A Yorum
  Acilis Sayfasi Yap Sik Kullanilanlara Ekle  

   
A yorum Kurum
iletisim
login
yayin ilkeleri...



yazi dizileri

Yazı karekteri : (+) Büyük | (-) Küçük

İmamlıktan, Komünist Partisi yöneticiliğine 65 yıl : HAMDİ MASKAR

Kategori Kategori: Yaşam | Yorumlar 1 Yorum | 16 Nisan 2011 08:03:08

Ya ömür boyunca anlamadan, araştırmadan, gerçekleri bilmeden imamlık yapacak; ya da okuyup araştıracak, imamlığı bırakacak, kendime başka bir yol çizecektim. Bu yolu düşünmek bile o zamanlar beni korkutuyordu... Ama ben Kuran'ı Türkçe okumaya başlayınca iş değişti. Malatya'dan eşimi Almanya'ya getirebilmek için babamın şeyhinden izin aldık. Almanya'ya geldikten birkaç yıl sonra da Türkiye Komünist Partisi yöneticisi oldum...

Hamdi Maskar’la ne zaman, nerede ve nasıl karşılaştığımı tam olarak hatırlamıyorum, Sanki hep tanışıyorduk, sanki bizim köyden birisiydi. Her zaman candan, her zaman dürüst gördüm onu. Birçok yol arkadaşının umudunu yitirdiği günlerde bile umutluydu.

Babasından Kuran’ı tecvitle okumayı öğrenip, hatim indirdiğinde henüz 11 yaşında bir çocukmuş. 1960’lı yıllarda, henüz 13-14 yaşlarındayken tarikat toplantılarına katılmaya başlamış; bazen müezzinlik bazen de imamlık yapmış. Aynı Hamdi Maskar, 1990’da yasal olarak kurulan Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP)’nin kurucu üyeleri arasında yer almış ve Genel Yönetim Kurulu üyesi olmuş.

Nereden nereye? Bir insan bu kadar nasıl değişebilir? Neydi, ne oldu? Hangi rüzgârlar koparıp attı onu Anadolu’nun bağrından? 29 Aralık 2006, Cuma günü aktığı nehirleri, yürüdüğü yolları anlatmasını rica ettim. Eşi Havva Maskar da oradaydı.

“Resmi kayıtlara göre 5 Nisan 1946’da Malatya ili, Akçadağ ilçesi, Aliçeri köyünde doğmuşum. Esas doğum tarihim tam olarak belli değil” diyerek başladı sözlerine. Sözünü hiç kesmedim. Anlattı, anlattı... Ben de anlattıklarını aynen yazdım:

“Aynı ana babadan dördü erkek, üçü kız yedi kardeşiz. Ben ailenin yaşayan ilk erkek çocuğuyum. Ailenin ilk doğan erkek çocuğu yaşını dolduramadan ölmüş. Benden büyük bir ablam var.

Babamın adı Mehmet. Babam Nakşibendi tarikatı müridiydi. “Halife” mertebesine kadar yükselmişti.

Annemin adı Mayrik idi. Tahminen 1918’de Akçadağ’ın Tevük köyünde doğmuş. Anneannemin adı da Fadik idi. Ben ona “Fadik Ana” derdim. Anneannem, tek evladına bir Ermeni ismi olan Mayrik ismini vermiş. Bildim bileli, anama “Mayrik Bacı” derlerdi.
Akçadağ’ın eski ismi “Arğa” imiş. Bu ismin kökenini bilmiyorum. Arğa’nın yerlileri arasında Ermeniler ve Rumlar çoğunluktaydı. Fadik Anam, annemi doğurduğu dönemde köyünde, mahallesinde Ermenilerle bir arada yaşarlarmış. Belki Mayrik, Fadik Anamın çok sevdiği bir Ermeni komşusuydu.

