|
|
İki Çağ İki Destan : Cumhuriyet'in kutlu olsun Türkiye.Kategori: Kültür/Sanat | 1 Yorum | Yazan: Deniz Günal | 28 Ekim 2007 09:45:58 İnsan olmak çağlar boyunca önce hayatta kalabilmek, sonra kimliğinle, özgürlüklerinle var olabilmek savaşımı anlamına gelmiş. Açlığa, yokluğa, köleliğe boyun eğen bireyler, halklar yok olmuş. Anadolu topraklarında çağlar boyunca, bir yandan ordular çarpışmış bir yandan kültürler birbirleri içinde erimiş.
Bu yaşanası, sevilesi topraklar kimilerine vatan kimilerine mezar olmuş. Ne çok destan, ne çok kahraman, ne çok kurban vermiş. Gözlerimizi tarihin hangi dönemine Anadolu’nun hangi köşesine çevirsek orada bir kahraman bir destan buluruz. Bildiğimiz, yazıya geçmiş ya da türkülerle anılan kahramanlardan daha çok yitmiş, unutulmuş kahramanlarımız vardır. ‘Şu Çılgın Türkler’i çok beğenilen çok satılan kitaplara hep duyduğum kuşkuya karşın elime aldım. Bitirene değin bırakamadım. Anadolu insanına duyduğum bağlılık, saldırıya, yıkıma uğrayan tüm halklara duyduğum yandaşlık duygusu ile, yıllar önce Homeros’un İlyada’sını Troya’nın yıkılmış, Troya halkının köleleştirilmiş olmasını bilmenin verdiği yoğun bir hüzün ve acı ile okumuştum. ‘Şu Çılgın Türkler’ de aynı topraklarda verilmiş bir özgürlük savaşımı. Unutulmuş kahramanları, unutulmuş acıları ile bir destan İlyada gibi. Ama okurken savaşın sonunda kazandığımızı, özgür, gururlu, onurlu, umutlu bir halk olarak savaştan başımız dik çıktığını bilmenin verdiği ferahlıkla okudum. Öncelikle iki destan arasındaki benzerlikleri dile getirmek istiyorum: Her ikisi de Anadolu insanının işgalcilere direnişini, kahramanlıklarını, çektikleri çileleri, özverilerini anlatıyor. Savaşın çirkinliği, yol açtığı yıkım vurgulanıyor. Savaşçıların kahramanlıkları, önderlerin dehaları, kişiliklerinin önemi büyük yer tutuyor. Seçkinlerin, yönetenlerin, kralların birbirleriyle güç savaşına girmeleri sonucu, binlerce insanın nasıl kişisel güç oyunlarına kurban verildiği açık açık gösteriliyor. Homeros destanını beş yüz yıl sonra hala anlatılan Troya savaşına ilişkin pek çok destandan seçerek harmanlayarak oluşturmuş, Turgut Özakman’ın tarihi belge niteliğindeki romanı ise derlenmiş anılardan, gerçeklerden, bilgilerden yola çıkarak yazılmış. Yani her ikisi de kurgu değil, yaratıcılık anlatılanların seçilmesi, sunulmasında. İlyada, Troya savaşının dokuzuncu yılında 51 günlük bir süreyi kapsıyor. Şu Çılgın Türkler de 1919’da Atatürk’ün Samsun’a çıkmasıyla başlayan kurtuluş savaşının 1 Nisan 1921 de başlayıp 9 eylül 1922’de İzmir’in kurtuluşuna kadar uzanan sürecini kapsıyor. Öncesi ve sonrası kısa belgesel açıklamalar niteliğinde kitapta bulunabilir. İlyada daha çok Akha kahramanlık türküsü gibi algılansa da, savaşın çirkinliğini, insanların güzelliğini ve o zamanki Anadolu insanının yine herşeyini ortaya koyup direnişini anlatıyor. Şu Çılgın Türkler de, bizim destanımız olsa da, yeri geldiğinde kahramanca savaşan Yunanlı