|
|
Mayıs 1968'de BizimkilerKategori: Yaşam | 3 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 01 Şubat 2011 23:28:43 Mayıs 1968'de Abidin Dino eşi Güzin Dino ile Quai Saint-Michel'de 13 numarada oturuyordu. Sorbonne'a yürüyerek en fazla beş dakika. Paris Emniyet Müdürlüğü ise Abidin'lerin ev-atölyesinin tam karşısında. Özetle Abidin ve Güzin o günlerdeki iki önemli merkezin ortasında, Paris'in nabzının attığı noktada, en stratejik mekandaydılar. Ve her gün olayları anı anına izliyorlardı.
Öğrenciler yürüyorlar, polis saldırıyor, öğrenciler Sorbonne'a sığınıyorlar, Odéon'daki Tiyatro'yu işgal ediyorlar... Sokak, cadde, bulvar ve meydanlarda herkes birbiriyle konuşuyor. Fransa’da herhalde o günlerde konuşulduğu kadar bir daha konuşulmadı. Herkes, tanısın veya tanımasın, diğeriyle konuşuyor, eteğindeki taşları saçıp döküyordu. Kitlesel terapi desem abartmış olmam inanın bana. Herkes sanki bir söz ve ses makinasına dönüşüvermişti birkaç gün içinde. Söz ve ses. Abidin zorlu bir hastalıktan yeni çıkmış olmasına ve bunun getirdiği yorgunluğa ve Güzin’in kibar ama açık ve kesin müdahalelerine rağmen hiç bir şeyi, hiç bir eylemi kaçırmıyordu. Gösteri ve yürüyüşleri hem izliyor hem çiziyordu. Sorbonne’daki, gece-gündüz ama bilhassa gece, aralıksız, kesintisiz süren toplantılara katılıyor ve daha çok dinliyordu. Abidin’in dinlemesi de laf aramızda bir sanat eseridir. Gazeteci, fotograf ustası ve o günlerde en birinci mevkide en iyi fotografları çeken birkaç sanatçıdan biri olan Gökşin Sipahioğlu, Abidin’le her sabah Abidin’lerinin evinin dibinde ve Notre-Dame Katedrali’nin hemen karşısında, köşedeki kahvede buluşuyor, az şekerli bir kahve eşliğinde dünü, ve o günkü gösteri, yürüyüş ve eylemlerin listesini gözden geçirip, günün programını birlikte saptıyordu. Sonra iki sanatçımız hemen iş başı yapıyorlardı. Abidin çiziyordu. Gökşin fotograf çekiyordu. Gökşin Mayıs sonuna doğru polisin gelişi güzel salladığı göz yaşartıcı bombanın yüzüne rastlaması sonucu az daha o yakışıklı suretini Saint-Michel Bulvarı’nda yitirecekti. Polisin bombası gözleri yaşarttı belki ama gözlerine dokunamadı Gökşin’in. Akdeniz çocuklarına Paris bombaları vız gelir. Toplumsal tarih alanındaki yeni çalışmalarımdan biri olan Fransa, Mayıs 68 (Kibele Yayınları, İstanbul, 2010) isimli kitabımın arka sayfasında Gökşin Sipahioğlu’nun bir fotografına yer verdim: Gökşin’in ölümsüzleştirdiği Abidin’in 13 Mayıs 1968’deki dev gösteri ve yürüyüşün Saint-Michel Köprüsü’nden geçiş sahnesini çizdiği andır. Kitapta başka birçok fotograf, belge, dönemin duvar yazıları, planlar ve benzeri görsel malzeme de bulunuyor. Özellikle orijinal, daha önce pek görülmemiş fotoğraf ve belgeleri seçtim. Bilinenleri yinelemek, şimdiye kadar yazılmış ve/veya anlatılmış olanları tekrar etmek yerine (böylesi bana epey ters geliyor), yeni şeyler göstermek, yeni şeyler söylemek ve yazmak istedim. Bunun için de okuduklarım ve seyrettiklerimle yetinemezdim, dostlarımın, arkadaşlarımın yardımını rica ettim. Bilhassa o günlerde Paris’te yaşayan dostlarım eksik olmasınlar söyleşi önerilerimi redetmediler. Epey uzun boylu konuştuklarım oldu. Bunların en başında Güzin Dino geliyor. Güzin’in ve Abidin’in anlattıkları yanında Gökşin’in anlattıkları da çalışmamı gerçekleştirmekte epey işime yaradı. Fransız dostlarım, eşim, meslektaşlarım da katkılarını esirgemediler. Hepsine bir kez daha teşekkür borçluyum. Söyleşi yaptıklarımın tam listesi ve söyleşi tarihleri kitabın kaynakçasında bulunuyor. Sorbonne ve irili ufaklı birçok okulun bulunduğu, öğrenci mahallesi, olayların kalbi Quartier Latin’de o