Köyde 1952’ye kadar yaşamışız. Mallar bölüne bölüne aileyi geçindirmez hale gelince, biz Akçadağ’a göçmüşüz. Hayal meyal hatırlarım köyden ayrılışımızı. Çocukluğum Akçadağ’da geçti. İlk ve ortaokulu Akçadağ’da okudum. Ortaokulu bitirdikten sonra Malatya Turan Emeksiz Lisesi’ne devam ettim. Ablamı okutmadılar. Çok okumak istiyordum. Fakat babamın beni okutacak parası kalmamıştı. Bu nedenle liseyi bırakmak zorunda kaldım. Bu olay beni çok sarstı. Hayatı o günkü aklımla düşünmeye, içine düştüğüm karanlık çukurdan kurtulmaya çalışıyordum.
 
KAFAMDAKİ SORULAR, ÇELİŞKİLER...

Çelişkiler içinde yaşıyordum. Babam bir yandan Alevilere kızıyor, diğer yanda ise Aleviler ile dostça geçiniyordu. Babamın çok güvendiği Alevi arkadaşları da vardı. Babam Nakşibendi şeyhinin müridi olarak çeşitli dini toplantılara katılıyor; sesinin güzel olması nedeniyle sık sık mevlit okuyordu. Okuduğu mevlitlerde Hz. Hasan’ın, Hz. Hüseyin’in adlarını saygıyla anardı. Bunlar benim kafamda soru işaretleri doğuruyordu.
İslam tarihindeki, İslamiyet içindeki sert tartışma ve çatışmalar beni çok düşündürdü. Kendi kendime sormaya başlamıştım: İnsan insanı; dindar, din kardeşini nasıl öldürebilirdi? Kendi kardeşimi din uğruna öldürebilir miydim? Başlangıçta aklıma gelen bazı sorulardan korkuyor, günah işlemekten çekiniyordum. Bendeki kuşkular, çelişkiler, korkular Kuran’ın Türkçe’sini okuduktan sonra arttı.

Kuran’ı anlamadan, ezberden okuduğum zamanlarda kafam, oluşan ulvi, kutsal duygu ve düşüncelerle sarsılıyordu. Türkçe Kuran’daki sözler bana çok basit, sıradan geldi. Ben Arapça Kuran’ı okurken anam babam ağlardı. Neden ağladıklarını ben de bilmezdim. Köylere gittiğimde daha çok Bakara Suresi’ni okurdum. Dinleyenler hüngür hüngür ağlardı. Türkçe Bakara Suresi’ni okuyunca kafamdaki ulvilik yıkıldı. Anlamadan okuduğum zamanlarda kafamda bir Allah kavramı yaratmıştım. Ama Türkçe Kuran’da gördüğüm Allah, kafamdakine benzemiyordu. Türkçe Kuran’ı okurken kendimden geçmem, dinliyenleri ağlatmam mümkün değildi. Türkçe ayetlerde anlatılanlar, kafamdaki ulaşılmazlığı yıktı, sınırsızlığı sınırladı. Bu işin sonu yoktu! Ya ömür boyunca anlamadan, araştırmadan, gerçekleri bilmeden imamlık yapacak; ya da okuyup araştıracak, imamlığı bırakacak, kendime başka bir yol çizecektim. Bu yolu düşünmek bile o zamanlar beni korkutuyordu.
 
GERÇEK HAYATA DÖNÜŞ

Liseyi terk ettikten sonra bir süre Akçadağ’da çalıştım. Sonra Malatya Şeker Fabrikası’nda bir iş buldum.  Askerlik zamanı gelmişti.

Askerlikten sonra Malatya’ya dönmedim. İstanbul’da bir iş buldum. Bir süre dozer kullandım. Daha sonra “Çelikyay” adlı firmaya girdim. Aldığım aylık, sıradan bir hayatın ihtiyaçlarını karşılamaya yetmiyordu. Akçadağ’da sendikadan, sendikal mücadeleden haberim yoktu. 1971’de Çelikyay Fabrikası’nda çalışmaya başladıktan sonra, fabrika hayatını, sendikayı, sendikal mücadeleyi öğrenmeye başladım. O yıllarda Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) ve Maden-İş Sendikası işçiden yana önemli sendikalardı. Ben Çelikyay’a girdikten bir ay sonra Maden-İş’e üye oldum. Daha sonra işyeri sendika temsilciği yedek üyeliğine seçildim. Maden-İş’in çeşitli toplantılarına, seminerlerine katılıyordum.

