Sevgili okurlar, uzun seyahatler,sağlık sorunları derken yazamıyorum. Arkadaşlardan affımı rica ettim ama seyrek de olsa yazmamı istediler, ben de kıramadım. Sydney'e yakın bir bağ vadisindeyken okudum Ankara'daki olayı. Ankara Baro Başkanı'nın tesadüfen orada bulunduğu için tanık olduğu olay içimi sızlattı.
Polisler bir restorantı basıyor, yanlarında çocukları olan ailelerin alkol aldıkları gerekçesiyle nüfus cüzdanlarını topluyorlar. Çocuklar korkudan tirtir titrerken, anne babalar şok içindeler... Ankara Baro Başkanı olaya müdahale edip, gözaltına alınmakla tehtid edilince, telefonla arayarak Baro’daki arkadaşlarını olaya tanık olsunlar diye restoranta çağırıyor. Hemen geri adım atan polislerin amiride “Bunların hepsi şakaydı...” diyebiliyor!..
Ne şaka ama!..
Eşek şakası desem o da değil!..
“Yetmez ama evet...”çilere şaka şaka yapıyorlar herhalde!..
Bekleyin göreceksiniz,Türkiye’nin her yerinde bunlar sıradan vakayi adliye olayları olacak ve bir de bakacağız ki Türkiye değişivermiş!..
Gerçi gören gözler için şimdiden değişti ya neyse...
Şu sıralar ben de bol bol üzüm suyu içerken (eh,ne yapalım, bizimki de fermantasyona uğramış cinsinden oluyor) sizi bu sıkıcı konulardan uzaklaştırmak için bu yazımızı şaraba ayıralım istedim.
Serde çocuk denecek yaşta aileden ayrılmak olunca alkole erken başladık.Paramız varsa şarap içtiğimizi pek anımsamıyorum,ya rakı alırdık ya da votka... Ama bunu bir kez yapabilirsek on kez de şarap almak zorunda kalırdık. Eh artık, Dimitrokapulo’mu olur, Güzel Marmara’mı, yeterki ucuz olsun... Yanına da azıcık leblebi aldık mı gel keyfim gel!..
Zaman geçmiş ama gençlerin durumunda pek bir değişiklik yok galiba; birkaç yaz önce Çeşme’de baktık sahilde çocuklar ateş yakmışlar,gitarla güzelim şarkıları söylüyorlar, eşimle izin isteyip yanlarına oturduk. İçtikleri şaraptan bize de ikram ettiler ama tadı bir değişik geldi. Nasıl bulduğumuzu sorduklarında da baktık, iyi desek olmayacak, kötü desek çocuklara ayıp olacak, “ilginç”deyip ne şarabı olduğunu sorduk. “Şargoz”dediklerinde de böyle bir şarabı hiç duymadığımızı söyledik. Çocuklar gülüşmeye başladılar.
Meğer en ucuz şaraplardan “Efes Güneşi” (şişesi iki liraymış) bile çocuklara pahalı geldiğinden içine gazoz karıştırıp öyle içiyorlarmış; buna da şarabın “şar”ını gazozun “zoz”u ile birleştirip “Şargoz”diyorlarmış!..
Ama bize de iyi geldi...
Herhalde o atmosferin güzelliği ve sıcaklığından olacak, bırakın şarkı söylemeyi,dans etmeye başladık...
Şaraptan bahsedip de Hayyam’ı anmamak mümkün mü?..
İlginçtir,insan nereden nereye geldiğimize şaşıp kalıyor.
Hayyam’ın 1121 ya da 1122’de öldüğü sanılıyor. Yani dörtlüklerini günümüzden neredeyse 900 yıl önce yazmış, söylemiş; hem de o günün İran’ında...
Bir de bugünleri düşünün!..
Hayyam bir ozan,bir matematikçi,bir bilim insanı ,bir ulu bilge...
Söz yine Hayyam’ın: