|
|
Be nice to America! Or it will bring democracy to your country!Kategori: Makale | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 21 Mart 2011 22:59:00 Amerika bu. Harbi memleket abi... En son Irak'ta kişi başına birer ton yağdırdı. Cömert de hani; masraftan kaçınmadı hiç. Irak'a dinmeyen bir demokrasi getirdi. 1.5 milyon Irak insan havadan yapılan katliamın kurbanı oldu. Kalan insanlar seçime katıldılar. Ölesiye demokrasi savaşı verdiler. Hatta öldüresiye! Adayları filan da vardı hani. Demokrasinin nimetlerini yaşadılar seçimle.
Amerika'nın belirlediği insanları seçtiler. Ortadoğu birinci noteri onayladı. Petrol anlaşmalarına imza attılar yirmi beş yıllığına. En az üç nesil boyunca kapanmayacak yaralar da çabası. Godot’ya hoş, tatlı davranmak lazım. Onun istediklerini daha istemeden vermek lazım. Nede olsa tarihini “Tanrının” yazdığı bir ülke… Odyssey’i Yunan’dan almış. Cumhuriyeti Roma’dan. Eh! Dini de Rönesans sonrası gelen Püritenizm’den. Luther ile Calvin arasında bocalamış belki. Ancak… Machievalli’n şakirdi olmuşlar. Protestan Ahlak’ı diye bir şey çıkarmışlar ortaya. Ahlakını protesto ettiğimin ahlakı. Sosyolojisini Weber bohçalamış. Tarih’ini Frederick Turner allamış pullamış. Howard Zinn, “onlar yalan!” diyene kadar bir asır geçmiş gene de. Vermek lazım… Tanrı bile vermiş! Tanrı’nın “vaat ettiği” ülke… Sonra pişmanlıkları oldu mu bilmem. Superman, siperman oralı, sperman oralı. Catwoman oralı, Batman da oralı. Süper, kedi ve yarasa siyasetin ülkesine verilmez mi? Zombi ordan, Frankeştan Avrupa’dan, Kovboy ordan, Rambo da. O halde Er Ryan çalışmalı… Kimliğini oradan alıyor. Dışarıdaki savaş olmazsa içerde kopacak savaş. Sonra seçimler geliyor yine. Obama belki tarihte ikinci kez Nobel Barış Ödülü almalı. Sonsuzluk ve zonsuzluk içinde çalışmalı. Gazeteci, siyasetçi, iktisatçı, akademisyen, diplomat demeden eğilmek lazım önünde Amerika’nın. Tora! Tora! Tora! Aksi halde… Amerika ülkenize “demokrasi” getirebilir. Yıkılan Berlin Duvarı’ndan parçaları size “hatıra” diye satabilir. Aspesti yanında bedavaya gelir. Kızıl Ordu artığı askeri rütbeleri ponpon kızlarına takabilir. Kendi bayrağından iç çamaşırları yapıp satar. Bebek önleme balonları da Amerikan bayrağı renklerinde olabilir. Irak’a yağdırdığı milyonlarca ton bombayı “Şeb-i Arus” kutlaması diye gösterebilir. Fallik füzelerin üzerinde nice İsa’lar da çarmıha dikilir. Şeb-i Rus ile Şeb-i Arus arasında bir hamaktır Amerika. Fakülte talebeleri Alaska’nın neden soğuk olduğunu derin dondurucudan sonra öğrendi. Şimdilerde nükleer başlıklarını Özgürlük Anıtı ile boyuyorlar. Ancak düşünen derin siyaseti ahmak değildir. Hiçbir işe yaramayan şekerlemeleri bile size hayat iksiri diye yutturabilir. Görüntü ve söz illüzyonlarıyla hem halkına raks ettiren ülke. Bilincin raksı tarihseldir Amerika’da. Bilinç bi’linçtir Amerikan siyasetinde. Mr. Smith goes to Washington… Mr. Smith gider de Washington’un bilinci farklı çalışır. Mr. Smith bilinci onu bi’linçe kurban eder. Vatandaş Kane’nin akıbetine ağlatır. Damarlarındaki asil petrolün değerini erken öğrendi Amerika. Görsel kültürün gücünü, ondaki anlamı “strip” ettikten sonra en iyi kullanan ülke oldu. En kısa cümlelerin ülkesi en uzun savaşların takipçisi. En kısa kısaltmaların, en uzun “fırsatların” ülkesi. Yeter ki Beyaz ol, Anglo ol, Protestan ol, Hıristiyan Siyonisti ol. “Demos” onlar Demokraside. Demo’su da dünyada. Yerlilerin tamamın katil, cani diye filmlerde yutturur. Çoğu aslında siyah sığırtmaçtan Kovboy çıkarır. Kahraman kılar kovboyu. Tarihte katliamların adını “demokrasiye” dönüştüren ülke. Daha adı Birleşik Devletler bile değildi. İngilizler “Birleşik Koloniler” diyordu henüz. “Yeni Siyon” da oldu adı, “Yeni Kudüs” de. Kanla başladı tarihe. Kanla devam ediyor. Önce yerlileri katletti. Hem İspanyol’u hem İngiliz’i. Katliamerika konusu çok uzun. 1539 yılında Napituca katliamı: Timuucan kabilesi ile başlandı. 1540 yılında Mabila katliamı ile devam edildi. Sadece güneyindeki medeniyetleri kan bulamacı yapmakla kalmadı. Aztekler, İnkalar, Mayalar sıradaydı. Sonra da Kolumbus’tan başlayarak kıtaya gelen herkese misafirperverlik yapan yerli kabilelerin kanlarını kadehlerine doldurdular. 1800’lerin başlarına gelindiğinde 20-25 milyon yerlinin hem canlarına hem de mallarına el koydu. Hem de 1805 yılında Anglo-Sakson Amerika’nın nüfusu henüz beş milyonken. Az başarı değil bire beş demek ki! Sonra bu rakam 40 milyona çıktı. Kalanlar şu anda kamplarda yaşıyor. Amerikan tarihinin ortalama her üç yılına bir mutlaka bir savaş nasip olmuştur. Bunların nedenleri arasında kişisel hırslardan, “milli” ve dini hırslara, nefretlere kadar her şey var. Evvela Protestanların hafızası vardı. Katoliklerden çekmişlerdi Avrupa’da. “Mazlumdular”. Amerika’ya geldiler zalim oldular. Suyundan mı, toprağından mı bilmem ama, Ha Kaddafi, ha Bush ha Obama… Metin Boşnak | Gazeteport.com
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|