Çelikyay Fabrikası işçilik hayatımın ilkokulu oldu. Sendika üyesi olduktan sonra gözlerim yavaş yavaş dünyayı başka görmeye başladı. O yıllarda Almanya kalifiye işçi alıyordu. Ocak 1972’de Almanya’ya gitmek için, İş ve İşçi Bulma Kurumu’na “kaynakçı” olarak başvurdum. Üç ay gibi kısa bir zamanda Almanya’ya gitme sıram geldi.
 
ALMANYA MACERASI BAŞLIYOR

14 Temmuz 1972 günü, Lübeck/Travemünde kasabasındaki, “Schlichting Werft” isimli gemi tersanesinde, saat tam 6.45’de kart bastım. Almanya’da işçilik hayatı böyle başladı.

İşletmenin “Heim”ında (işçi yurdu), 20 metrekarelik odada, 4 kişi kalıyorduk. Eşyalarımız 2 ranza, 1 masa, 4 sandalye ve 4 dolaptan ibaretti. Odaya kira olarak kişi başına aylık 75 mark ödüyorduk.

Yemeğimizi ortak mutfakta kendimiz yapıyorduk. Çalışma süresi on saati buluyordu. Günlük hayat, “Heim” den işe; işten “Heim”a gidip gelmekle geçiyordu. “Heim”da 86 işçi kalıyordu. Firmada 1.200 işçi çalışıyordu. Bunun yarıdan çoğu Türk’tü. Firmadaki 400 kaynakçıdan 380’i Türk’tü. İş zordu. Bir yıllık bir kontratla Almanya’ya gelmiştim. Bu süre sonunda işveren beğenmezse beni Türkiye’ye geri gönderebilirdi. Bunun için iş şartlarını düşünmeden çalışmak zorundaydık. Saat ücretimiz 5.04 marktı.

Gemi inşaatında çalışıyordum. Paranın dini, imanı, rengi, ırkı yoktu! İşçi her yerde işçi, patron her yerde patrondu. Almanca konuşamasam da, alınterinin dilini anlıyordum.
İstanbul’da Maden-İş Sendikası’nın işyeri temsilciliği yedek üyesi olarak çalışırken, örgütlenmenin gereğini öğrenmiştim. İşçilerin sendikalarından başka güçleri yoktu. Sendikasız bir işçi, bir hiç demekti. Bu düşüncelerimi kendime rehber edindim. Bu nedenle Almanya’da işbaşı yaptıktan 15 gün sonra Almanya Metal İşçileri Sendikası’na (IG Metall) üye oldum.
 
HAVVA MASKAR ALMANYA YOLLARINDA

Ekim 1974’te, Ocak 1972’de evlendiğim eşim Havva’yı Almanya’ya getirmek üzere Türkiye’ye arabamla gittim. Akçadağ, köyler çok kör, çok geri geldi bana. Almanya’yı görmesem belki bu kadar geriliği anlayamayacaktım.

Eşimi Almanya’ya götürmeme babamın gönlü yoktu. “Git Almanya’ya, iki üç yıl çalış, üç beş kuruş biriktir, dön gel buraya! Almanya sana baki değildir!” diyordu. Babama durumumu, Almanya’daki çalışma ve hayat şartlarını anlattım. İkna edemedim. Bunun üzerine, babamın da sözünden çıkamayacağına inandığım, Karanlık Dere köyündeki Şeyhime gittim. Elini öptüm, durumu anlattım. Eşimi Almanya’ya götürmek için şeyhimden izin istedim.