askerlerden söz ediyor, asıl vurgusu ise savaşın insanları nasıl çirkinleştirdiği üzerine. İki destan arasında önemli ayrılıklar da var elbette: İlyada yitirilmiş bir savaşın, Şu Çılgın Türkler ise kazanılmış bir savaşın destanları. İlyada şiir dili ile yazılmış. Şu Çılgın Türkler ise, yalın, süssüz, düz yazı ile. İlyada, İyonca yazılmış, yani Yunanca. Azra Erhat ile A.Kadir’in yaşayan Türkçe’ye kazandırdığı nitelikli çeviri çeşitli ödüller almış. Yine de okumanın bazı zorlukları var. Artık olmayan bir kültüre, çok çok eski bir çağa ait bir metni okumanın en büyük zorluğu özellikle de kahramanları, yerleri daha önceden bimiyorsak, adlar. Dilimizin dönmesi, kulağımızın bu çok farklı seslere alışması zaman alıyor. Ama sayfalar ilerledikçe, onları özlemleri, çileleri, insanlıkları ile anlamaya, onlarla benzerliklerimizi ayrımsamaya başladıkça adları artık yabancı gelmiyor. İlyada, günlük yaşantımıza uzantıları neredeyse hiç olmayan bir çağa, uygarlığa ait bir destan. Homeros’un anlatımı yaşanan mekanların gözümüzün önünde canlanmasını sağlıyor. Onun zengin dili ile evlerini, kederlerini, dualarını, yemeklerini, takılarını, süslerini, aşklarını, duygularını tanımlayışlarını, savaşta aldıkları yaraları, ölüşlerini tanıklık edercesine, yaşıyormuşcasına canlı ama değişik bir tatla okuyabiliyoruz. İlyada’da destanın baş kişileri arasında tutarsızlıkları, zayıflıkları ile insanlardan aşağı kalmayan ölümsüzler de yer alıyor. Şu Çılgın Türkler’e biraz daha yakından bakmak istiyorum: Kitapta olaylar birbirine paralel anlatılıyor. Bu yüzden kısa bölümler halinde farklı yerlerde farklı kahramanların etkileriyle gelişen olaylar eş zamanlı olarak verilmiş. Böylece tarihi gelişmeleri tek bir açıdan değil, gelişimin tüm açılarından yani Ankara, İstanbul saray, İngiliz, Yunan, hatta gerektikçe Rus, Fransız, bazı müslüman ülkelerin açılarından, halkın kendi içinden, cephenin tam ortasından izliyoruz. Çok yakın tarihimize ilişkin, bu kadar ayrıntılı, samimi, her yaşdan okuyucuyu içine çekebilecek gibi sürükleyici bir kitap yazılmadı. Bu kitap okullarda tarih kitaplarına eşlik edebilecek bir kaynak kitap aynı zamanda. Öğretici çünkü tarihler, kişiler, olaylar gerçek, eğitici çünkü emperyalizmin ne olduğunu, halkların nasıl köleleştirildiklerini, cehaletin tehlikelerini hiç lafı dolandırmadan, abartmadan, tüm yalınlığı ile olayları vererek gösteriyor. Neden okumalıyız? Kendi tarihimizi bir kaç parlak sözcüğe, tekdüzeleşmiş, sloganlaşmış, bezdirici anma törenlerine dönüştürdük, kurtuluş savaşının özgürlükçü, Cumhuriyet’in ilk yıllarının onurlu devrimci ruhunu koruyamadık. Emperyalizme verdiğimiz büyük savaşın altından kalktıysak da kültür emperyalizmine yenik düştük. Şu anda koşullarımız Osmanlı’nın son dönemlerini andırıyor. Bu yüzden bu kitabın çok önemli bir işlevi var. Bir halkı kendine getirmek. Uyandırmak. Unutulan tarihini, değerlerini anımsatmak. Ama bu değerler, komşularına, başka