günlerde oturan ve çalışan ve olaylara bizzat tanık olmuş ünlü veya ünsüz sanatçı, yazar, öğretim üyesi dostlarımın anlattıklarıyla daha önce yaptığım araştırmaları ve değişik kaynaklardan edindiğim bilgileri irdelemek olanağı buldum. Anlattıkları savlarımı destekliyor. Bunlara kitapta olayların tarih dizimi içinde anlatılışı içinde yer verdim. Örneğin o günlerde Saint-Germain Bulvarı üzerinde çiçekçi dükkanı sahibi ve Sorbonne’un tam karşısında ve öğrenci eylemlerinin düzenlendiği merkezlerden biri olan SNE-Sup’un (Yüksek Öğrenim Ulusal Sendikası) genel merkezinin bulunduğu Monsieur Le Prince Sokağı’nda oturan Tacettin Karan dünya kadar olayı, şimdiye kadar bilinmeyen birçok olayı, birçok şeyi değişik ve son derece çarpıcı ayrıntılarıyla anlattı. Çünkü Tacettin Karan işinden evine, evinden işine gidip gelirken birçok şeye tanık oluyor. O günleri olayların tam göbeğinde yaşıyor. Onun tanıklığı sayesinde kimi otomobilin sivil polislerce ateşe verildiğini öğreniyoruz. Tacettin Karan ve eşi Jacqueline Hanım yaralı öğrencileri çiçekçi dükkanında tedavi etmeye ve/veya polisin şiddetli saldırılarından kurtarmak için saklamaya da çalışıyorlar... Polisin yakaladığı öğrencileri sabahın köründen itibaren duvarı dibinde beklettiği Luxembourg Bahçesi’nin hemen yanı başındaki Eczacılık Fakültesi’nde o günlerde öğretim üyesi olarak çalışan Fahri Petek kendi öğrencilerinin Mayıs 68’de neler yaptığını anlattı. Böylece Mayıs 68’i okuduğum birçok kitap, taradığım dönemin dergi ve gazeteleri, izlediğim birçok film ve belgesel yanında tanıdık, arkadaş ve dostlarımla yaptığım söyleşilerle kapsamlı bir biçimde sarmalamaya, anlamaya ve böylece bilinmeyenleri, az bilinenleri, gösterilmeyenleri gün yüzüne çıkarmaya çabaladım. Kitabın kaynakçası da bu açıdan epey yüklü. Kaynakçaya mutlaka bir göz atmalısınız, belgesel filmlerden kurgu filmlerine dünya kadar kaynak var. Bunların bir kısmını internet aracılığıyla ücretsiz izlemek te mümkün ve bunları tek tek belirtiyorum. Maksat çünkü, geçmiş ama henüz tamanlamıyla da geçmemiş, unutulmamış olan ve ortak hafızamızda önemli bir yeri bulunan Mayıs 68’in Paris’teki izlerini araştırmak, aktarmak, paylaşmak. Mayıs 68’in yeniden düşünülmesini ve gözden geçirilmesini önermek. Toplumsal tarihi bakış açısıyla ve olayların günü gününe tarihsel çerçevesinde gerçekleştirdiğim 399 sayfalık çalışmada dönemin uluslararası çevre koşulları, Che Guevera’nın haince öldürülmesi, bunun gençler üzerindeki etkisi, Régis Debray’ın bu konudaki sorumluluğu, hemen sonrasındaki benzer siyasi cinayetler ve suikastlarla siyasi havanın « zehirlenmiş olması », Biafra savaşı ve bunun sonucunda Fransa ile İngiltere ve giderek ABD ile Fransa ilişkilerinin « gerilmesi », o günlerde « Fransız doktor » rolüyle dikkatleri üstünde toplayan Bernard Koucher’in « önemi » ve daha bir dizi konuyu da irdeliyorum. Bilhassa Vietnam savaşına karşı bütün dünyada düzenlenen gösteri ve yürüyüşler ile Filistin halkıyla dayanışmanın gençlik içindeki hareketliliği artırmış olmasına dikkat çekiyorum. O günlerde birçok öğrencinin ilk siyasi deneyimlerini « Vietnam Komite »lerindeki eylemleriyle kazandıklarını özellikle vurguluyorum. Nitekim basit bir öğrenci olayı olarak başlayan ilk eylemden sonra olayların hızlı gelişmesinde bu deneyimler belirleyici oldu : Vietnam’da yıllardır süren ABD işgalini ve akıl almaz saldırılarını kınamak için bin bir eylem yapan, Filistin halkının kurtuluş mücadelesini desteklemek için gösteri ve yürüyüşler, toplantılar düzenleyen son derece bilinçli siyasi kümelerin örgütlü katkısıyla, sıradan bir öğrenci gösterisi olarak başlayan ilk eylemler dal budak saldı. 