|
|
Ayasofya'nın sırlarıKategori: Kültür/Sanat | 0 Yorum | Yazan: A Yorum | 14 Eylül 2010 23:01:48 İşte bilinmeyen gizemleri... 921 yıl kilise olarak kullanıldıktan sonra, 481 yıl da Camii olarak kullanılan Ayasofya, İslam ve Hristiyanlık dinleri için büyük bir önem taşıyor. Bu eşsiz yapı, bir çok gizemi de içerisinde barındırıyor.
Terleyen direk Ayasofya’nın kıble tarafındaki kapılarından soldan sayılınca, sonuncusunun iç tarafında bir mermer sütun görürsünüz. Bu sütunun en büyük özelliği kış ve yaz nemli olması. Bu yüzden bu sütuna “terleyen direk” deniyor. Sütunun zemininden başlayarak bir buçuk metrelik bir kısmı bakır plakalarla kaplı. İnanca göre sürekli baş ağrısı çekenleri, sindirim sistemi hastalıkları olanları ve sıtmaya tutulanları bu direk tedavi ediyor. Önce iki rekât namaz kılınıyor, sonra hasta avuçlarını önce bakır plakalara sonra da yüzüne sürüyor. Bu hareket üç kez tekrarlanınca hastalıklar iyi oluyor… Ayrıca elleri çok terleyen kimselerin, direğin üzerinde bulunan deliğe parmaklarını soktukları ve artık ellerinin terlemediği birçok defalar görülmüş… Terlemenin nedeni İnanca göre, Ayasofya’nın büyük bir kubbesi bir depremde yıkılınca, 300 rahip Mekke’ye gitmişler ve orada zemzem suyundan almışlar, bunu Mekke toprağı ile karıştırıp,bu sütunun altına harç olarak koymuşlar. Sütunun bu yüzden “terlediğine”inanılıyor. Bir başka inanca göre de Hızır Peygamber, parmağım Ayasofya’daki deliğe sokmuş ve binayı Mekke’ye yöneltmiş yani Terleyen direğin ya da diğer adıyla ağlayan direğin öyküsü, görüldüğü kadarıyla Osmanlı döneminde ortaya çıkmış. İslam inançlarıyla beslenmiş. Sütunun yapısının gözenekli olduğu ve kılcal damarlar yoluyla temeldeki suyu emdiği ve bu yüzden terlediği, en geçerli bilimsel açıklamalardan biri. Ama acaba neden sadece bu direği gözenekli taştan yapmışlar? Bu soru cevapsız kalıyor… Ayasofya’nın içinde büyük salonun ortasında bir kuyu var. Eskiden bu kuyu kalp hastalığına tutulanların sık sık geldikleri bir yerdi. Bunlar üç cumartesi art arda aç karnına buraya gelir, sabah namazını kılar ve bu sudan içerlerdi. Bu gelenek cami müze haline getirilene kadar sürdü. Kuyunun üzerinde yaklaşık 50 santim çapında, demir bir kapak var. 7 metrelik bir çubuk sarkıtıldığında dibine ulaşılamıyor. Su hâlâ mevcut, tadı tatlımsı ve mineralli. Suyun ne tür bir bir bileşim taşıdığının, incelenmesi gerekir. Yüzyıllardır orada durduğuna göre acaba bozulmuş mudur? Sonra niçin kalp hastalığına iyi geliyor? Bu da düşündürüyor. Yoksa suyun bir özelliği mi var? Bu soruların cevaplarını, devletin yetkili kurumlarına bırakıyoruz. Geçenlerde bilim dünyası çikolatanın içinde bulunan bir maddenin hormonal etki yaptığını açıkladı. Ama bu etki özellikle, aşk yüzünden kalbi kırılanların üzerinde görülüyormuş. Demek ki, bu madde,beyinde aşırı üzüntü yaratan merkezi etkiliyor. Ayasofya’ daki kuyunun şifalı suyunun da böyle bir özelliği neden olmasın! Tabuta dokunulursa Ayasofya yıkılacak Ayasofya’nın orta kıble kapısı üzerinde bir tabut var. Sarı pirinçten yapılmış bu tabutta Kraliçe Sofya yatıyor. Yalnız bir tehlike var, “Bu tabuta sakın dokunmayın” deniyor. Çünkü tabuta el sürü-lürse-jbüyük bir gürültü başlıyor ve tüm bina sallanmaya başlıyormuş. Kubbenin dört tarafında birer melek resmi var. Bunlar Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail’dir. Bu melekler kanatlarını açmış bir biçimde çizilmişler. İnanca göre Azrail, imparatorların ölümlerini, Mikail düşman saldırılarını, Cebrail ve İsrafil ise olacak olayları haber veriyor. İnananlar, tabut ile bu melekler arasında bir ilişki kuruyorlar… Tabutun koruyuculuğunu da üstlenen melekler, ona dokunulmasına izin vermiyorlarmış. Esrarengiz kapılar Ayasofya’nın güney tarafında ufak ve dar bir koridorun ucunda örülmüş bir kapı var. Buna “açılmaz kapı” deniyor. Anlatılanlara göre Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a girdiğinde Rum Ortodoks Patriği yanındakilerle bu kapının önünde dua ediyormuş. Osmanlı ordusu kiliseye girince, Patrik bu kapıdan kaçıp kaybolmuş ve kapı bir daha açılmamış. Her paskalyada bu kapının önünde” kırmızı yumurta