Babamı görüşmeye çağırdı. Birlikte gittik. Babamı yakından tanıyordu:
“Kasacı Memet, eskiden kimseye eşini Almanya’ya götürmesi için izin vermiyorduk. Ama şimdi durumlar değişti. Karı kocayı birbirinden ayırmamak lazım, bu çocukları birbirinden ayırmamak lazım. Bunda da vardır bir hayır! Müsaade et, Hamdi götürsün eşini yanında!” dedi. Babam da, “Sen münasip görüyorsan, ben de kabul ederim!” dedi. Böylece eşimi Almanya’ya getirmek için babamdan müsaade alabildim.

Burada anlatmadan geçemeyeceğim bir olay oldu. Pasaport için vesikalık fotoğraf lazım olmuştu. Eşim fotoğraf çekilirken başını örtmek istemedi. Zaten başını kapamak istemezdi. Başını örtersin, örtmezsin tartışmasına başladık. Havva “Ben başımı kapatmam!” diyordu. “Başını kapatacaksın!” diye bir tokat vurdum! Yani, zorla eşimin başını kapattırdım. Aradan yıllar geçti. Sonradan eşimden özür diledim. O günkü kabalığımı, o günlerdeki geriliğimi kendi kendime kızarak anarım.
 
DERNEK ÇALIŞMALARINA BAŞLIYORUM...

Lübeck’te daha önce kurulmuş bir işçi derneği vardı. Bizleri 1972’de bu derneğe üye yapmışlardı 1976 yılı genel kurulunda yönetime aday olduk. O yıllarda konsolosluklar derneklere müdahale ediyor; beğendiklerini yönetime getirmeye çalışıyordu. Biz konsolosluğun listesine karşı olan listeyi destekliyorduk. 140 üyenin katıldığı genel kurulda, 66 oy alan bizim liste seçilemedi. 1977’de Lübeck ve Çevresi Türk İşçi Yardımlaşma Derneği’ni kurduk. Derneğin ilk genel kurulunda yönetim kurulu başkanlığına seçildim. Böylece hayatımda ilk olarak bir dernekte yöneticilik görevi almış oluyordum. İşçi derneklerinin en üst organı Federal Almanya Türkiye İşçi Dernekleri Fedrasyonu (FİDEF) idi.

Lübeck ve Çevresi Türk İşçi Yardımlaşma Derneği olarak, Haziran 1977’de, birinci temsilciler kurulunda, üye dernek olmak için FİDEF’e başvuru yaptık. Kabul edildik. Böylece bizim dernek, kuruluşundan sonra FİDEF’e ilk üye olan dernekti. Böylece federasyon çatısı altında çalışmaya başladık. 1978’te yapılan FİDEF 2. Kurultayı’nda, Genel Yönetim Kurulu Yedek Üyeliğine seçildim. 3. Kurultay’da asil üyeliğe, 1981’de de Merkez Yürütme Kurulu’na seçildim ve FİDEF Genel Saymanlığı görevini üstlendim.
Bir yandan 8 saat fabrikada çalışıp, diğer yandan da siyasi, sendikal çalışmaları ve dernek başkanlığı görevini sürdürürken bunlara eklenen Genel Saymanlık benim için ağırdı. Bu görevi hakkıyla yerine getirebilmek için FİDEF Genel Merkezi’nin bulunduğu Düsseldorf’a yakın Erkrath’a taşındık.

O yıllarda FİDEF, 72 şehirde faaliyet gösteriyordu. Yayımladığımız her bildiri 72 şehirde dağıtılabiliyordu. 1982’de, DİSK davasında idamla yargılanan 52 sendikacı için “52’lere özgürlük!” kampanyası çerçevesinde Almanya’da aynı anda 36 şehirde meşaleli yürüyüşler düzenledik.
 
İMAMLIKTAN KOMÜNİSTLİĞE...