1958’den beri Fransa toplumunu « deli gömleği » içinde mahkum etmiş olan ve on yıl içinde artık aşınmış ve yaşlı, modası geçmiş ve karizmasını yitirmiş De Gaulle’ün ve iktidarının öğrencileri dinlememekte ısrarı ve hele Mayıs’ın ilk günlerindeki gösteri ve yürüyüşlerin üzerine polisini azgınca ve Fransa’da o zamana kadar akıldan geçirilmesi bile mümkün olmayan bir şiddetle saldırtması üzerine olayların öğrenci kesimini aşması ve neredeyse herkesi ilgilendirmesi kaçınılmazdı. Paris’i bir ucundan öbürüne geçen 13 Mayıs 1968’teki dev gösteri ve yürüyüşten sonra işçilerin, kimi yerde sendikaları da aşarak, kendi istekleri çerçevesinde, grevler, genel grevler, fabrika ve işyerlerinin işgalleriyle harekete katılmasıyla olaylar çok geniş boyutlar kazandı. Eylemlerden etkilenmeyen tek köy, tek tasaba, tek kent kalmadı. Eylemlerin giderek büyümesi üzerine tutucu iktidar sarsıldı. Bunun üzerine, Başbakanın isteği üzerine ve olayların ihtilale dönüşmesini önlemek umuduyla, işçi sendikaları, patronlar ve hükümet temsilcileri biraraya gelerek görüşmelere başladılar. Uzun süren görüşmeler sonucunda bütün işkollarını kapsayan genel bir sözleşme imzalandı. Fransa işçi hareketi tarihine « Grenelle Sözleşmesi » adıyla geçen ve toplumsal politika açısından derslerle yüklü bu anlaşma ile işçilere o zamana dek görülmemiş yeni toplumsal haklar tanındı, ücretler önemli oranlarda yükseltildi... Bunları ve hemen sonrasındaki siyasi gelişmeleri ayrıntılı bir şekilde anlatıyorum. Kitaptaki orijinal noktalardan biri kadınların ve bilhassa genç kadınların o günlerdeki konumudur. Buna özel olarak değiniyorum : Öğrenci gösteri ve yürüyüşlerinin düzenlenmisi için ve Sorbonne’un, Odéon’daki Tiyatro (Théâtre de l’Odéon) binasının ve birçok fabrikanın işgali üzerine kadınların görev ve sorumluluklar almaları o günlerde gerçekten dikkat çekiciydi ve yeni şeyleri müjdeliyordu. Hele o yıllarda kadınların işyerine pantolonla girmesinin yasak olduğu, genç öğrencilerin en ufak bir makyajla bile lisenin kapısından adım atmalarının engellendiği anımsanırsa. Evlerde analar ve hele babalar çalışan genç emekçi kız çocuklarının, kadınların ücretlerine hemen el koyuyorlardı. İnanılacak gibi değil ama o günlerde evli bir kadının bankada hesap açması için eşinden izin alması gerekiyordu. Bugünlerden bakılınca insanın oturduğu yerden düşesi gelecek manzaralardır bunlar. Gerçekten de öyle : Bugünün Fransa’sını bilenler için aklın almayacağı bunlar ve benzeri şeyler üzerine kadınlar isyan etmeyecek te kim isyan edecekti ? Kitapta daha birçok şey anlatılıyorum ve okuyucunun ikna edilmesi umuduyla tanıklıklar, belgeler, fotograflar sunuyorum. Öğrenci hareketinin nasıl emekçi kesimini, özellikle genç işçileri, genç kadın ve erkek emekçileri etkileyerek sendikaları peşinden sürüklemesini ve giderek bütün ülkeyi ve bütün toplumu etkilemesini ve kimsenin dokunamayacağı sanılan De Gaulle’ü ve çevresini sarstığını da vurguluyorum. Bu bağlamda De Gaulle’ün « ortadan kaybolduğu » denilen günü özel olarak irdelemek, nelerin nasıl olup-bittiğini ille öğrenmek için, o günü saat saat inceledim. O günlerin gazetelerinden, o konuda yazılan kitaplardan epey yararlandım. Böylece De Gaule’ün ortadan kaybolmadığını, aslında « ordusunun » önemli generalleriyle bizzat görüşüp « gereken desteği » aldığını saptadım. Bu sayfalar tarihi açıdan ve orijinalliği nedeniyle son derece önemli. Bu çalışmayla Mayıs 68 olayının Fransa’ya özgün niteliklerini ve benzerlerinden önemli farklarını belirginleştirmeye çabaladım. Başarılı olup olamadığımı okuyucularım saptayacak.
