![]() |
|
![]() |
|
![]() |
![]() |
![]() |
Kaplan Tapınağı
![]() Sahi biraz önce kucağımda tuttuklarım leopar yavrusu muydu? Kollarımda tırmık izleri kalmış. Onları evdeki kedilerim gibi tutup öpmüş sahipleri olan adama kızmıştım, kimbilir yavruların anneleri nerededir? ![]() Her ne kadar Tayland'da hayvanlar kutsal da sayılsa kaplanlar üzerine büyük paralar dönüyor. Derisi milyonlarca dolar ediyor. Para kutsallık tanımıyor. Avcılar tarafından öldürülen kaplanların ardında bıraktığı öksüz yavruları bulan köylüler getirmeye devam ediyorlar, büyüyen yavrular çoğalarak bugünkü sayıya ulaşıyorlar, böylece 1994 yılında bir grup meditasyon gurusu organize olarak bu işi başlatmış oluyor. Rehber soluklanmak üzere durduğunda herkes aynı ağızdan sormaya başlıyor. Sorular beklediği gibi insanlar hep aynı şeyleri soruyor olsa gerek. İlk heyecanın getirdiği her türlü soruya alışmış halde konuşmasını sürdürüyor. “Hayır düşündüğünüz anlamda tehlikeli değiller, unutmayın! onlar kucakta sevilerek büyütüldüğü için insana son derece alışıklar.” Ne güzel öyleyse sarılıp oynayabiliriz. “O kadar da değil dikkatli olmakta fayda var, renkli giysiler, güneş gözlükleri, göğsünüzde sallanan fotoğraf makineleri bir anda onları harekete geçirebilir. Ne de olsa vahşi kediler. Görevli ya da rahiplerin dediklerine uymanızı tavsiye ederim. Bu arada rahiplere çok yaklaşmak ve dokunmak da yasak.” Minibüsümüz doğal parka benzeyen bir yere gelip diğer araçların yanına park ediyor, görevli gençler karşılıyorlar. Önce elbiseli olduğum için beni giydiriyorlar. Sıcaklıklığın 30'un altına düşmediğini bildiğimden elbiseden başka birşey getirmemişim. Herkese rahatlıkla uyabilecek Tayland'lı balıkçıların giydiği bol pantolonu ve gömleği geçiriveriyorlar üzerime. Bu kapanma hali hem hayvanlarla temas açısından hem de bulunacağımız yerin ne de olsa bir tapınak olması. Ben hazırım! Gözlükler çantalara giriyor, makineler ellere alınıyor, kolları omuzları açık olanlara örtüler dağıtılıyor. Sekiz on kişilik bir gurup haline gelince görevliyi takibe başlıyoruz. Ağaçlıklı bölgenin içinden yürüyoruz. Çevrede manda, tavus kuşu, yaban domuzu ve geyik türleri dolaşıyor, burası sevimli bir çiftliğe benziyor. Bizim büyük kediler nerdeler acaba? Yürüşümüz uzun sürüyor hava oldukça sıcak ve nemli. Kimse ne sıcaktan ne yürüyüşten şikayetçi değil, dağılmadan heyecanla görevlinin ardından peşi sıra yürüyoruz.Civarda uzaktan da olsa ne bir tapınak ne de herhangi bir yapı gözüküyor. Birazdan çiftlik ortamının bitiminde engebeli çorak bir araziye çıkıyoruz. ![]() Şimdi ise inişli çıkışlı bir vadiye girdik. Kanyon dedikleri bu olsa gerek. Rehber arasıra durup arkasına bakıyor. Bizler de durup tamam arkandayız ayrılan düşen yok dercesine el sallıyoruz. Söz dinleyen çocuklar gibiyiz. Küçük çocuklar ise bu gezide yer almıyor. Bu arada önceden hepimize hem kaplanlar hem de manastır sınırları içine girmemiz nedeniyle seslenmek, yüksek sesle konuşmak yasaklandı. Zaten bağırarak konuşmak Tayland'ın hiçbir yerinde hoş karşılanmıyor. Sakin ve nazik bir tonda konuşarak sizi mahçup edebiliyorlar. Yaklaştık galiba, uzakta turuncu giysili birileri ve kaplanlar gözüktü. Sanki vadi burada son bulmuş, etrafı yüksek kayalıklarla çevrili geniş bir alana doğru hızlı yürüyoruz. Sucuk gibi terlemişim. Ağzım burnum toz içinde. Sıcak ve neme rağmen tüm enerjimle gurupla beraber kaplanların bulunduğu alana varıyorum. Evet kaplanlar oradalar çoğu yerlerde sereserpe uzanmışlar. Birkaç tanesi boyunlarında tasmaları görevlilerle beraber yürüyüp yer değiştiriyorlar. Gösterilen tahta sıralara geçip oturuyoruz. Uzanmış kaplanların başında duran bir kaç turist var, kalabalıklığı yapan ise görevliler. Şimdi ne olacak? Turuncu giysili rahipler köşelerde ikişer üçer oturmuş sohbet ediyorlar. Kaplan resimli tişörtler giymiş bir dolu genç ortalıkta hareket halindeler. Şimdi de bize doğru