladı. İngilizce konuşma metni internet üzerinde NewStatesman’de bulunabilir. Oturup Türkçe’ye çevirme zahmetine giremedim. Ama dikkatle okudum, inanılmaz ve gülünç bulduğum yerleri çizdim. Onlardan bir demet sunmak istiyorum: Bay Obama Orta Doğu için diyorki “kıyılarımızdan çok uzak da olsalar, geleceğimiz onlara, ekonomi, güvenlik, tarih ve inanç güçleri ile bağlıdır.” Hiç bir etken dışarda bırakılmamış değil mi? Gerçekleri hiç çarpıtmadan yorumlayarak yansıtıyor. Aslında, yalnızca şöyle de denebilir ama o zaman sığ kaçar: “enerji, enerji, enerji, Eski ve Yeni Ahid’in toprakları” Bay Obama diyorki, “Irak’ta yıllarca süren savaştan sonra, 100,000 askerimizi oradan çektik ve oradaki çarpışma görevimizi sonladık.” Görüyoruz ya, ABD’nin bölgede sayısız görevleri var. Çarpışma görevi şimdi sonlanmış. Fakat o 100,000 askeri ne yapacaklar şimdi? Başka yerlere göndermek gerekir mi? Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki başkaldırılar için de şöyle diyor: “Bu sürpriz olmamalı, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ulusları özgürlüklerini uzun süre önce kazandı ama bir çok yerde halkları kazanamadı. Güç, bir kaç kişinin ellinde toplandı.” Ben de merak ediyorum, bu uzun süre boyunca ABD, bu gücü elinde bulunduran azınlıkla nasıl ilişki kurdu, baskı altında tuttukları halkları için neler yaptı? “Batı suçlandı hep bütün kötülüklerin kaynağı olarak, hem de sömürgecilik bittikten sonra.” Böyle diyor Bay Obama.Oysa suç, gücü ellerinde tutan o bir kaç kişide imiş. Toplumlarının kederlerinin kaynağına Batı’yı göstermişler. Ne kadar yanlış değil mi? Yine de merak ediyorum. Sömürgecilik tam olarak ne zaman bitti? Orta Doğu ve Kuzey Afrika ulusları bağımsızlıklarını kazanıp, halklarını ezmeye başladıkları dönemde Batı nerede idi, ne yapıyordu? Fakat Bay Obama bu yanıtlarla ilgilenmiyor. Geçiyoruz. “Evet, artık baskı ve dikkat dağıtma yöntemleri işlemiyor. Uydu televizyonları, internet büyük dünyaya bir pencere sağladı. Hindistan, Endonezya, Brezilya gibi yerlerde şaşırtıcı gelişmeler görülüyor.” Genç insanlar daha önce olmadığı gibi birbirlerine bağlanmış ve örgütlenmeye başlamış. Yeni bir kuşak doğmuş. Merak etmiyor musunuz, Batılı gençler ne yapıyor diye? Onlar hep iletişim içinde hep örgütlü hep mutlular mı? Bay Obama, bütün bunlar olagelirken ABD’nin rolünün ne olacağını soruyor. “Onyıllarca, bölgede temel çıkarlarımızı gözettik: Terörle savaşım, nükleer silahların yayılmasını durdurmak, serbest ticareti güvenlik altına almak, bölgenin güvenliğini güvenceye almak, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve Arap-İsrail barışını hedeflemek.” Ya gerçekten çok hoş değil mi, bazı çıkarlarını güvenceye alırken Arap-İsrail barışı gibi bazı çıkarlarını yalnızca hedefliyorlar. Fakat en güzeli şimdi geliyor: “Bütün bunları, ABD’nin çıkarlarının insanların umutlarına düşman değil, onların umutlarına gerekli olduğuna duyduğumuz sağlam inançla, yapmayı sürdüreceğiz.” ABD’nin çıkarları, örneğin Kuzey Afrika halklarının hangi umutları için gereklidir dersiniz? “Tarihi bir olanakla karşı karşıyayız. ABD’nin Tunus’taki sokak satıcısının onurunu diktatörün çiğ gücünden daha değerli bulduğunu gösterecek bu şansı kucakladık.” Ama niçin daha once değil de şimdi? Niçin şimdi ABD bu diktatörleri desteklemekten vazgeçiyor. Ve neden örneğin Bahreyn’de değil, Saudi Arabistan’da değil? Ha, daha sonra diyor ki “Her ülke bizim özel temsili demokrasi formumuzu izlemeyebilir ve bazan kısa dönem