|
|
Sydney'deki AdanaKategori: Kültür/Sanat | 1 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 19 Aralık 2010 10:46:25 2011'e çeyrek var. Noel ve/veya yeni yıl armağanı olarak kitap hediye edilmesini önermek istiyorum. Hemen ilk aklıma gelen yapıtlardan biri değerli sanatçımız, şair ve yazarımız Nihat Ziyalan'ın Tomurcuk Sevda isimli şiirler kitabıdır. Bu kitabı hem okumanızı tavsiye ederim, hem de hediye etmenizi. Yasakmeyve kitabı olarak Komşu Yayınları'nın 2009'da okuyuculara sunduğu yapıt 73 sayfalık minik bir pırlanta. Bir özgeçmişin bu kadar iyi şiir-sel-leştirilmesi az bulunur.
Evet şair kendi özgezmişini kronoljik olmayan bir biçimde almış, olayları ve “kahramanlarını” bekletmiş bekletmiş bekletmiş, sonra kalkmış bunların tümünü harmanlamış, oya işler gibi işlemiş ve bize sanki bu işler böyle değilmiş gibi sunuyor. Çok ta iyi ediyor : Şairin özgeçmişi çünkü böylece şiir-sel-leşiyor. Evet bu bir sel şiirdir. Böyle demek mümkün burada. Umarım Nihat Ziyalan bu konuda muhalefet şerhi koymaz. Adanalılıkta biraz da çünkü muhalif olmak vardır : Hele Yılmaz Pütün’ün çocukluk, ilk gençlik, gençlik, orta yaşlılık ve ömürboyu arkadaşıysanız. Nihat Ziyalan’ı anımsamayanlara anımsatmak için sinemada en iyi yumruk yiyen, hatta yumruğu “iyi yemek için suratını uzatan” aktördü diye tanımlasam yeter mi? Yetmezse Yılmaz’ın neredeyse bütün fimlerinde “asıl oğlan”ın en belalısıydı, arada bir de “esas oğlanın arkadaşı” diyorum. “Tamam mı Abiler?”. “Abiler” diye yazınca aklıma geldi: Nihat Ziyalan’ın babası Adana’nın en iyi “şalgamcı emmi”sidir. Şiirlere yansımıştır. Sadece oğlununkilere değil elbette. Öncesi de sonrası da var. İşte Memed Arif B.’ın nam-ı diğer Mehmet Bacaksızlar’ın şiirinden birkaç satır : “Bizim Nihat’ın babası Şalgamcılar piri Konyalı Mustafa’dan.” (Balkonda İlk Yaz, Adana, 2007.) Evet hikayemiz böyle başlıyor. Ve elbette bütün hikayelerimiz gibi, ana olmadan süremiyor. Nihat’ın babası Çerkestir, anası Kürt. Ve Yılmaz’ın anasıyla, “Güllü Teyze” ile yani, Kürtçe konuştuklarında Nihat biraz ofsaytta kalıyor. Ve bunu aktarmaktan asla çekinmiyor : “Kürt annelerimiz tanıştığında gözlerimiz dolarak seyrettik yaşam öykülerini eğirerek aynı kirmanda ağıt örmelerini.” Yılmaz’la tanışmaları başlı başına bir film. Ancak Adana’da çevrilebilen cinsten. Al işte: “(...) atladım Kanal Köprü’de balıklama. Okul kaçmıyor ya! Tarzan gibi birkaç kulaç atıp ‘Neredesin Ceyn’ dedim içimden. Su sızarak çıktığımda Karşımda taydaşım biri: Teni yanık, turfanda patlıcan burnu, Dişleri pırıl Nar çatlamış gülüşünde. Dizimizin altına sarkık Siyah donlarımızın göz kırpmasıyla, Kaynaşıverdik birbirimize.” (...) Dar Film’de çalışıyordu Yılmaz, Hafta sonları başka film şirketlerinde Pursantaj memurluğu. Ben de girdim o işe.” Ve böyle başlayan arkadaşlık ekmeğe kayıntı