|
|
433. YAZIKategori: Ayorum Güncel | 12 Yorum | Yazan: Gündoğdu Gencer | 15 Ağustos 2010 06:16:44 Bu, benim Dünya gazetesine yazdığım 433. yazım. Her hafta aksatmadan yazmaya çalıştığım hesaba katılırsa 8 yılı aşkındır, her hafta birşeyler yazmışım. Ne var ki 432 sayılı yazım Dünya'da yayınlanmadı. Yaklaşık 3 yıla yakın bir süredir yazılarım aynı zamanda www.ayorum.com sitesinde de yayınlanıyor.
432 sayılı yazımı okumak isteyenler bu siteye bakabilirler. Dünya gazetesinin sahibi gayet kibarca 432 sayılı yazımın çok tepki çekeceğini söyleyerek bazı yerlerini çıkarmamı veya değiştirmemi istedi. Ben bunu yapmayacağımı, beğenmiyorsa yazıyı hiç yayınlamamasını söyledim. Dünya'ya ilk yazmaya başladığımda iki koşul öne sürmüştüm. Birisi yazılarımın virgülüne bile dokunulmaması, öteki de her hafta aynı köşede yayınlanması idi. 431 hafta gazetenin sahibi buna uydu, teşekkür ederim. Okurlarım bilirler, yazılarımda kendimden pek söz etmemeye özen gösteririm, çünkü önemli olan benim kim olduğum değil, ileri sürdüğüm görüşlerim, düşüncelerimdir. Gazetenin sahibi bu 433. yazıyı yayınlamak inceliğini gösterirse, siz okurlarıma bunun Dünya'daki son yazım olduğunu üzülerek bildirmek isterim. Ben görüşlerimi, düşüncelerimi özgürce ifade etmeme olanak bulamadığım için ilk faşist darbe sonrası Avustralya'ya gelenlerdenim. Ne yazık ki sansürcü kafa yapısı burada da karşıma çıktı. Değerli müzisyen arkadaşım Fikret Öztaş'ın 5-6 konserinde sunuculuk yapmıştım. Şarkıların, türkülerin kaynaklarını, bunlarla ilgili ilginç öyküleri araştırıp sinevizyon gösterileriyle konserlere birşeyler kattığıma inanıyordum. Ne acıdır ki son konserde aynı sansürcü kafa yapısı yine karşıma çıktı. "Sarı Gelin" adlı türkünün sunumuna "Salkım Hanımın Taneleri" filminden bir bölüm koymuştum. Varlık vergisi denen rezillik nedeniyle Aşkale'ye sürülen gayrimüslimlerden birisinin Sarı Gelin türküsünü Ermenice söylerken nöbetteki Türk askerinin buna Türkçe olarak katılmasını gösteren bir sahneydi. Türkünün Ermeni veya Türk türküsü olmasının ne kadar önemsiz olduğunu, önemli olanın Anadolu'da yaşayan halkların ortak kültürünün bir parçası olduğunu vurgulamaktı amacım. Gruptakiler bunu kabul edilemez buldular, budanmasını istediler, kabul etmedim ve bu da benim bu konserlerdeki son sunumum oldu. Tarihi bilenler Varlık Vergisi adı altında ırkçı bir politikanın uygulanmış olduğunu inkâr etmediler ama bundan söz edilmesini istemediler. Gerek Dünya'ya gönderdiğim 432 sayılı yazımda gerekse bu son konserdeki sunumumda söylediklerimin yanlış olduğunu, yanlış bilgi verdiğimi söyleyen kimse olmadı. Söylenen, bunların "tepki çekeceği" idi. Yazmamın ya da konserlerdeki sunumlar için günlerce araştırma yapıp kafa patlatmamın benim için tek nedeni vardı. O da bugünlerde moda olan deyimiyle "ezber bozmak" idi. Okurlar ya da dinleyenler tepki göstersinler, kendi ezberlerine aykırı gelecek birşeyler okusunlar ya da dinlesinler diyeydi. Ezberlerini biraz olsun sarsabilirsem, belki de daha sorgulayıcı olurlar, doğrulara daha kolay ulaşırlar umuduyla idi. Türkiye Cumhuriyeti