Bu çalışmalar içinde, henüz haberim olmadan, Türkiye Komünist Partisi (TKP) Almanya Örgütü’nden görevliler beni tanımış. Bir gün bana bir arkadaş TKP’den bahsetti. Ben ilk olarak böyle bir partinin varlığından, çalışmalarından haberdar oluyordum. Zamanla TKP’li arkadaşlarla ilişkilerim daha da arttı. Bana üyelik teklifinde bulundular. “Ben parti çalışmalarını bilmiyorum, bu bakımdan tereddütlerim var!” dedim. Anlayışla karşıladılar. Sorularıma cevaplar verdiler, parti çalışmalarını, görevlerimi anlattılar. Uzun konuşmalardan sonra ikna oldum. Üye olmak için dilekçe verdim. 16 Mayıs 1978’de, resmen, Hamburg’da, TKP’ye üye oldum. Hayat beni nerden nereye getirmişti? Dini bütün bir insan olan ben, 30 yaşında Türkiye Komünist Partisi’ne üye olmuştum. Kendi kendime şaşıyordum.
12 Eylül 1980 sabahı radyodan, Türkiye’de üçüncü kez darbe yapıldığını öğrendik.
 
1983 PRAG DÜNYA BARIŞ KONGRESİ

Bu kongreye katılan otuz kişilik Türkiye Delegasyonu’nun 13 kişisi Federal Almanya’dandı. Bu delegasyonda çeşitli demokratik örgütlerin temsilcilerinin yanı sıra 12 Eylül askeri cuntasının kapattığı TÖB-DER Genel Başkanı Gültekin Gazioğlu ve Dursun Akçam da vardı. Diğer ülkelerden sendikacılar, Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran da oradaydı. Behice Boran’la ilk kez orada karşılaşmıştım.

1986 Dünya Sendikalar Kongresi, Demokratik Almanya’nın başkenti Berlin’de yapılmıştı. Uluslararası sendikalar toplantısına ilk kez katılıyordum. Bu kongrede FİDEF adına konuşma yaptım. Federal Almanya’daki işçilerin sorunlarını ve karşılaştıkları zorlukları anlattım. Almanya’ya gelirken karşılaştığım olayları, sağlık muayenesini anlatıp, “Bir dişim kırıktı, tamir etmeden beni almadılar. Şimdi ise 16 dişim yok, Özal Hükümeti beni bu halimle hiç kabul etmez!” demiştim. Birçok delegenin, bu aşağılayıcı sağlık muayenesinden haberi yokmuş. Bu ilginç konuşmamdan sonra Finlandiya ve İtalya televizyonları benimle röportaj yaptı. Daha sonra birçok yayın kuruluşuyla söyleşi yaptım.
 
HAKKIMDAKİ GIYABİ TUTUKLAMA KARARI

1996’da hakkımda gıyabi tutuklama kararı çıkmış. Kapatılan Türkiye Barış Derneği’nin tutuklu olan Genel Başkanı Mahmut Dikerdem’e gönderdiğimiz dayanışma mesajında geçen “Türkiye Kürdistan’ı” belirlemesi nedeniyle hakkımızda “bölücülük” suçlamasıyla dava açılmış. Böyle bir davadan haberim yoktu. 1996’da, FİDEF Genel Başkanı Hasan Özcan Türkiye’ye gittiğinde tutuklanınca, bu gıyabi tutuklama kararından haberimiz oldu.
 
TÜRKİYE BİRLEŞİK KOMÜNİST PARTİSİ

1987’de, 1920’de kurulan TKP ile 1963’te kurulan, 1965’te 15 milletvekiliyle parlamentoya giren, TİP birleşme kararı aldı. Bu kararı Behice Boran ve Haydar Kutlu Brüksel’de yapılan bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdu. Kurucuları arasında ve ilk Genel Yönetim Kurulu’nda benim de bulunduğum TBKP 1990’da yasal olarak kuruldu.