YorumlarNadir Akoren
{ 02 Şubat 2011 08:22:43 }
Ben Ortadoğuda ki bu hareketliliğin birbirini bu denli hızlı tetiklemesinden biraz kuşkuyla ve tedirginlikle karışık bir hisle bakıyorum ekranlara... Bölgede ki hareketlilikten kaynaklanan deniz ticaret yolunda yaşanan kriz eğer böyle sürecek olursa petrol gerşekten psikolojik eşikten atlayıp geçecek sanırım... Zira
bölgede Suriye, Cezayir, Lübnan, Libya (tedirgin),.... Mısır, Tunus, Katar ve Yemen karışık ve daha pekçok şeye gebe.... Bu durumda Süveyş kanalı hiç de emniyetli görülmediği için şimdiden tşıma sigortaları ve navlun bedelleri yükselişe geçti bile... İşin toplumsal ve sosyolojik tarafı insana bir uyanışın sinyali şeklinde keyif verse de, bundan kendine ekonomik katmadeğer yaratacak unsurları düşününce ister istemez tedirgin oluyorum...Umarım yanlış olan benim bakışımdır... ARTIK İNSANLAR İNSANCA YAŞAMAK ADINA BİRŞEYLER YAPSIN; AMA BEDELİNİ ÇOCUKLAR/GELECEK NESİLLER ÖDEMESİN ARTIK NE OLUR::::: baha
{ 02 Şubat 2011 06:54:49 }
selamlar yazi gercekten guzel ama hic yazilmayan kucuk ve buyuk olan seylerde var , umarim kitapta bahsediyordur , 1968 yili asyada ayaga kalkan kultur devriminin bir urunudur ,yillar sonra paris sokaklarinda mao,nun resimlerinin tasindigi ve kultur devrimin tartisildigi bir zaman dilimidir ,
araplarin su anda yaptigi hic bir seye benzememektedir , paris te ogrenciler ISYAN ETMEK HAKTIR derken , kuzey afrika da yoksulluk, ezilmislik son damladir ve 1968 paris bir ruyadir herseyiyle . yazilacak o kadar cok sey var ki , bu konuda ve bu gunlerle ilgili , saglicakla kalin , baha deniz gunal
{ 02 Şubat 2011 02:32:36 }
sevgili şehmus bey, bu kitap tanıtım yazısı için çok teşekkürler.
Diğer Sayfalar: 1. zamanlaması da çok hoş. tunus, mısır, ürdün... derken kimbiir daha nerelere sıçrayacak halk ayaklanması.. ve elbette bizde, gençlerin, işçilerin, öğrencilerin, yaşam kaynakları ellerinden alınan köylülerin gittikçe yoğunluk kazanan, o oranda da çıldırmışca şiddetle karşılık gören direnişleri... iktidarların, aymazlığı, kendini beğenmişlikleri, bayağılıkları yanında halkı koyundan beter, ezilecek böcek gibi görmeleri... kadınlarımızın toplum içindeki konumlarının sürekli aşındırılması... geçmişin yeterli bulmadığımız kazanımlarının bile elimizden gitmesi... derken... ayağa kalkmanın tam da zamanı... bu kitabınızı okumak eminim çok ama çook esinleyici olacak. sevgilerimle deniz
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|