devletinin yanlış ve ırkçı politika ve davranışlarını eleştirirken kendilerini milliyetçi olarak tanımlayanlardan tepki geldi. Irkçı partilerin politikalarını irdelerken ırkçılardan tepki geldi. Fethullah Gülen'in neyi hedeflediğini kendi sözleriyle ortaya koyarken onun peşinde gidenlerden tepki geldi. PKK'nin terörist eylemlerini sergilerken, Öcalan'ın hezeyanlarını kendi sözleriyle ortaya koyarken PKK destekçilerinden tepki geldi. Kuran'daki bazı hükümleri, bazı çelişkileri yazarken dindarlardan tepki geldi. Mustafa Kemal'in bir ilâh olmadığını, her yaptığının, her söylediğinin kusursuz olmadığını ileri sürünce kendisine "Atatürkçü" diyenlerden tepki geldi. Bütün bunların ortak yanı dediklerimin yazdıklarımın yanlış olduğunu iddia etmeyip doğruluğunu sorgulayamadıkları gerçeklere tepki göstermeleriydi. Hiç biri devletin yanlış politikalarının olmadığını, ırkçıların ırkçı söylemlerde bulunmadığını, Gülen'in o görüşleri ileri sürmediğini, PKK'nin terörist eylemler yapmadığını, Öcalan'ın o sözleri söylemediğini, Kuran'da çelişik hükümler bulunmadığını, Mustafa Kemal'in birçok devriminin zorla yapılmadığını ileri süremedi. Ama ben bunları söyleyince "tepki gösterdi". O tepkinin ardından belki de bir sorgulama gelir umudumu hiç yitirmedim. Bu tepkilerin ardında kalıpçı düşünce, sorgulamama, körü körüne inanma ve sansürcü kafa yapısı vardı. Yine okurlarım bilirler, hiçbir zaman kişileri hedef alıp, küfürlü veya aşağılayıcı şeyler söylememeye, yazmamaya özen gösterdim. Kişilere olan saygı sınırını aşmamaya çalıştım. Ama o kişilerin düşüncelerini, inançlarını sorgulamaktan kaçınmadım. "Her türlü görüşe inanca saygım var" değil de "her türlü görüşe, inanca sahip olan kişilere, insanlara saygım var" görüşüyle hareket ettim. Çünkü insanların saplantılarının, körü körüne biatlarının, sorgulamama alışkanlıklarının sorumlusunun kendileri olmadığının bilincindeydim. İnsanların düşünmemesi için güç sahiplerinin ne büyük çabalar harcadığının, eğitim yoluyla olsun, medya aracılığıyla olsun, propagandayla olsun, insanları sürüleştirmenin ne denli etkili olduğunun ayırdındayım. Düşünmenin ve sorgulamanın, bireysel sorumluluğun, koyun gibi değil de insan gibi yaşamanın en önemli ön koşulu olduğu bilincindeydim ve halâ öyleyim. İnsanın varlığının, bu dünyada Tevfik Fikret'in sözleriyle "fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür" bir birey olarak onurlu bir yaşam sürdürmenin, bir insan için en önemli ilke olduğundan şaşmadım. Yoksa insanlara, okurlara, dinleyenlere hep duymak istedikleri şeyleri papağan gibi tekrarlamanın, onları pohpohlamanın o insanlara hizmet değil, ihanet olduğu görüşündeyim. Bugüne dek beni okuyan, belki de doğru kabul ettikleri bir takım şeyleri sorgulamalarına yardımcı olduğum dinleyenlerimin, okurlarımın hepsine mutluluklar dilerim. Bu mutluluğu karanlıkta kalarak sürdürmek isteyen kişilere de yolunuz açık olsun derim. Ve bu son yazımda kendimden söz etmek zorunda kaldığım için hepinizden özür dilerim. Editörün notu : Sayın Gündoğdu Gencer yazıları ile sitemize katkılarını sürdürecektir.