Bu birleşme sürekli bölünen sol hareket içinde bir ilkti. Bu, daha sonra, değişik birleşmelerle devam etti. Birleşik Sol Parti, Sosyalist Birlik Partisi ve ÖDP’ye kadar vardı. Bana göre, tüm bu birleşmeler Kongre kararlarıyla olduğu için, tarihsel miras ÖDP’dedir.

TBKP Kongresi’nde Türkiye sol hareketinin arşivlerini toplama, koruma ve yayınlamak için Türkiye’de bir vakıf kurulması kararlaştırıldı. Bu karar uyarınca Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı TÜSTAV kuruldu. Ben, kuruluşundan bu yana, vakıf içinde aktif çalışıyorum. Türkiye’ye dönüşlerle birlikte Parti’nin yurtdışındaki faaliyetleri durduruldu ve arşivinin Federal Almanya’daki bölümü bana emanet edildi.

Bu arşiv, daha sonra, Hollanda Tarih Enstitüsü’ne (USTE) 20 yıllığına verildi. Mikro filmleri, TÜSTAV’a devredildi. 20 yıl sonra Türkiye’deki şartlar uygun olursa belgelerin aslı TÜSTAV’a, kopyeleri USTE’ye geri verilecekti. TÜSTAV amacına uygun olarak, bugüne kadar 50 kadar kitap yayımladı.
 
NEREDEN NEREYE?

Benim esas uğraşım barış, kardeşlik, eşit haklar, demokrasi için mücadeleydi. İnsanın insan tarafından sömürülmesine, ezilmesine, horlanmasına hep karşı durdum. İnsanların özgürce, barış ve kardeşlik içinde yaşayabilecekleri bir ülke ve bir dünya özledim ve hâlâ özlüyorum.
Malatya’da kalsaydım, belki iyi bir tarikatçı olurdum. Belki, olayların içinde kaybolur giderdim. Dünyaya yeniden gelseydim, yine aynı işleri yapar, aynı idealler uğruna mücadele eder, aynı yollarda yürürdüm. Havva ile hayata devam ederdim. Eşim bana daima yardımcı oldu. Ona şükran borçluyum.

Yürüdüğüm yollarda, verdiğim mücadelelerde yoruldum; ama hiçbir zaman pişman olmadım. Sağlığımı bu yollarda kaybettim, ama umudumu kaybetmedim. Şairin dediği gibi, insan ömrü umuttan önce bitmelidir.

Kaynak : birgun.net
 

Facebook'ta paylaş   |   Twitter'da paylaş


 | Puan: 10 / 1 Oy | Yazdırılabilir SayfaYazdır

Yorumlar

suat { 18 Nisan 2011 03:37:09 }
Iste size ,ANADOLU'muzun UMUDU olan EVLATLARINDAN ve butun omrunu INSANLIGIN MUTLULUGUNA adamis,"FARKINDA OLDUGUNUN,FARKINDA OLAN " bir GUZEL INSAN PORTRESI.
Tesekkurler AYORUM,boyle guzel degerlerimizi bize tanittigin icin...Yayin hayatinizin hep basarili ve farkinda oldugunun farkinda olmasi dilegiyle...
Diğer Sayfalar: 1.

 

Yorum Yazın



KalınİtalikAltçizgiliLink  
Simge Ekle

    

    

    

    







Dünyanın gözü kulağı Ortadoğuda: İran-İsrail gerilimi tırmanıyor.
İsrail, Gazze'de yardım konvoyunu hedef aldı: Biri Avustralyalı 7 kişi öldürüldü
DEVLET-ULUSTAN FEDERASYONA, ekitap
Dünyada altın madenciliği nasıl yapılıyor, kazalar ne kadar yaygın?
Afganistan: Aktivistlerden kadınlar için online dergi

Rusya: İngiltere'ye ait hedefleri vurabiliriz
AB, Türkiye'ye verdiği mülteci fonunun nasıl harcandığını öğrenemiyor.
Avustralya Dışişleri Bakanı Wong: Filistin'i tanımaya hazırız.
İngiltere'de polis, silah ruhsatı almak isteyenlerin eşleriyle de mülakat yapmaya başladı.
Beterin beteri var!