kabukları” ortaya çıkarmış… Bir de “Kapanmaz Kapı” miti var. Fetih günü, Fatih’in ordusundan biri bu kapıya öyle bir vuruş vurmuş ki, kapı yere gömülmüş ve bir daha asla açılmamış… Pençe nişanı Binanın güneydoğusundaki kubbeyi tutan fil ayağının bir yüzünde 6 metre yükseklikte ele benzeyen bir iz var. Kuşaktan kuşağa anlatılanlara göre, fetih günü, Fatih Sultan Mehmet’in atı ürkmüş, Sultan eliyle bu kemere tutunmuş. Atı ise sütunun kaidesini zedelemiş. Buraya kadar bir şey yok. Ama pençe izinin yerden 6 metre yükseklikte olduğu ve bu yüksekliğe, hiçbir atın erişemeyeceği düşünülürse, olayın esrarı bir anda ortaya çıkıveriyor. Ayasofya’nın altındaki tüneller Mahzenlerin altındaki tünellerden Kınalı adaya kadar bir tünel uzandığıda söyleniyor. Mozaiklerin Açıklamaları Apsis Yarım Kubbesindeki Mozaik Altın zemin üzerinde ortada değerli taşlarla süslü tahta oturan Meryem, kucağında İsa ile birlikte tasvir edilmiştir. Meryem’in koyu lacivert renkte sade ve bütün vücudunu örten kıyafeti, etrafını çeviren altın zemin ile bir kontrast oluşturur. Güney Galeride Deisis Mozaiği: Ayasofya’nın mozaikleri arasında hiç kuşkusuz, en ünlüsü Deisis kompozisyonudur. Deisis, yani mahşer günü İsa’dan Meryem ve Loannes Prodromos’un insanlık için yardımcı olmasını dilemeleridir. Mahşer Kompozisyonunun ortasını meydana getiren üçlü kompozisyonda ortada büyük bir İsa ekseni teşkil eder. Üçlü grubun ikinci şahsı Meryem’dir. Diğer yanda ise Vaftizci Yahya bulunmaktadır. Güney Galerideki İmparatoriçe Zoe Mozaiği: Ortada Pantokrator (Kainatın hakimi) İsa, sağ eliyle takdis işareti yapmakta, sol eliyle incilerle bezenmiş cildi olan Kutsal Kitabı tutmaktadır. İsa’nın bir yanında imparatoriçe Zoe, diğer yanında Zoe’nin üçüncü kocası Konstantinos Monomakhos yer almaktadır. Bizans tarihinde entrikaları ve evlilikleriyle ün yapan imparatoriçe Zoe kocalarını değiştirdikçe mozaik üzerindeki imparatorun başı ve isminin belirten yazının da değiştiği sanılmaktadır. Konstantin’in kafası ve üstündeki yazıt kazınıp, tekrar yapılmıştır. Orijinal mozaik Zoe’nin ilk kocasına aitti. Bu panoda İmparatorluk ailesinin kiliseye şükran ve bağışları sembolize edilmektedir. Güney Galerideki Komnenos Ailesi Mozaiği: İmparator Komnenos II ile eşi Macar asıllı İmparatoriçe İrene ve oğulları Aleksios’u tasvir etmektedir. Ortada kucağında İsa ile ayakta duran Meryem yer almaktadır. İmparator ve İmparatoriçe değerli taşlarla süslü tören elbiselerini giymişler, imparatorun elinde bir para kesesi, İmparatoriçe de bir rulo tutmaktadır. Takdim edilen rulo kiliseye bağışları, deri kese ise altın yardımını belirtmektedir. Macar asıllı imparatoriçenin ırk özellikleri; açık ten ve açık saç rengi belirgindir. Güney-Batı Girişi Üstünde Bulunan Mozaik: Altın zemin üzerinde ortada görkemli bir taht üzerinde oturur durumda koyu lacivert elbiseli Meryem tasvir edilmiştir. Başının iki yanında bulunan kısaltılmış harfler “Tanrı Anası” olduğunu ifade eden kelimelerin kısaltılmış semboludur. Meryem ayakları altındaki kenarları değerli taşlarla bezenmiş bir kaide üzerine basar. Bu kaidenin üst yüzü gümüş mozaiklerle kaplıdır. Bizans sanatında altın mozaiklerlerin bol olmasına karşılık, gümüş mozaikler son derece azdır. Meryem’in kucağında oturan İsa yetişkin, bilgiç bir insan ifadesine sahiptir. Bu onun Tanrıya yakın bir mistik varlık olduğunu gösterir. İmparator Kapısı Üzerindeki Mozaik: Bu mozaik pano 9. yüzyıl sonunda yapılmıştır. Ortada son derece süslü taşlar ve incilerle süslenmiş taht üzerinde oturmuş Pantokrator İsa bir kaide üzerine basmaktadır. Sağ eli takdis işareti yapmakta, sol eliyle dizi üzerinde açık duran bir kitabı tutmaktadır. İsa’nın ayakları önünde secde eder durumda imparator altıncı Leon şefaat isterken görülür . İki kenardaki madalyonların birinde Meryem tasvir edilmiştir. Diğerinde ise lilisenin koruyucusu baş melek Cebrail tasvir edilmiştir. Melek Tasvirli Mozaikler: Kubbeye geçişi sağlayan köşe elemanlarının yüzeylerinde yalnız kafa ve kanatlardan ibaret olan dört melek tasviri yer alır.
YorumlarHenüz Yorum Yazılmamış Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|