YorumlarSuat Yilmaz
{ 26 Eylül 2010 22:09:56 }
Iyiki yasadigimiz bu dunyada, GUNDOGDU GENCER gibi nesli hicbir zaman tukenmiyecek ve yalpalamadan yoluna devam eden,NAMUSLU,DURUST ve hep saygi duyulabilecek ONURLU BIR DURUSU sergileyen insanlarimiz var...O durusa, SANSUR DEGIL,olsa olsa onunde SAYGIYLA egilinir ancak...
sevgi
{ 23 Eylül 2010 20:55:32 }
Sayin gundogdu, yazilarinizi heyecanla bekliyoruz.
saygilar galip dayanc
{ 30 Ağustos 2010 04:33:47 }
her hafta dunya gazetesinde buyuk sevkle yazilarini okuyordum ve her hafta 10km gidip gazete alip geliyordum ben melbourne semtinde mentone oturuyorum ne hikmetse bizim mentone yazte gelmiyor inan cok uzuldum bundan sonra dunya gazetesi alman cunku beni baglayan sayin gundoglu Gencer in
yazilariydi size yeni yazilarinizda basarilar dilerim sevgi aksevi
{ 26 Ağustos 2010 09:44:14 }
sayin Gundogdu Gencer, yazilarinizin surekli okuyucusuyum. Her hafta Dunya gazetesini sadece senin yazilarini okumak icin arar bulurdum. Anlayacagin yazilarinda insana haz veren ayni zamanda zevkle okunan akicilik var, konu ne olursa olsun okurum hemde birkac kere. Yazi yazmayi birakirsan cok uzulurum gundogdu, Austraylada senin gibi cok dusunen ve yaziya doken insan var. Sen onlarin en ustundesin. Lutfen yazmaya devam et ve seni seven, sayan cok insan var biliyorsun.
Saygilar ve sevgiler Ali Asker
{ 20 Ağustos 2010 04:25:24 }
Yazara müdahale edilmesine ya da müzik sunumundaki müdahaleye tepki verilmesi söz konusu olunca gözardı edilmeyecek başka bir mesele daha var. Gazetede ilan alımının riske girmesi, sunumdaki Nilgün Hanımın değindiği 'dinleyici tepkisi'. Anlaşılan bu iki faktör Gündoğdu'ya hafif bir 'sansür' olarak yansıdı. Daha doğrusu 'şuraları çıkartalım' dendi. Sydney'deki gazeteleri epeyce tanıyan birisi olarak şunu söyleyebilirim. İlan vermeme tehditine direnme şansları hiç yok. Belki bir tanesi bunu başarabilir çünkü kendini finansa edebileceği başka bir geliri mevcut, ama diğerleri için bu zor. Gündoğdu'nun yazılarının yaygın okunduğuna birebir şahidim. Ama aynı zamanda onun köşesinde durmasından hiçte hoşlanmayan ciddi bir ilan sahibi olduğunu da biliyorum. Varolan gazetelerin bunları ellerinin tersiyle itmeyi sağlayacak ekonomik dayanaktan yoksun oldukları da işin diğer acı yanı. Ne gazeteler(Sydney'de) parayla satılıyor, ne abone geliri ya da politikası var, ne de sıkı bir okuyucu dayanışması. Hal böyle olunca etik, ilke vs. aramak boşa kürek çekmek anlamına geliyor. Sonuç olarak; Gündoğdu'nun ya da başka bir fikir insanının fikirlerini özgürce savunmasından yanayım ve yana olmaya devam edeceğim. Öte yandan bu şartlar altında bunun gerçek olmasının da zorlukları ortada. Yine de 8 yıl boyunca bunun başarılmış olması iki taraf açısından da önemli bir süreçti.