İstanbul kirada Avrupa’nın lideri
Türkiye AB’nin 6 milyar Euro mülteci yardımını nasıl harcadı, AB Sayıştayı’nın eleştirileri neler?
Yoksulluk sınırı bir yılda 24 bin TL arttı.
Türkiye son 20 yılda faize 563 milyar dolar ödedi
Uber Avustralya'da taksi şoförlerine 178 milyon ABD dolar tazminat ödeyecek

Fahri Kiamil
İki annenin başlattığı akıllı telefon karşıtı hareket çığ gibi büyüdü
Afganistan'da onlarca arkeolojik alan buldozerle yıkılarak yağmaya açıldı.
Franz Kolschitzky: Viyana Kuşatması'ndan Kalan Kahveleri Değerlendiren Girişimci
Kış güneşi arayan Britanyalıların adresi Türkiye

"İNEK BAYRAMI" ekitap
Dünya tarihini şekillendiren 6 içecek türü
Taş Kağıt Makas Oyunu (Jan Ken Pon)
"DUHOK KONUŞUYOR" ekitap
ENTERNASYONAL

KİBİRLİ GÜÇ ZEHİR - ERDEMLİ BİLİM PANZEHİR
KARARLILIK - KİŞİSEL ALTYAPI
TARİHSEL KİŞİLİK
TARİHSEL İNSAN
SÜREÇ VE TARİHSEL ÖZNE

'Yeşil İslam' Endonezya'yı iklim çöküşünden kurtarabilir mi?
İsviçreli kadınlar AİHM'de görülen iklim değişikliği davasında zafer kazandı.
Yorgun dünya artık yavaş dönüyor
Avustralya’daki dev yosun ormanlarını yapay zekâ koruyor
2023'te sıcaklık rekoru kırıldı

Apple otomobili ABD'de üretime bir adım daha yaklaştı.
Yaşgünün Kutlu Olsun James Webb Uzay Teleskobu
Su ve deterjan olmadan çalışan bir çamaşır makinesi
Akıl okuyabilen robot tasarladılar
Sanal Gerçeklik, Artırılmış Gerçeklik , Metaverse, Sanal Uzay Nedir?

Bilim insanı Matthieu Juncker ekosistemi gözlemlemek için ıssız adada 8 ay tek başına kalacak.
Beynine çip takılan kişinin düşünceleri 25 dakika boyunca okundu.
14 Mart Pi Günü, Günün Kutlu Olsun Pi !
Tüm canlılar için en ideal sıcak
Avustralya’da 350 kişinin konuştuğu yeni bir dil gelişti

Türkiye artık yabancılar içinde ucuz değil…
2023'te 282 milyon insan açlık yaşadı.
Servet dağılımı adaletsizliği: Türkiye'de %1’lik kesim servetin %40’ını alıyor
BM Raporu: İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırısında soykırım suçu iddiası
Doğurganlık oranında 'büyük düşüş': Ülkelerin % 97'sinde nüfusun azalması bekleniyor

GEÇİTKALE'DEN GELİYORDU...
GENÇ BİR YAZARA BİRKAÇ TAVSİYE
DEĞİŞİYOR, YOKSULLAŞIYOR
“KİRAZ ZAMANI” SERÇELER, KİRAZ AĞACIMIZ, RAZZİA
Enflasyon Rehberi

UCUZ ET
Hesap
---İST
SANDIK
TAKSİ DURAĞI

İskandinav Göçleri ve Vikinglerin Avrupa Üzerindeki Etkisi
Hümanizm Nedir?
Osmanlı’da kahve kültürü, Osmanlı’da kahve isimleri..
Amerika’da Ayrımcı Politikalar ve Siyahi Mücadele Tarihi
Dünyanın İlk Destan Kahramanı: Gılgamış


kose yazarlari En Cok Okunanlar
Son 30 günde en çok okunanlar
En Cok Okunanlar










Basa git