yönelip kaplanları sevmek isteyip istemediğimizi soruyorlar. Elbette herkes istiyor, bu kadar yolu niye katedip geldik ki ve hemen istiyoruz. Tabi bunun bir bedeli var. Elimi tutan genç çocuk kibarca ödemem gereken parayı söylüyor, broşür ve cd'lerin bulunduğu masaya yürüyoruz. Istenen miktar oldukça fazla ancak herkes bilerek geliyor. Ayrıca bu onyedi kaplanın bakımınları söylenildiği gibi ziyarete gelen turistlerin verdiği paralar ile sağlanıyor olsa gerek. Görevli fotoğraf makinamı istiyor ve elini bırakmamamı tembih ediyor, birlikte orta alana yürüyoruz. Yaşasın! sonunda büyük kediler karşımdalar. Kimi esniyor kimi sırt üzeri yatmış göbeğini güneşlendiriyor kimisi derin bir uykudaç Biran bunlara yatıştırıcı birşeylerin verilip verilmediğini düşünüyor ve çocuk gibi soruyorum “Niye tembel tembel yatıyor kaplanlar?” Yanıt hemen geliyor. “Doğada hayvanlar gündüzleri uyur akşam serinliğinde avlanırlar.” Doğru ya böylesine sıcak bir havada başka ne yapabilirler, üstelik avlanmalarına gerek de yok mamaları zaten hazır geliyor. Hepsi oldukça sağlıklı ve besili gözüküyor. Yaklaştıkça postlarındaki desenlerin hayal ettiğimden daha da güzel olduğunu farkediyorum. Kulaklarının arkasında beyaz yuvarlaklar var, dokunmak isteği uyandırıyor. Her kaplanın başında en az iki görevli duruyor diğerleri bir kişiyi dolaştırıyor. Uyumakta olan bir kaplana yaklaşıyoruz. Arkasında yere oturmamı işaret ediyorlar oturuyorum. Elimi bırakıyor görevli ve diğerleriyle birlikte kaplanın başını kucağıma çekiyorlar. Baş bütün ağırlığıyla kucağımı dolduruyor yavaşça başını okşuyorum. O anı içime çekip aklımda donduruyorum. Niye uyuyor bu şimdi gerçekten sıcaktan mı? Biraz da gıdısını sevebilirim. Anlamış gibi kafasını kaldırıp bana bakıyor. İrkiliyorum, umursamayıp tekrar koyuyor. Görevliler sırıtıyor. Hadi diğerlerine de bakalım diyor bir ses. Tekrar elden tutup ilerliyoruz. Bu kez büyük bir kayanın üzerine uzanmış iki kaplanın yanına yaklaşıyoruz. Biri uyuyor biri esniyor. Esnemesi, dişleri, yeşil gözleri bir bakıma o kadar tanıdık ki.. kedilerime benziyor bunlar, sanki tılsımlı sopayla biri beni cüce yapmış! Görevli elinde fotoğraf makinam eğilip yerlere oturup hem çekiyor hem de beni güldürüyor. Göbeğini açmış yatana doğru yürüyoruz şimdi de. Arada sağa sola yatıyor sonra ortada karar kırıp kalıyor. Bir dakika orda bir şey oluyor! Huysuzlanan bir kedinin tasmasına zincirini takmış götürüyorlar. Niye zincir takmışlar? (tabi başka nasıl götürebilirler biz de köpeklerimize takmıyor muyuz). Ama onlar evcil hayvan bunlar vahşi kedi özgürlüklerini kısıtlamak doğru mu? (güvende ve düzenli besin bularak yaşamanın bedeli bu olsa gerek). Acaba onlar insanlarla böyle içiçe yaşamak istiyorlar mı bakalım? (onlara soran yok ki sen niye burdasın öyleyse onların özgürlükleri sen sevesin diye kısıtlanıyor). Bir dakika kafam karıştı... ![]() Vahşi, özgür hayvanların yaşam alanları bu kadar daralmışken, çeşitli sebeblerle kaçak avların her geçen gün artışı bu güzelim kedilere yaşam fırsatı vermiyorken, bu tapınak onlar için bir çeşit barınak mı? İnsanoğlu hayvanlara yeryüzünde artık bir şans vermiyor. Özgürlüklerinin elinden alındığını düşünmek iç acıtsa da diğer yandan dışardaki yaşamın tehlikesini düşünmeden edemiyorum. Hani ne derler? Kırk katır mı kırk satır mı!..
YorumlarFiliz
{ 28 Mart 2022 14:37:55 }
İşte bu yüzden vegan oldum. Ha kaplan ha koyun, hepsinin eti kemiği iliği vs için aynı saçma söylemler yapılıyor. Allah kalp gözümüzü açsın.
M.Fatih Gemicioğlu
{ 31 Mayıs 2011 22:29:38 }
İçinizdeki sevgiyi hissetmiş olmalılar. Hayvanlar bunu hisseder, içgüdüleri insanlardan 6 kat fazladır, onlara kormadan yaklaşmanız ve kucaklamanız hayranlık uyandırıcı. Bizleri bu konuda aydınlattığınız için teşekkürler.
Diğer Sayfalar: 1.
Yorum Yazın
|
![]() ![]()
| Tüm Yazarlar |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
|
![]() |