Umarız ilan tehditine papuç bırakmayan bir gazete yaratılır da işte o zaman kimsenin kimseye makas atmaya gerek duymadığı bir süreç yaşarız. Şunu da eklemek gerekli diye düşünüyorum, çünkü görüşlerimi başkalarıyla da paylaştığım oldu. Gündoğdu'nun çok isabetli yazıları oldu, hemen kendisine ulaşıp teşekkürlerimi ilettim. Katılmadıklarım da, çok sık benzer konular işlemesini hoş karşılamadıklarım da oldu. Ama bunların üreticisi kendisidir ve ona karar verecekte tabii ki kendisi olacaktır. Bu küçük 'eksikler' bu kadar emek verilerek üretilen yazıların bizlere olumlu katkıları yanında önemsizdir. Fikir adamı fikrini özgürce dile getirendir. Gündoğdu da bunu yaptı, bunu yapıyor. Nilgun
{ 19 Ağustos 2010 10:30:42 }
Yazınızın temel içeriğine katılmamak elde değil..Düşünce özgürlüğü çok güzel..İnsanin her düşündüğünü, her dilediğini, istediğini söyleyebilmesi yazabilmesi güzel..
Ama bazıları bazı sınırlar koyuyorlar örneğin yazılarımızı koyduğumuz bu sitenin 17 maddelik bir yayın kuralları dizisi var. Hımm.. demekki sınırsız bir yayın ozgürlüğü sadece teoride var, pratik yaşamda bazı sınırlamalar gerekebiliyor zaman zaman... Bir de yer ve zaman olayı var, değil mi ? Nedir yer ve zaman olayı? her aklınıza gelen şeyi doğru diye her yerde söyleyemezsiniz demektir. Çoğu kez insanlar bunu kendi oto kontrolları ile yaparlar. Otokontrolu bazı insanlar bılmez ve patavatsız damgası yerler. Ama başka bir grup daha var ki, onlar da tüm bunları iyi bildikleri halde ellerine geçen her fırsatta yer ve zaman gözetmeksin düşüncelerini aktarmayı vazife bilirler. Bu iyi mi yoksa kötümü bilmiyorum, o da ayrı bir tartışma konusu olabilir ama genel olarak gözlemlediğimiz bir şey de bu kişilerin zaman içinde toplumdan soyutlandığı. Yahova şahitlerinın her gün kapınızı çalmalarından bıkmanız gibi bir sey.. Yazınızda "aynı sansürcü kafa yapısı " olarak sözünü ettiğiniz olayı ve GRUP olarak tanımladığınız kişilerle birlikte çalışan birisi olarak size biraz aydınlatlcl bilgi vermek isterim. Size getirilen değişiklik istekleri müzik yönetmeni arkadaşımızın dışında ve yöneticilerin kararı doğrultusunda oluştu. Bu değişilik, yada sizin değiminiz ile "sansür" isteğindeki en önemli etken "Sarı Gelin" türküsünün sizin sunumunuzdan bir iki dakika gibi çok kısa bir süre önce koro tarafından icra edilmiş olması idi. Koronun parcasının hemen ardından, siz bir flimden alınmış bir icrayı tekrar izleyicilere dinletiyorsunuz. Bunu nasıl yorumlar izleyici? Hangisi daha iyi diye karşılaştırma mı yapmalıdır? Belki anımsıyacaksınız, toplam konser süresinin sunum nedeni ile çok fazla uzadığını iletti size arkadaslar. Belki de çekindiler söylemeye, ama müzik konserimiz yavaş yavaş "semıner" haline dönüşmeye başladı diye düsünmüş olduklarından da şüphem yok. Çok sık ve çok uzun bölümlerin saz ve koronun ilgisinı dağıtması da ayrı bir teknik sorun olarak ortaya çıktı. Kısaltma, yada sansur isteğı işte böyle oluştu . Sizin bakış açısınızdan biraz farklı, başka nedenler ağırlıklı.. Şimdi bu noktada, sizin geçen haftaki yazınızı anımsamamak ve hak vermemek elde değil! Insanlar hep tek yönlü bakıyorlar olaylara, ne yazık.. Evet, sizin "Varlık Vergisi'ni" burada anlatmanızı doğru bulmayan izleyiciler de oldu ve bunu yöneticiler size de aktarmış olabilir. Benim kişisel görüşüm ise, doğru olan her şeyin burada söylenmesinin şart olmadığı yönünde. Sonuçta, unutmayalım bu bir müzik dinletisi, ana tema müziğin kaliteli bir şekilde icrası ve gelenler de öncelikle bunun icin burada. Birde, uzun bir süre hazırlanmış 40 kişilik bir kadronun emeği var. Onlarin emegine biraz saygi fazla bir esneklik mi olur? Sunum ise müzige destek bir fonksiyon ve bunu akılda tutmakta yarar var. Öte yandan sunumunuzu beğenen kişiler de oldu, hatta daha uzun ve detaylı bilgi isteyenbir iki kişi de çıktı. Daha önceki dinletilerde izleyicierin olumlu yada olumsuz talepleri hep oldu. Biz bunları size getirmedik. Sonucta, terazinin kefesi yukarıda saydığım sanatsal ve teknik nedenlerin ağır basması nedeniyle size iletildi. Sizde dediniz ki, benim sunum'um kısalmaz. İkinci dinletide başka bir arkadaşımız daha kısa bir sunum yaptı . Unutmuyoruz , geçmişte pek çok sunuma emeğiniz geçti, tekrar teşekkür ederiz. Bezmi Kaya
{ 18 Ağustos 2010 10:07:23 }
Sayin Gundogdu Gencer Avustralya''da ki sayili entellektuel Turklerden birisidir.Yazilarini hic kacirmadan okurdum.Yazilarina son vermesi Dunya gazetesi ve okurlari icin buyuk bir kayiptir.