çıkarlarımızla uzun dönem tasarımımız mükemmel bir şekilde uyuşmayabilir.” Ama o zaman da, bu insanların eşitliği, seslerini özgürce duyurabilme, yöneticilerini seçebilme hakları için açıkça konuşmaya devam edeceklerrmiş. Evet, ne yazık ki, bu durumda bu ülkelerin halkları Libya kadar açık seçik, doğrudan destek göremeyecekler ABD’den. Şans işte! Evet, ABD’nin bu bölgede destekleyeceğil ilkeler, ikincil çıkarları değilmiş, ve de Bay Obama çok açık konuşuyormuş, bu ilkeler hemen kesin bir şekilde uygulanmazsa, sahip oldukları her türlü diplomatik, ekonomik ve de stratejik araçları kullanacaklarmış. Bu stratejik araçların neler olduğunu bilen var mı? Orta Doğu ve Kuzey Afrika halkları tarihin bu diliminde ne kadar ne kadar şanslısınız görüyor musunuz? Sizleri düşünen, sizlerin çıkarlarını ABD’nin çıkarları ile mükemmelen uygun hale getiren bir siyah başkanınız var. Eğer Libya ve Suriye’de yaşıyorsanız, bu şansınız size doğrudan destek olarak gelecek. Gerçi bomba, silah kan olarak yan etkileri görülebilir ama olsun, sonunda ülkeniz küresel ekonomi ile tam uyumlu hale gelecek, topraklarınızda çok uluslu şirketler sizin kaynaklarınızla özgürce üretim yapacak, bunları dünyaya ve sizlere özgürce satacak. Eğer Bahreyn ya da Saudi Arabistan’da yaşıyorsanız, ABD sizin haklarınız için açık konuşacak. Çünkü ABD’nin uzun dönem müttefiği olan Bahreyn’in güvenlik sorunu, hükümetinin yasal hakları varmış. Fakat Bahreyn ve Saudi Arabistan erkekleri ve kadınları üzülmeyin, şansınıza küsmeyin. ABD’nin sizler için açık açık konuşabilecek yetenek ve yeterlilikde sayısız diplomatı var. Elbette bu diplomatların masrafları, devlet büyüklerinizin ülkenizin kaynaklarını kendilerine serbestçe açması ile karşılanacaktır. Fakat bu durumda en azından, doğrudan ABD desteğinin kan, bomba, açlık, radyasyon olarak görülen yan etkilerini görmeyeceksiniz. Bir süre için elbette. Yeni bir durum değerlendirmesine değin. Ha, bu arada Libya’da Muammer Kaddafi’nin bir katliam yapabileceği endişesi taşıdıkları için askeri önlemler almışlar. Gerçi bu durumda Bosna’da, Sudan’da niye aynı titizliği göstermemişlerdi insan düşünüyor fakat bundan Bay Obama’yı sorumlu tutamayız. O o yıllarda henüz hala toy bir delikanlıydı. Fakat artık bir delikanlı değil, bir adam. Bir adam gibi oturup Bin Ladin’e yapılan saldırıyı izliyor, Muammer Kaddafi’nin oğlu ve torunlarının öldürüldükleri saldırıyı bir vicdan sorunu olarak almıyor, Suriye Devlet Başkanı Esad’a, ya bu yeni döneme geçişi gerçekleştir ya da yoldan çekil diyor. Suriye hükümeti barışsever göstericileri vuruyormuş!!! Bay Obama, dünya basınına servis ettikleri Suriye ile ilgili yalanların ortaya çıktığını bilmiyor mu? Biliyor elbette, bilmeyenlere konuşuyor. Öyle duymak isteyenlere… İnsan olma olanakları karaya vurmuş kayıklara konuşuyor. Konuşması bitmiyor. Sabrım bitiyor. Ne yapayım? Yok, yok bu insan olma olanağının sonsuzluğu içinde yitmiş, savrulup duran kayıklar, vurdukları kıyılar dert değil. Kurumlu tanrıların tahtlarını yıkamıyoruz ya! O tahtlara inip çıkanlara, eteklerinde çanak tutanlarla, tahtlardan beslenen asalaklara, hepsine hepsine hayata dahil diyoruz ya... Onları da insan soyundan varsayıyoruz ya... Hatta herşeyde bir hayır vardır deyip hep onların hayırlarına yamanıyoruz ya! Dert bana. Bu güzelim gezegende ağız tadıyla kayığımı dalgalara süremiyorum ya. Asıl derdim de o işte. * Not: Ön sayfadaki resim ressam Renan Kaleli'ye aittir.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|