olur. Peynire katık. Bitmez. Bu ortaklığa zaman içinde Özdemir İnce katılır. Sonra Nihat’ın gitttiği her yerde bulduğu bütün edebiyat dünyamız. Hepsi sırası gelince sahneye çıkar, rolünü yapar, çekilir sonra sessizce. Diğerlerine yer açar. Gelenler ayakta kalmasınlar diye. Tomris Uyar ile Turgut Uyar unutulmayanların en başında gelir bu sıralamada. Ama bir dakika Memet Fuat’a da hemen yer açmalı. Memet Fuat hem kendini iyi anlatmıştır, makale ve kitaplarında hem de başkaları onu. (Gölgede Kalan Yıllar hemen anılmalı: Adam Yayınları, İstanbul, 1997.) Ziyalan da bir şiir içinde bir anlatıyor ki Memet Fuat’ı, hiç tanımayan bile bütün özellikleriyle Piraye’nin oğlunu buluveriyor karşısında : Voleybol merakı, şiire düşkünlüğü, çok iyi gizlemesini bildiği babacanlığıyla huzurlarınızda Nâzım’ın da “oğlu” (s. 32 ve 33’te.) Bu ve benzeri şiirler artık sadece şiir olarak ta değerlendirilemez, bunlar aynı zamanda şık ve şirin birer “portre” biçimine dönüşüyorlar çünkü. İşte Can Yücel için yazılan : “Reis” Ankara’da bir meyhanede bekliyor hepimizi. “Güler dahil.” Danyal Topatan “ciğaralığı” biraz fazla üflediği için uyuyakalabilir (Bunu anlatan Atıf Yılmaz’dır : O ünlü anılar kitabında), ama Nihat onu bile uyandırmasını bilir. Melina Mercoury’ye “follow me” diyen Danyal öyle kolay kolay unutulur mu? Bütün bunları Topatan size bir anlatsın da dinlemeyin bakalım. Sonuç itibariyle çünkü “Baltasıyla traş olan/Camoka” dır karşımızdaki. Aman ne olur burnunuza dikkat ! İstanbul’da Cemal Süreya vardır. Harbiden şair adam. Y’leri atar, a’ları toplar. Çıkarmaz ! Fatoş Güney ve “Yılmaz Güney 2” de İstanbul’dadırlar artık. Attilâ İlhan’ı dinledikten sonra, İzmir’de Nihat’ın ağzı açık kalır. Bu işe Şair de şaşırır. Aynen, ve bizzat yazıyor. İzmir, Balıkesir ve Kazdağı tarafları aydın, şair ve yazar kaynar : Özdemir Hazar, Kemal Bilbaşar, Turgay Gönenç, Tarık Dursun, Samim Kocagöz, “Çerçi” Yusuf, Nahit Ulvi Akgün, Necati Cumalı (“avukat”), “Buranın irmik helvası meşhurdur/yiyelim mi?” diyen. Ve bilhassa “Abiler” Mustafa Seyit Sutüven. Hani Nihat biraz daha erken gelseydi Sabahattin Ali de şuradan çıkardı, koltuğunda çantası, elinde vazgeçilmez fotoğraf makinasıyla : Şipşak! « Balıkesir Hatırası » Abiler ! Edremit’te askerlik o zaman bir şiir gibi yaşanabilir. Yaşandı da nitekim. Sonra Orhan Peker çıkagelir İstanbul’da aniden hiç belli olmaz : Ve mutlaka “hamsi buğulama” önerecektir. Dayanamaz reçetesini yazıp verir. Hani insanlık halidir bir adada tek başınıza kalırsanız işinize yarar diye. Aman dikkat : Hamsi buğalamaya “Su girmez! Çorba yapmıyoruz!” (s. 62-63.) Ressamların yemek yapması da bir sanat eseridir icabında. Abidin Dino’nun menemen hazırlamasını bir görseydiniz şaşardınız. O renkleri nasıl tek tek alır, nasıl belli bir ahenk içinde karıştırırdı, ağzımız açık bakakalırdık. Resim