deniz kızı
{ 16 Ağustos 2010 21:13:39 }
sevgili gündoğdu...
insanlar sevdikleri, güvendikleri insanlardan öğreniyor. sevecek, güvenecek kadar tanımıyor, güvenmekten korkuyorsa, ya da sevmeyi bilmiyorsa... birbirlerine yaklaşırken ön yargılarını, varolan bilgi birikimlerini (ki bunlar bazan bir kırıntı, bazan çamurlu bir göl, bazan bir derya da olsa...) kullanıyorlar... ama esas olan... sözcükleri sözcüklerde bırakmak... bakışını kendi özüne, akıp giden hayata çevirmek...ama bize öğretilen bu olmadı ki... bazan her yazıya başlamadan önce, besmele çeker gibi, şöyle demek istiyorum. "nolur okuduktan sonra ve okurken içinizde uyananlara bir bakın. sonra da geçip gidin." aslında şöyle demek istiyorum. "ben bunları yazarken tepemdeki bulutlar geçip gitti. bu sözcükleri yazarken alıp verdiğim soluk geçip gitti. ben de kendime baktım, sonra bu sözcüklerden geçtim gittim. siz de nolur durmayın. geçip gidin." hayat akıp gidiyor. buluşmak güzel. geçip gitmek güzel. geçip gitmekte hayata ya da müslümanlar, hristiyanlar, yahudiler için "Allah"a minnet dolu kendini bırakış var. sevgili gündoğdu, yazılarınızda sizinle buluşmak, sözcüklerinizde kendime bakmak güzeldi. lütfen yazılarınızı kesmeyin. herkes kendine bakıyor. orada kızdığı da beğenmediği de öfkeye nefrete kapıldığı da sevdiği beğendiği de kendi.. siz yazın; çünkü geçip giderken durup kendimize bakacağımız duraklar olması çok güzel. Huseyin Korkmaz
{ 16 Ağustos 2010 10:03:36 }
Eric Fromm'u bende severek okuyan bir insanim.Bir insanin ozgurlugu baskalarinin ozgurluklerine verdigin saygiya es degerdir.Birey olmak ve ait olmak arasindaki dengeyi tuttura bilen insan gercekten ozgur insandir.Yasam dansini basariyla becermistir.Birey olmayi on plana cikartirsaniz' siz hic olmaya devam edersiniz ozgur "mus" gibi kendinizi avutursunuz.
Ilk fasist saldiri sirasinda Avustralyaya gelmek veya kacmak iyide orada kalanlar ne olacak!!!!bunuda Gencer efendiye sorarmisiniz?????? kemal alacayir
{ 16 Ağustos 2010 09:53:09 }
Bu nasil bir sansurcu zihniyetki 433 sayi hic mudahale edilmemis!!!!!!
Diğer Sayfalar: 1. 2. Bence Gundogdu gencer efendi biraz inanclara saygili olsun.
Yorum Yazın
|
| Tüm Yazarlar |
|