haklara düşmanlık duyan, üstünlük taslama anlamına gelen hafifinden milliyetçi ağırından ise ırkçı olarak nitelenebilecek değerler değil elbette- topraklarında özgür, bağımsız yaşama ülküsüne sahip, yazgısına, egemenliğine, kaynaklarına sahip çıkacak vatandaşlık bilincinin oluşmasına yönelik değerlerdir. Her iki destanı da pek çok farklı nedenlerden okuyabilirsiniz. Örneğin: Bir toprağın “kanla sulanmasının” ne anlama geldiğini gerçekten anlamak için; yoksul, ezilmiş, cahil bırakılmış, sıradan insanın insanlık onuruna sahip çıkışına tanıklık edip ürpermek, hüzünlenmek, ama insanlığa daha çok inanmak için; savaşın korkunçluğunu, çirkinliğini daha iyi anlamak için; emperyalizmi daha iyi anlamak için; bir savaşın nasıl yapıldığını, bir ordu ne giyer, ne içer, ikmal nasıl yapılır, nasıl hareket eder, nasıl savaşır öğrenmek için; savaşların, halkların kaderini yanlış atılmış bir adımın, yanlış ya da geç alınmış bir kararın nasıl kökten değiştirebildiğini görmek için; bir başarının ardında ne kadar çok emeğin, çalışmanın, adanmanın, küçük, büyük başarının olduğunu yakından görmek için; casusluk filimlerini, kitaplarını seviyorsanız, heyecan için; ya da nereden nereye diye kahrolmak için! Kitaba en büyük eleştirinin, içinde Mustafa Kemal’in ve Türk kimliğinin fazlasıyla yoğun geçtiği şeklinde olacağını tahmin ediyorum. Öndersiz, bir toplum bir uygarlık en büyük düşüm özlemim olmasına karşın, bir dehayı bir büyük değeri göz ardı etmek de insanlığımızı reddetmek anlamına gelmez mi? Ne yazık ki tüm kurtuluş savaşını tek başına yürütmediyse de bir toplumu kölelikten özgürlük aydınlık yoluna tek başına tek elle itmediyse de onun önderliği, dehası, özgürlüğe, akla inancı olmadan, bu mücadelede başarısız kalacaktık. Bir halk eğer gurur duyacaksa, Mustafa Kemal gibi bir değer çıkardığı için gurur duymalı. Tüm bir insanlık da. Eğer bir halk bir seylerle gurur duyacaksa, böyle verilmiş böyle anlatılmış bir özgürlük savaşımıyla gurur duymalı. Elbette tüm insanlık da. Bu iki destandan bende kalan, her türlü tehdit, savaş, yok oluş, ezilmişlik ortamlarında bile, yitirecek hiç bir şeyimiz kalmasa bile, yine de bir düşümüz varsa, barışa ve özgürlüğe inanıyorsak, biz yok olsak da insanlığa onurlu, güzellik dolu bir gelecek bırakma umududur. Cumhuriyet’in kutlu olsun Türkiye.
Yorumlara.anadolulu
{ 10 Kasım 2007 14:02:07 }
Yazarin Anadolu tarihindeki iki tarihi destani konu alan yazisini takdirle okudum.
Diğer Sayfalar: 1. Ancak, insanlik duygulari bakimindan benzerlikler olsa bile,ikisinin arasindak ifarkliliklari belirten bolumunu daha gercekci buluyorum. Su Cilgin Turkler'de Turgut Ozakman , yok edilmege calisilan bir ulusun, buyuk onder ATATURK'un arkasinda ,tarihte az bulunur bir mucadele vererek yeniden varolma cabasini cok guzel anlatiyor. Sayin Deniz Gunal'in bu bolumlerde anlatilarina ictenlikle katiliyor ve kendisini kutluyorum.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|