Her ne kadar felsefeyi yaşamın uzağına düşürmek isteyenler olsa da, yaşam sorgusuz sualsiz olamayacak kadar çapraşık, çelişik, sarmallar içinde, yoğunluklarla dolu.
Filozoflar gibi düşünmek, insanlığın önünü açan düşünceler üretmek kolay değil. Ama insan olup da günlük yaşamın kaygıları, sorumlulukları içinde solurken felsefeye bulaşmamak ne mümkün ?
Hergün göre duya kanıksadığımız, beylik slogan lafların desteği ile, kimi beyaz kimi sırça saraylardan, yaşamın merkezinden uzak, kitleleri önceden belirli hedeflere yöneltmeyi amaçlayan sorular değil tabii sözettiğim. Bizden önce görüp ortaya koyanlar, farklıyaşayan, farklı duyan, farklılıkla yaşamayı önerenler konumuz.
Niye küçümsercesine bakılır felsefeyle uğraşanlara, onlara neden biraz marjinallik belki biraz kaçıklık bulaştırılır? Bu büyük bir haksızlık değil midir?
Normal nedir?
Yaşama alışkanlıkları ve yaşamdan beklentilerin çoğunluğa uyumluluğu, sürüden ayrılmama… İşte, burada en basitinden bir soruya yanıt ararken bile felsefeye bulaşılır. Sorulmuş soruların ve yanıtların içimizdeki coşkusu, yanıt ile vardığımız noktaya duyulan saygı yaşama duyulan saygı değil midir ?
Felsefe, sadece belli bir yaşam önerisinin içine sıkıştırılamayacak kadar engindir. Ama o zaman neden bazı ideolojiler benimser felsefeyi ve karşıt görünenler yadsır? Neden birilerinin tekeline sunulur da herkes yararlanmaz?
Felsefe, kendine saygı duyup kendini, yaşamını ve yaşamı sorgulayanların bir gereksinimi olarak can bulur. Yalnızca bu değil. Bugün kullanılan teknolojinin ardında bilim gerçeğını buluşumuz, bilimin ardında duran filozoflarladır.
Öngören, öndüşünen, soru sormayı akıl edip insan olmanın baş koşulunu gerçekleştiren, yaşam "normalinin" ötesinde bizim adımıza bizim için huzursuzluğu yaşayanlar, işte yaşamın ta içinde günlük sıradan kullanımlarımızın bile ardında dururlar. O küçümsediğimiz ya da ulaşılmaz görüp kimi kez yarı alay ettiğimiz bu insanlar olmasa kim bu denli rahat, kolaylıklar içinde yaşamını devam ettirebilirdi ki?
Bu soru soran insanlar olmasa, olması gerekeni oldurmak için yolları kim açardı? İyinin, güzelin, varın ya da yokun ayırdına kim vardırırdı bizi? Özgürlük, demokrasi, insan haklari gibi kavramlarin önünü arkasını didikleyenlerin işlerinin ne kadar kolaylasacağını bir düşünün..
Felsefeyi yaşamın dışında düşünenler yaşamın yaşam olduğunun ayırdına vardıranın felsefe olduğunu ayrımsayamayanlardır. Herkes, tabii ki tarih ile ve kavramsal ayrıntılarıyla bilmek zorunda değil felsefeyi. Ama böylesine yaşama ilişkin, yaşama üzerine, insan için bir alan olan felsefeyi yaşamın dışına iteleyip hatta yok sayanlara sormak gerekir, korkunuz neden? Sorulan sorular mıdır sizi tedirgin eden ? O zaman tedirgin olun çünkü felsefe soru sormaktır. Çünkü felsefe insanla başlar, insanla devam eder. İnsan için, insana ilişkin, yaşamın içinde en insanca olan bilme, anlama ve bunun için de soru sorma alanıdır. Onun için de rahatsız edicidir. Ama asla ulaşılmaz değildir!
Saf ve temiz gerçeğin kalmadığı günümüz dünyasında, felsefenin ve öğretisinin sonucu olan sorgulama daha büyük bir önem kazanmışdır. Küreselleşmeyi savunan servis sektörlerinin karşısında ulusallaşmayı savunan silah ve petrol tekelleri, tek tip maymun yaratmaya çalışan sermaye tabanlı basının yönlendirdiği dünyamızda sorgulama size mutluluk getirmiyecektir.
Ama ya sorgulamazsak… Yaratılmaya çalışılan bir maymun olacağımız kesindir.
Felsefeyi yaşamın dışında düşünenler yaşamın yaşam olduğunun ayırdına vardıranın felsefe olduğunu ayrımsayamayanlardır.