|
|
Abidin Dino'dan İstanbul'a güzellemeKategori: Kültür/Sanat | 1 Yorum | Yazan: M. Şehmus Güzel | 05 Aralık 2010 11:49:36 Bu kent bizim kentimizdir. Bu kent bizim kendimizdir. Avaz avaza bir çoşku. Çığlık çığlığa bir gençlik ellerinde ellerimizle. « İstanbul tüm su, yani deniz. Denize karşı kurulmuş az mı kent var dünyada? Fakat deniz karşılarında hepsinin, şehir bir yanda, deniz öte yanda, sadece bir manzara, göstermelik.
Oysa, İstanbul denizle iç içe, deniz İstanbul'un bacakları arasında, kollarına, başına sarılmış, beline dolanmış, ağzından girip burnundan çıkmış, içli dışlı...Öyle olunca, insanları, yani İstanbullular da ister istemez bir başka : Biraz gemici, biraz dalgıç, biraz balık, biraz martı, hatta karabatak, biraz da akıntı, bir o yana, bir bu yana, dolanıp dururlar iniş yokuşlar üstünde, telaşlı. Bir de zülyen boyalı gemiler birdenbire yatak odanıza girerler, selam sabah demeden. » (Abidin Dino’nun Ölüm mü? Ne Buluş! isimli kitabından : Sel Yayıncılık, İstanbul, 2005, s. 40-41.) Ne olursa olsun bu bizim İstanbul'dur. İstanbul bizimdir. İstanbul dost yatağıdır. İstanbul dostların toplamının en somutlaşmış halidir. İstanbul canımın içidir. İstanbul dillere destan bir Boğazici'dir. Hüzün var havada. Bize ayrılan zaman çetvelini doldurunca elveda demek gerekir sevilen kente. Dersaadete. Mutlulukkapısına. Elveda demek, teslim olmadan. Elveda İstanbul! Elveda Boğaziçi'm. En mutlu olduğum bir anda seninle vedalaşmaya geldim. Beni anlayacağını umuyorum. Elveda Yeniköy. Tarabya. Elveda gençliğim. Bogaziçi'nin balıkları elveda. Taşlarını tek tek tanıdığım « dünyanın en büyük caddesi » elveda. Narmanlı Yurdu yine görüşmek üzere. Eminönü. «Küllük» elveda. Sansaryan Han! sidik kokularını al ve başına çal! «Tabutlukların» senin olsun, içine sen gir, sen geber sabahsız karanlık zift gecelerinde. Kenef! Copunu koluna bacaklarına, falakanı tabanlarına ayaklarının. Zulmün batsın tarihin derinliklerinde. Tarihin çöp tenekesinde, « Parmaksız Hamdi » ve adamlarıyla. Duvarlarındaki kan izleri bizim çünkü. Yeniköy’de iskeledeki bakkal, seni ve yoğurdunu unutmayacağım, yoğurduğunun damağımda kalan tadıyla. Yaşar Kemal'in buğulu levreklerini, Azra'nın yeni evindeki yeni odamı: Perdeleri gıcır. Gül'ün kedilerini. Gül’ün Galatasaray tutkusunu. Adana'nın istasyonunu. Taş Köprüsü'nü. İçli köftesini, kebabını, rakısını. Seyhan’ı ve Ceyhan’ı. Taşları yoldan veya yolları taştan sokaklarını unutursam bana da Abidin demesinler! Mersin’i ve plajını. Yumurtalık ve emekçilerini. Yosun tutmuş yalı merdivenleri ve yalı taraçalarında güzelim G'lerle geçen ilk gençliğimi. Ostrorog Yalısı ve « müşterilerini » unutmayacağım. Sokakta Harp Var: Kemal Ahmet'i. Neyzen'i. F. Celalettin'i. Bakırköy’ü ve Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesini. Fikret Muallâ’yı. Boğaziçi'nde koca yalıda, ana, baba, teyze, dayı, enişte, küçüklü büyüklü akraba-taalûkat, ve bir içim su genç kızlar, Nermin, Pervin, Nesrin, Julide, Cemile, Celile... Bana ayrılan zamanı çizerken sizlerle olmak. Hiçbirinizi unutmayacağım. Beykoz’a giden ve Beykoz’dan gelen motorlar. Rumelihisarı’nın kedileri. Baltalimanında dalgaların telaşı. Havada hüzün. Tekrar. Kız Kulesi sil gözyaşlarını. Kadıköy ve Çamlıca ve Üsküdar hoşça kalın. Gençliğim hoşçakal. Hoş ve hoşçakalın evet. Hoşçakal Haydarpaşa Gar'ı. Yeni sürgünlere Anadolu