midir yemek ? Yemek midir resim ? « Dünyada en iyi menemeni Abidin yapıyordu » diyebilirim. Bir de Lokman. « Menemen » Ankaralı yıllarımızda Siyasal Bilgiler Fakültesi’ndeki sersefil günlerimizdeki en « kıyak kayıntı »ydı icabında... Sılada zaman çetveliniz dolunca, Orhan Peker’in “Japonya’da yaptığı”, “tuvalinin arkasında Osoka yazan o yarım elma” “resim” sayesinde Nihat krişi kıracaktır : Elveda İstanbul, Adana, Taş Köprü, Seyhan, Ceyhan ve sinemalı günler ! Merhaba « Yeni Kıta » ! Ver elini Sydney! Ama kolay değil bu işler Abiler, Adana ve Seyhan, çocukluk ve Yılmaz’la Özdemir, sinemayla şiir dergileri yakasını bırakmayacaktır Nihat’ın. Ne de anası, babası, kardeşleri (Hamiyet, Serpil, Sevgi, Mehmet, Kemal), eşi ve oğlu (Mustafa Savaş) ve toplumsal ailesi. « Elli yıllık arkadaşım Mustafa Akbaş » da. Tümü tamamı nerede olursa olsun, orada da Nihat’la beraberdir. Hele Ayçelen ile Nedret. Veya Nedret ile Ayçelen. “Selam Nedret!” İstediğiniz kadar adresinizi “Sydney-Blacktown” diye yazın (Whitetown’da oturmaz «Bizim mahallenin çocukları ») kimsecikleri inandıramazsınız : Çünkü Opera House’un önünden İstanbul Boğazı akar... İşe bak sen/hele. Manly’den dönen Büyükada vapurunda güvertede Yılmaz’la saçlarınız rüzgârda uçuşur ve bilhassa Abiler dayanamazsınız itiraf etmek zorunda kalırsınız : “Kulaklarım dayanamıyor artık, içimden kopup gelen, nedenini bulamadığım seslere. (...) Gurbet diye yola düşüp Sabır ipliğiyle ördüğüm, Bu sesler mi Çarpa çarpa yankıya dönüşen?” Bilemiyorum Nasıl yatıştıracağımı Çığa dönüşmeden.” “Dur Parramatta Nehri! Önüne katmış her şeyi sürüklerken bırakma Nihat’ı burada eve götür beni nehir.” Sobe Nihat! “Her tomurcuk seni sordu açarken”. Ve bir de « Kolonyacı Abimiz » var Abiler. Onu da anmalıyız gider ayak : « Akşamları çalıştırdığı koltuk meyhanesinde (...) Açık şarap, leblebi eşliğinde bize sosyalizmi anlattı bütün gece. Yıllar sonra Romanı Boynu Bükük Öldüler’i Şükrü Abi’ye adadı Yılmaz. Ben de bu şiiri. » Sosyalizm bizde böyle de öğrenilebilir « Abiler »... 1960’ların başındaki lise yıllarımızda bir tekerlememiz vardı : “Nereye gidersen git, Nihat Ziyalan’a dikkat et!” Ama ne iyi ki zamanlar devrildi ve Yılmaz Güney’li filmlerin “kötü adamı” çok iyi şair oldu. Sydney’den sesleniyor. Kimi zaman ise bakıyorsunuz Adana’da bir ödül alıyor. Adana Sydney, Sdyney Adana : İki kardeş kent, kalpleri şiir dolu olanlar için, Adanalı bir şair Sydney’de kendini, kentini ve bizleri anlattıkça...
Yorumlardeniz
{ 21 Aralık 2010 11:08:33 }
bu kadar sıcak, samimi, şiiri ve şairi
Diğer Sayfalar: 1. damarından yakalayan bir tanıtım yazısı okumamıştım. nihat ziyalan'a yakışmış! şiirleri, öyküleri gibi keyifle okunan bir makale bu da. yüreğinize sağlık sevgili şehmus güzel. deniz kızı
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|