kapısı elveda. Selimiye Kışlası sen de sil gözyaşlarını: Zulmün sonu gelecek merak etme, sen de o günleri(mizi) göreceksin. Beklemeyi bilebilirsen. Bekletirlerse: Kazmaların saldırısına ugramadan! Bekle o günlerimizi ve bizimle halaya kalk ey Kışla! Analar artık çocuklarının başında bit aramayacaklar seni terkettikleri zamanların bitiminde. Elveda Caddebostan: Nâzım merhaba. Yoldaşım, kardeşim, iki gözüm. Zamanların peşinde zamansız. Orhan Kemal merhaba. Bak ne güzel « Avare Yıllar »ımızda beraber, burda beraber. Leyla Abla merhaba. Merhaba Celal. Mina. Halet. Nail V. Rasih : Hem « Uzun » hem « İleri » ikinize de merhaba. « Dede » Ahmet. « Boz » Mehmet. « İşçi kesiminden dostlarımız » merhaba. Melih. Oktay. Orhan Veli. Ben de bir "Garip"im: Kel'den bu yana. Sait merhaba. Sabo merhaba. Ahmet Dino merhaba. Arif nasılsın? « Saray gibi adam ». « Dev Adam ». Geliyorum üç vakte kadar. Açın kapılarınızı. Pencerelerinizi açın. İstanbul'la vedalaşmam bitsin: Göreceksiniz yine kuracağız o güzelim ailemizi: Limana bakıp. Kendi gülme nöbetlerimizde kaygısız. Cenevre günlerinin çocukluğunda dadı sinemalarım merhaba. Babam, « silme sağır babam » benim merhaba. Saffet anam ocağına kapandım: Ayaklarının, ellerinin güzelliği terketmedi beni seksen yıl. Seksen yıl ana dile kolay. Beyaz bembeyaz gecelerimde öksüz ve yetim kaldım sensiz kalmadım ana. İşte beyaz ışık ana. Geldim işte yeniden bir erken inen sarı kızıl şafak vaktinde ve kapına dayandım yeniden ana, sar beni ana sarrrrrr... BİRİNCİ NOT : Abidin Dino ile 1972’de karşılaştım, tanıştım. Sonra Parisli yıllarımızda, 1983’ten itibaren on yıl sıkı, harbi ve hakiki bir dostuk ve arkadaşlıkla geçirdik birçok günümüzü, saatimizi. Sözleştik ve söyleştik. Bu yaratıcı ve üretici dostluğumuz hiç bitmeyecekmiş gibi sürerken Abidin hain bir 7 Aralık 1993 sabahının saat ikisinde bizi bırakıp gitti. Şaşırdık. Üzüldük. Ağladık. Hüznümüz sürdü. Ama bunlarla yetinemezdim. Onu anmak ve bilhassa yeni kuşaklara biraz daha iyi tanıtabilmek umuduyla önce Abidin Dino ile Söyleşiler. Yazılar : Hayat ve Sanat (Pêrî Yayınları, İstanbul, 2006) isimli ve Abidin’le yaptığım söyleşileri, kendisi, tarihi ve sergileri üzerine yazdığım makalelerden oluşan bir kitap yayınladım. Sonra aşağı yukarı yirmi yıldır üzerinde çalıştığım ve birçok araştırma, söyleşi ve okumalarla hayat törpüsü çalışmamı Abidin Dino, 1913-1993 başlıklı, 1200 sayfadan fazla ve üç cilt olarak yayınladım ( Kitap Yayınevi, İstanbul, 2008). Abidin hakkında daha yazılacaklar olduğunu biliyorum. Bu konudaki araştırma ve çalışmalarımı da sürdürüyorum. İKİNCİ NOT : Abidin Dino sergileri sürüyor. Bunlardan en yenisi Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi Dilek Sabancı Sanat Galerisi’nde 25 Ekim 2010’da açılan « ABİDİN DİNO MARDİN’DE » sergisidir. Bu sergi bir yıl süreyle açık. Mardin’den yolu geçenlerin mutlaka izlemesi gereken bir sergi. Abidin’i biraz daha yakından tanımak ve seçme eserlerinden 255 tanesini birarada görmek öyle her zaman bulunacak bir fırsat değil. Aklınızda bulunsun.
Yorumlarnihat ziyalan
{ 06 Aralık 2010 05:46:02 }
değerli şehmus güzel,
Diğer Sayfalar: 1. yazınızı okurken içimde bir şeylerin çıt çıt kırıldığını duyumsadım. çok sıcak. şiirli. Ayorum'a hoş geldiniz. renk katıyorsunuz. Sydney'den dostlukla. nihat ziyalan
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|